polonya’da, bir süredir kadınların kürtajla ilgili önerilen kısıtlamalara karşı çıkan, yüz binlerin katıldığı eylemleri oluyor. kadın eylemlerinin dünyanın pek çok yerinde karma eylemlerden daha kalabalık olması –örneğin istanbul 8 mart feminist gece yürüyüşleri- ayrıca dikkate değer. yine polonya’da geçen hafta, yasağa karşı yaptıkları grev de, bir kadın grevinin nasıl olması gerektiği konusunda adeta ders niteliğinde; hem hane içinde hem kamusal alanda yürütülüyor, başka eylemlerle destekleniyor ve somut bir hedefi var. bu konuyu daha önce yine bu sütunlarda tartışmaya çalışmıştım.
polonya’da kürtaj tartışmalarının tarihi eski. bu ülkede 1932’ye kadar kürtaj tamamen yasak. o yıl çıkan bir yasayla, tıbbi sebeplerle ve hamileliğin suç teşkil eden bir eylem sonucu gerçekleşmesi halinde serbest bırakılıyor. ancak 1939’da başlayıp ikinci dünya savaşı’nın sonuna kadar süren nazi işgali sırasında kürtajla ilgili cezalar artırılıyor, özellikle aryan ırktan bir kadına kürtaj yapanlar daha ağır cezaya çarptırılıyor, sadece fetüste sorun olması halinde kürtaja izin veriliyor.
bilindiği gibi savaşın bitmesinin ardından polonya’da nazi işgali son buldu; burada, sosyalist blokun bir parçası olan polonya demokratik cumhuriyeti kuruldu ve 1956’da “kadının zor koşullarda yaşaması” şartıyla kürtaja izin verildi. o dönemde isveç gibi kürtajın yasak olduğu ülkelerden polonya’ya kürtaj olmak için gidenler olduğu anlatılıyor; tıpkı irlanda’dan ingiltere’ye kürtaj yaptırmaya gidenler olduğu gibi. burada şunu hatırlayalım, kürtajın yasak olması kadınların gebeliğe son verme ihtiyacını ortadan kaldırmıyor, başka yollara başvurmalarına sebep oluyor. böyle yolculuklara bütçesi yetmeyenler tıbbi olmayan yöntemlere ya da merdivenaltı tabir edilen kuruluşlara başvuruyor. yani kürtajın yasaklanması öncelikle kadın sağlığını tehdit ediyor.
kürtajın polonya’da tekrar yasaklanması, 1990’larda, dayanışma sendikası’nın mücadelesiyle sosyalist rejimin yıkılmasıyla oluyor. sendikanın dindar, sekiz çocuk babası, katolik başkanı lech walesa’nın cumhurbaşkanlığı sırasında kürtaj yapılması için aranan koşullar değişiyor: iki hekimin annenin sağlığının tehlike altında olduğunu veya fetüste tedavi edilemeyecek hasar bulunduğunu teyit etmesi, bir savcının hamileliğin tecavüz ya da ensest ilişki sonucu gerçekleştiğini teyit etmesi. dikkat ederseniz burada kadınların kendi hayatlarını bütünüyle etkileyecek hamilelik konusunda herhangi bir söz hakları yok. lech walesa yönetiminin bir özgürlük dönemi olarak, ilerici çevreler tarafından dahi selamlandığını hatırlatıp sitem edeyim.
polonya nüfusu çoğunun katolik, katolik kilisesinin çok güçlü ve etkili olduğu bir ülke. o yüzden bu ülkede kürtaj hep bir tartışma konusu. nitekim 2011 yılında kürtaj karşıtı stk’lar 500 bin imza topladıkları bir kampanyayla kürtajın tamamen yasaklanmasını talep etti ancak başarılı olamadı. polonya’da, lech walesa dönemiyle birlikte ortaya çıkıp serpilen güçlü bir kadın hareketi var. bu hareketin 2016 yılında yine yüz bini bulan gösterileri olduğunu hatırlarsınız. kürtajla ilgili şöyle önemli bir nokta var; işlemlerin uzaması kürtajı imkânsız hale getirebiliyor çünkü fetüs büyüdükçe kürtaj hem yasak hem de anne için tehlikeli bir hal alıyor. baskıcı rejimler bu noktayı kullanıyor. polonya’da da –tıpkı bugün türkiye’de olduğu gibi- kürtajın yasak olmasa da imkânsız hale getirilmesi protesto edilmişti.
polonyalılar, siyasal simgeler konusunda çok mahir (dayanışma sendikası büyürken V işaretinin yasaklanması üzerine insanlar yakalarına, çantalarınaV şeklinde radyo antenleri takıyorlardı.) bu gösterilerde, hamileliği sonlandırmak için en sık başvurulan araçlardan biri olan elbise askılarını taşımışlar hatta bunları başbakan beata szydło’ya göndermişlerdi.
geçen ay kürtajla ilgili önerilen değişiklik, kürtajın ancak annenin sağlığının tehlike altında olduğu veya hamileliğin ensest ilişki veya tecavüz sonucu ortaya çıkması durumunda yasal olmasını öngörüyor. yani hasar görmüş fetüslerin de dünyaya getirilmesi isteniyor! bu koşullarda, son yıllarda gerçekleşen kürtajların sadece yüzde 2’sinin yasal olarak mümkün olacağı açıklandı.
türkiye’de kadınlara yönelik sınırlamaların esas olarak islam’dan kaynaklandığına dair bir kanaat var. polonya bize bunun doğru olmadığını, hristiyan köktendinciliğin de benzer sonuçlar verdiğini gösteriyor. din, kişisel bir tercih olmayıp yasaları ve toplumu belirledikçe bu böyle gidecek, erkekler kendi egemenlikleri için inançları araçsallaştıracak. ancak kadınlar sokakları terk etmiyor, aynı zamanda ülkelerindeki en önemli özgürlükçü dinamiklerden birini oluşturuyor.