David Runciman’ın Domingo Yayınları, ‘akla yakın’ serisinden çıkan “Politika” adlı kitabı, “Politika önemlidir” cümlesi ile başlıyor.
Kitap, “Seçme şansı verselerdi, Danimarka’da mı yoksa Suriye’de mi doğmak isterdiniz? Şayet özel bir bağınız yoksa, sorunun cevabı barizdir. İster sevin ister burun kıvırın, politika önemlidir. Dün sıkıcı bir kuzey karakolu olan Danimarka’yı böylesine çekici hale getiren de, uygarlığın beşiğinde yer alan Suriye’yi bu derece yaşanmaz kılan da politikadır” diyor.
Özetle yaşamı cennet ve cehenneme çeviren politikaların doğasına yöneliyor ve çıkış noktası da güncel durumdaki Suriye ile yine örnek gösterilen ülkelerden Danimarka karşılaştırılması!
“Politika nedir? Kötü ve iyi olan her şeyden bu mefhum mu sorumlu” gibi temel sorular etrafında bir rehberlik yapıyor Runciman.
Kitaba geçmeden, fırsattan istifade bir iki şey ifade edilebilir. Bana kalırsa bizde de politika ve siyaset konusu birbirine karışıyor gibi. Bu iki kavrama eşlik eden ‘yönetim’ de cabası! Siyaset, daha uzun bir aralığa işaret ederken politika daha kısa bir alanı mimler. Politika en belirleyici unsurdur. Çünkü politka+demokrasi veya politika+ahlak seçimi, demokratik bir yönetime götürürken; politika+inkar veya politika+tahakküm iktidara dayalı bir yönetime gider. Şayet güç arzusu, tahakküm veya ahlak içermeyen bir tarz baskın gelirse iktidarcı yapı doğacaktır. Fakat adalet gözeten, halkı ve öz güce dayalı bir anlayış hâkim ise politika demokratik bir yönetime kulaç atacaktır. Bu bağlamda olan biten her şey aslında politikanın sonucu denilebilir. Bilge’nin “Politikayı toplumun özgürlük alanı, gelişmenin anlam ve iradece türetildiği yaratım alanı olarak yorumlamak öz gerçekliğine daha yakındır. Hatta politikayı özgürlükle özdeşleştirmek mümkündür” sözlerini de anmak lazım. Politika nasıl oluyor da özgürlük ile eş anlamlı olabiliyor? Bu yönlü tanım siyaset teorisinde azdır ve bence üzerinde düşünmeye değerdir. Buradaki ince bağın politikanın ‘düzenleme sanatı’ olmasında yattığını düşünüyorum. Yani politika her saat, her gün aktif bir şeydir. Politika yol aldırır, boşluğa da müsaade etmez! Siyaseti, politika üzerinden inşa ederiz. Ahlaki her düzenleme politikanıza da uzun süreli doğrultu verir. Türkiye gibi bir ülkede siyasetin bu kadar ele ayağa düşmesinin başat bir sebebi de gerçekte politikanın olmamasıdır, politikasızlıktır.
Kitaba dönersem, Runciman; Suriye ve Danimarka arasındaki basit farkın ‘politika’ olduğunu söylüyor. Sadece basit değil, karmaşık farkın da nedeni politika! Bunu indirgemeci bir noktadan ele almıyor, ilerleyen sayfalarda açıyor elbet. Arzu politikalarından çevresel etkenlere, siyasal alanlardan diğer tüm disiplinlere pek çok şey vuku bulur, hepsinin merkezi de sebep-sonuç ilişkisinde elbette politika yoktur ama fakat etkilerini artıran veya azaltan, doğrultu veren politikadır. Gerçek seçenekler olmadan politika olmaz ve birtakım kurumlara indirgenemez. Onlardan önce gelir ve onlardan doğar.
Kitap üç bölüm üzerinden ilerliyor. Cennet ve cehennem arasındaki köprü işlevini gören politika için birinci bölümde “şiddet” konusu, ikinci bölümde “teknoloji” ve son bölümde de “adalet” başlığı incelenerek, ilişki anlatılmaya çalışılıyor. Şiddet konusunda özellikle Hobbes ve Makyavel üzerinden değişim-dönüşüm inceleniyor. Çünkü şiddet üzerinden düşünmek politikanın nereden çıktığı üzerine yoğunlaşmamızı sağlayacak. Politikanın özünde şiddetin kontrolü yatar. Burada, kitapta da uzun bir paragraf açıldığı üzere, ister istemez devlet kavramını yeniden düşünmek zorundayız. Hobbes’un Leviathan’ı halen günceldir. Devletin icadı, halen politik bir kurgu olarak tartışmaya açıktır, bu alanda verilen savaş da devam ediyor. Bu icadın meşruluğu ve yıkıcılığı dünün dünyası ile geleceğin dünyasını da şekillendirmeye devam edecek. Çünkü politika tek başına farkı yaratmıyor, modernitenin tüm dinamik güçleri olan bilim, endüstri, ticaret, kültür, din/cilik yanına eklenince ortaya çıkan karmaşık yapı, farka etki ediyor. Kitap bu ilk bölümde, Benjamin Constant’ı, Hobbes ve Makyavel arasına sıkıştırarak; onun doktrini üzerinden de düşünmemizi talep ediyor. Beni heyecanlandıran esas bölümün teknoloji olduğunu söyleyebilirim. Çünkü bu güncel konu, çok girilmese de açık ara en belirleyici etken.
Zaten Runciman “21.yy’da şimdiye dek gerçekleşen en önemli devrim politk değildir, enformasyon teknolojisi devrimidir. Dönüştürücü etkilerini her yerde görebiliriz. Birçok yerde hızlı teknolojik değişimler politik değişim eksikliğiyle siyah-beyaz gibi zıtlık oluşturur” diyor.
Google, Amazon gibi devleri düşünün, NASA’daki gelişmeleri düşünün, Tesla ve sosyal ağları düşünün; işte bu teknolojiler politikayı hükmünü yitirmiş gibi gösterme gücü vardır. Singularity Üniversitesi tarafından 2030 öngörüsü ile kimya-biyoloji-fizik, beyin, teknoloji, teknoloji ile insan zekasının birleşimi ve nihai olarak da “evrenin uyanışı” çalışmaları Ray Kurzweil tarafından anlatılıyor. Yakın zamanda da daha çok konuşacağız gibi. İşte tüm bunların etkileri, politikalar üzerinden olacak! Esas soru da haliyle ortada: Nasıl bir politika?
Bu bölümde yer alan Çin ve Google örnekleri son derece kritik. Özellikle Çin’in ‘yeni aristokrasi’ ve teknokrat yönetim hevesi, bazı dengeleri değiştirecektir. Üçüncü ve son bölüm olan ‘adalet’ ise en tartışmalı ve zor politik bağlama sahip. Çünkü madem politika bu kadar açık ara fark yaratabiliyorsa neden dünyanın en başarılı ve başarısız devletleri arasındaki çelişkilere göz yumuluyor?
Dünyadaki mevcut krizlerin en temel ve belki de en az konuşulan kısmı “bunun bir adalet sorunu” da olduğudur. Neden politika günde 2 dolardan az parayla yaşamak/ölmek zorunda olan yaklaşık 2 milyar insanı kurtarmak için daha fazlasını yapamıyor? Neden bu kadar çok adaletsizliğe göz yumuluyor? Madem politikanın sınırlarını belirleyen ahlaktır, neden bu kadar ahlaki sınırları zorlayan insanlık trajedileri yaşanıyor!
Yaşanan adaletsizlik konusunda iki tespiti var yazarın: birincisi, sorumluluk duygusundan azade olma hali, yani durum bizi ilgilendirmiyor tavır ve ikincisi de politika/ların mevcut duruma dair son derece kayıtsız oluşu.
‘Felaket’ başlıklı sonsözde de derdini kısaca toplaryan David Runciman’ın ‘politika’ya dair önerileri, güncel yönleri ile tartışmaya değer. Bu kadar politikasızlığa boğulmuş Türkiye’de de en az tartışılan, en mesafeli, en nefret edilen şeyin politika olması elbette tesadüf değil. Bunca felaketin müssesibini biraz da buradan düşünmüyor muyuz…