Sorunların çözümü doğru tanımlanmasıyla yakından bağlantılıdır. Kapitalist modernist sistem, kavramların içeriğini boşaltarak hakikatinden uzaklaştırır, anlamsız, tarihsiz, zamansız ve mekânız bırakır. Kavramlara doğru tanımlama ile başlamak hakikatçi bir yöntemdir. Yanlış, yanılgılı, tekçi bir yöntemin tanımlama yapmasının ortaya çıkardığı sonuçlar; politik bir varlık olarak toplumu parçalamaya yöneliktir.
Günümüzde politika deyince genellikle; entrikacı, demogok, yalancı, hileci, üç kağıtçı, rüşvetçi, halkı aldatma gibi sıfatlarla özdeştir. Kısacası halkı aldatma sanatı olarak algılanır. Ya da bir amaca ulaşmak için karşısındakinin duygularını okşayarak zayıf noktalarından ya da anlaşmazlıklardan yararlanarak işini yürütme, istediğini elde etme anlayışı. Her tanım bir zihniyetin ürünüdür. Politika deyince sokak ne düşünüyor? Ortalama halk politikacıyı nasıl tanımlar? Tanımlamalar yapılırken hangi yöntem esas alınır? Pozitivist, bilimci, her şeyi kendinden başlatan ulus devlet anlayışının şeyleri tanımlamasının sonuçları toplum açısından nelere mal olmuştur? Benzer soruların toplumsal hakikat esas alınarak cevaplandırılması özgür yaşamın kapısını aralayacaktır.
Politika, temelinde toplumsal sorunların en uygun yöntemler esas alınarak çözülmesi, toplumun ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, ekolojik, demokratik yeniden varoluşudur. Toplumun kom olarak, varlığını, birliğini, dirliğini devam ettirmesi durumudur. Nefes almak bile politikanın kapsamına giriyor. Gerçek politika halkın kendi yaşamı ile ilgili söz ve karar sahibi olmasıdır. Toplumun sorunları devlete havale edilmez. Deprem sonrası, devlete rağmen halkın sorunlarının çözümü için plan ve program yapması, dayanışması, kom olması tam olarak politik bir çalışmaydı. Politik çalışmada iktidar ilişkisi olmaz. Tıpkı kırklar meclisindeki “birimiz kırkımız, kırkımız birimiz için” söylemi gibi. Bu söylem aynı zamanda ahlaki politik bir söylemdir. Kırklar meclisinde, toplumun ahlaki politik gücü açığa çıkmıştır.
Cumhuriyetin birinci yüzyılında hakim anlayış hangi yöntemle sorunların çözümüne yöneldi? Ya da hangi yöntemle toplumu tanımladı? Tekçilik üzerine kurulu egemenlikçi, iktidarcı devlet aklı egemen sınıfın hegemonyası için tekçi yöntemi fetişleştirdi. Tekleştirme politik bir varlık olan toplumun iktidar tarafından parçalanmasıdır. Politikayı toplumun elinden almaktır. Hakim millet anlayışını oluşturan Sünni Müslüman ve Türklük kimliği aynı zamanda politik tahakküm aracı haline gelmişti. Türk İslam sentezi şeklinde sistemli hale gelen hakim millet anlayışı Cumhuriyet’in birinci yüzyılının resmi devlet anlayışı oldu. Dönem dönem hükümet değişiklikleri olsa da, sağ-sol söylemler, partiler görünür olsa da devletin resmi söyleminde bir değişiklik olmadı. Ermeniler, Kürtler, Aleviler, başta olmak üzere bütün farklılıklar “öteki” olmaktan kurtulamadılar.
Kürtlerin ve Alevilerin demokratik hak arama mücadelesi demokratik kamuoyunda karşılık bulsa da egemen politik akılda büyük bir değişim olmadı. Bazı yasal değişiklikler farklılıkların kendilerini ifade etmesinin yolunu açsa da, Kürt ve Alevi toplumunun içeriğinin tanımlanmasına yönelik belirlemeler yapıldı. Özellikle son dönemlerde Alevi inancına yönelik yasal değişiklik; Aleviliğin ne olduğunu, kimlere Alevi denildiğini, Aleviliğin ne anlama geldiğini, ritüellerinin nasıl olması gerektiğini belirleyen uygulamalar hakim devlet aklının hala Aleviliğin içeriğini belirlediği anlamına gelir. Kültür Bakanlığı’na bağlı olarak “Alevi Bektaşi Kültür ve Cem Evi Başkanlığı’nın” kurulması AKP-MHP ittifakının Aleviliğin içeriğini belirlemeye yönelik anlayıştır. Bu anlayış Aleviliği kabul etmekte ancak Aleviliğin ne olması gerektiği konusunda tanımlama yapmaktadır. “Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur” mantığının resmileşmiş halidir. Halbuki Alevilik baba yolu değil, ana yoludur.
Ana yolu toplumsal hakikat arayışında rıza toplumundan başlayarak bugüne kadar gelen, dertlere derman olan, tekleştirmeyen, analitik ve duygusal zekayı sentezleyen, sezgisel, canlıcılık ve duygusal yönleri güçlü olan yöntemi esas alır. Egemen sınıfın çıkarını esas alan tek bir yöntemi esas almaz. Toplumun ve kâinatın gerçekliğinde tekçilik yoktur; çokluğun ikrar ve rızalığı esas alan birliği esastır. Toplumun ve kâinatın varoluş tarzı çokludur. Hak bin bir donda devriye halindedir. Alevi inancındaki Hak anlayışı on sekiz bin alemde kendisini nakşeylemiştir.
Yukarıda irdelediğimiz gibi özellikle son yirmi yıldır sistemin kriz halini derinleştiren tekleştirme yöntemi, sadece Kürtleri, Alevileri, sol-sosyalistleri etkilemiyor, tüm sosyal kesimlerin sorunudur. Başta kadınlar olmak üzere, gençlik, emekçi kesim, farklı kimlikler, inançlar, sosyal kesimlerin hepsini etkilemektedir.
Tüm bu sorunların temelinde yüz yıllık tekçi anlayış yatmaktadır. Türkiye bu anlayıştan kaynaklı olarak dünya ile olduğu kadar demokratik toplumun özelliklerini bünyesinde barındıran Kürtler ve Aleviler ile büyük sorunlar yaşamaktadır. Yüzyıldır mevcut sistem farklılıkların çeşitliliğine tahammül edememiş, baskı ve yasaklar eksik olmamıştır.
HDP’nin başını çektiği Emek ve Özgürlük İttifakı halklar, inançlar, kültürler mozaiği olan Türkiye’de farklılıklarla siyaset yapmanın demokrasi kültürünün en güçlü ifadesidir. Farklılıkların özgür irade ile birlik olmaları çoklu yöntem anlamına geliyor. Bu bütünlüklü varoluşsal durum Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında esas alınması gereken temel yöntemsel gerçekliktir. Kültürel zenginlikleri, farklılıkların birliğini tehlike olarak gören hakim millet siyaseti iflas etmiştir.