Ekoloji, kent örgütleri ile yaşamı özgürleştirmeye kararlı siyasi örgütler, partiler 6 Kasım 2022’de Muğla’da bir parkta buluştu. Parkta yerlere yayılan her biri özenle seçilmiş sözler renkli kalemlerin, yaratıcı kadınların dokunuşları ile çeşitliliği, kararlılığı yansıttı. Valiliğin tüm önleme çabalarına, polislerin slogan atamazsınız, yürüyemezsiniz dayatmalarına rağmen her pankart çimlerin üzerindeki renk, enerji harmonisinden ellere alındı; sözler, renkler seslerle Muğla caddelerinde yankılanarak yükseldi:
Yaşam alanlarını sermayeye vermeyeceğiz, Akbelen Ormanı’nı vermeyeceğiz, ya hep beraber ya hiçbirimiz, faşizme karşı omuz omuza, Akbelen’den Cudi’ye yaşam alanları özgürdür, özgür kalacak, yaşasın halkların kardeşliği…
Muğla, İzmir, Antalya, Aydın, Denizli’de ekoloji mücadelesi verenlerle, o mücadelelerde yer alan politik tutumlarını, programlarını yaşama geçiren örgütlerin, partilerin (HDK, HDP, Yeşil Sol Parti vd.nin), sendikaların kortejinden yükselen sözler, miting alanına kadar atılan sloganlar ortaktı. Amalar yoktu mitingde, aynı müzikle halaylar çekildi alanda. Yükselen sözlerde, yan yana tutulan ritimde kardeşlik, yoldaşlık vardı, politik mücadele hattının gidişini değiştirecek, dönüştürecek gücünün muştusu vardı. Dahası ayrımlar değil, yaşam alanlarını birbirine bağlayan köprüler vardı.
2019 yılında İstanbul’da yapılan uluslararası konferansla başlayarak 15 ekim 2022’de Ankara’da yapılan Türkiye’nin her alanından alanlarda mücadele veren yerel ekoloji örgütlerinin, emek örgütlerinin, kadın mücadelelerinin, ezilen halkların özgürlüğü için politika yapan örgütlerin Ekoloji Politik Çalıştayı ile sürdürmekte olduğu siyasetin dönüştürücü gücü iddiasını, kararlılığını taşıyan politik hat Muğla’da Muğla mitinginde vücut buluyordu. COP27 öncesi İklim Adaleti Konferansı’nda İstanbul’da (6-18 Kasım 2022’de) yapılan, uluslararası örgütlerin de katıldığı Halkların İklim Anlaşması Konferansı; kapitalizmin üretim ilişkileri sonucunda açığa çıkan, belleklerin, yerinden zorla etmelerin, kültür ve doğal varlıkların yok edişi süreçleri ile siyasi krizleri de içererek derinleşen ekoloji krizler (sağlık, gıda, su, iklim vd.) için politik belirlemelerini F. Engels’in işçileri yavaş yavaş ve seri olarak ölüme sürükleyen sermaye düzenini sosyal cinayetler sistemi, Marks’ın kapitalist gelişimde üretici güçlerin yıkıcı güçlere dönüştüğü belirlemesini işaret ederken, politik sözü ile aktivistler yıkımların cinayetten öte imhaya ulaştığı uyarısını yapıyordu. Hâlâ sistem içinde düşünmeye, eylemeye mi devam edeceğiz sorgulaması; örgütlü politik mücadelede buluşmaya, dağılarak, bölünerek kaybedeceğimiz zamanın kalmadığı uyarısı ile ekoloji mücadelelerini politik gücünü kullanmaya çağırıyordu.
Çünkü; yaşam alanları (kentler, mimari, tarım, eğitim, sağlık, enerji, ulaşım, gündelik yaşam, geçimlik yaşam, güvencesiz çalışma vb.) ‘sürdürülebilirlik’ mottosu ile yeşil kapitalizmle enerji üretimlerinden suyun metalaştırılmasına, meta taşıma hatlarından (deniz ve hava limanlarına, otobanlara, köprülere, enerji nakil hatlarına, tünellere vb.) entegre atık tesislerine, maden işletmelerinden nükleer enerji üretimlerine kadar yeşil strateji olarak bezenmiş politik yaptırımlar yaşamı katli ile sürüyor. Ulus devletlerin kapitalizmi krizlerinden çıkış için desteklediği her yeni sürdürülebilir kalkınma stratejisi savaş yöntemleri ile şiddetlenip halkları, yaşam alanlarını yok oluşa, yerinden zorla etmeye, öldürmeye devam ediyor. Yıkılan ekosistemler, kültür varlıkları, insansızlaştırılan, demografik yapısı değiştirilen yaşam alanları şirketler tarafından gasp ediliyor. Ekolojik suçlar, doğaya ve insanlığa karşı suçlar katlanarak artıyor.
Buna karşılık 15 Ekim 2022’de Ekoloji Politik Konferans’ta ortaklaşılan Brezilya’da Lula da Silva’nın kazanımı, İranlı kadınların başlattığı özgürleşme hareketi ve nice dünya, Türkiye ve Kürdistan deneyimleri; ekoloji hareketinin toplumu, siyaseti, yaşamı ve kendini dönüştürme potansiyeli hepimizi politik mücadele hattımızın gücünü bu gidişi, sürmekte olan siyaseti değiştirmeye çağırıyor.
Sözü ekoloji politik perspektifle patriyarkal kapitalizmi karşısına koyup kapitalizm karşıtı doğası ile de öne çıkan kadın mücadeleleri, ekoloji mücadelesinin kuruculuğu yükseltiyor.
İşçi kırımı ile eko-kırım politikaları eş zamanlı, aynı fail tarafından yaşama geçiriliyor gerçeğine karşı örgütlü mücadele veren işçiler, emekçiler, geçimlik yaşamdan kopartılmayı, işçileştirilmeyi reddedenler tarlasından, zanaat tezgahlarından söylüyor,
Savaşların en kirli yüzlerinden olan ekolojik ırkçılığa, eko-kırıma sessiz tanıklık etmenin bedelini ödemeyeceklerini belirten, Palmira ve Hasankeyf’e olan sessizlik Kapadokya’daki yıkım ile devam ediyor uyarısı yapan, eşitlik ve özgürlük için verilen halkların mücadeleleri söylüyor. Alanlarda, çalıştaylarda, konferanslarda yükselen politik ekoloji mücadelesi; sömürü düzenine karşı eşit ve özgür yaşamın siyasetin dönüştürücü gücü olan ekoloji politik perspektifle ile örülebileceği muştusunu yükseltiyor.