Ahmet Güneş
İnsan kendini bildi bileli bir eşitsizlikler çemberinde gördükten sonra, dünya farklı bir biçimde gözüne görünür. Her şey sermaye içindi, herkes sömürülmek içindir artık. Ağacın dalında ekonomik getiri, evin içine füze fantezisi olageldi. Dün değişiyor, ezme ve direnme biçimleri de ona göre değişiyor.
William I. Robinson’un Küresel Polis Devleti adlı kitabı, Akın Emre Pilgir çevirisi ile Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı. Çok köklü sorunlar sarmalının boyut değiştirmesini tarihsel veriler ışığında ele alan bu kitap, dünyanın giderek daha tekinsiz ve insanlığın her zamankinden daha fazla çembere alındığının kronolojisi sunuyor okura.
Her şeyin sömürü nesnesine döndüğü dünyada, savaşın piyasasına ve bu aşamanın nasıl gerçekleştiğini sade bir anlatımla okura sunuyor yazar. Kitabın adında da anlaşılacağı üzere, dünya küresel bir köy olmaya giderken aynı zamanda bu köyün kriminalize edilmesi ve buradan da bir ekonomik getiriye dönüşümünü birçok filozoftan örneklerle açıklıyor. Kendi adıma, sosyal medyadan sosyal ilişkilere dek her şeye şüpheyle bakmama sebep oldu bu kitap.
En önce küresel kapitalizmin tarihsel gelişiminden günümüzde çokça sözü edilen küresel krize doğru yol almasını okura sunuyor Robinson. Geçmişten gelen sosyalist teori ve pratiklerle kapitalist çarkın tarihsel kavgasıyla başlıyor kitap. Kentsel dönüşüm adı altında işlenen suçlar ve bunlara bulunan kılıflar, ezilenin marjinalleşip ötekileştirilmesi üzerinden toplumun rehin alınma yöntemlerini verilerle anlatmaya başlıyor. Hapishaneler ve mahalleler arası yükselen duvarların aslında aynı amaç dahilinde olduğunu, insanın muhtaç edildiği teknolojik gelişmelerin nasıl olur da onu dünyanın herhangi bir yerinden de bir yere sürükleyebileceğini çarpıcı bir şekilde anlatıyor.
Aslında yazarın en çok üzerinde durduğu durum, kapitalist sınıfların artık ulus ötesi bir sınıfa evrilirken nelerin yeniden üretildiği üzerine. Veri depolanmasından enformasyona, sivil toplum kurumları üzerinden sömürünün güzellemesi ve rıza ile itaati beraberinde getirmesini tarihsel örneklerle anlatan Robinson, doğa talanı üzerinden reformist bir yaklaşımla “yeşil kapitalizm” argümanı ile yeni ve ince sömürü alanlarını işaret ediyor. Yine aynı şekilde ABD’de kapitalist faşistlere bir başkaldırı olarak tarihte yerini alan Wall Street’i İşgal Et hareketinin etkisi ve deneyimi ile Black Lives Matter (Siyah Hayatlar Önemlidir) hareketine, göçmen hakları hareketinden sosyal haklara dek yaşananları irdelerken, karşımızda hayli örgütlü olan bir düzeni işaret ediyor. Yine bununla beraber bunca gaddar ve örgütlü bir avuç faşiste karşı onlardan daha örgütlü ve birleşik bir mücadelenin önemine değiniyor yazar.
“Dünyanın mega kentleri, dışlanmış ve ezilmişlerin küresel polis devletiyle yüz yüze geldiği savaş alanlarıdır” belirlemesiyle askeri birikim sektörünün sürekli canlı kılınmasının dünyada yükselen sağ eğilim ile bağını kuran yazar, her yerin bir sömürü mekânı olduğunun altını çizerken, her yerin de birer mücadele alanı olduğunu sıklıkla vurgular. Mülksüzleştirme, topraksızlaştırma ve nihayetinde suç ve suçlu icat etmenin faşist ekonomideki yerini, devletlerin ve gazetelerin açıkladığı veriler ve hesaplamalarla okura sunuyor.
Sanırım kitabın en önemli bölümü, artı değerin katlanarak büyümesiyle beraber devletlerin kendi aralarındaki rekabetten çoktan vazgeçip nerede kâr, orada ortaklık ve strateji belirlemesine evrilmesini işaret etmesi. Devletlerin jeopolitik konumunu göz ardı etmeden ulusötesi kapitalist sınıfın sosyal ve siyasal stratejilerini, konumlanmalarını, zirveler ve toplantılar ile alınan kararların nerede, ne kadar etkili olduğu da kitapta ayrıca üstünde durulmuş. Yine en önemli bir gündem olarak herkesin mültecileşme gerçeğiyle yüz yüze kalacağı ve bunun dünyayı sürüklediği felaketi okura sunuyor.
Kitabı okurken Türkiye’de yaşanan savaşın, göçmen düşmanlığının, yükselen faşizmin kaynaklarını düşünmeden edemiyor insan. Güvenlikçi siyasetin hangi devletle olan silah ticareti ile bağı, ekonomik krizin insanların hayatlarını nasıl şekillendirdiğini görürken, kapitalist sınıfın en önemli sektörü haline gelmiş savaşlardan rant üretmek, yapay gündemlerle insanları sorunlarından yabancılaştırarak suni gündemlerle ile bir araya gelip mücadele etmeyi sabote etme aparatlarını da görebiliyor insan.
Asker ve polis şirketleri
Halk ayaklanmalarının akademi ve basın eliyle nasıl tarihten silinmek istendiğine vurgu yapan Robinson, yeni bir sektör olan özel cezaevlerinin üretim yerlerine dönüşmesinden savaşlarda kullanılmak üzere özelleştirilmiş askeri ve polis şirketlerine dönüşümünü farklı ülke deneyimlerden aktarıyor. Ülkeleri işgalden suikastlara dek yasal ve kârlı bir şekilde organize eder hale gelmiş bu faşist sınıfın tecrübelerini de okura sunan bu kitap, “terör” vb tanımlarla yeni savaşların ve insanlık suçlarının nasıl da meşrulaştırıldığını yakın tarihte gerçekleşen gerçeklerden örneklerle aktarıyor.
Günümüzde sıkça telaffuz edilen suç ve suçlu yaratma üzerinden devasa bir ekonominin yaratılma ve araçlarını oluşturma konusunda incelikli bir eser olan bu çalışma, sadece olanı değil olması gerekeni de okura sunuyor. Sadece bu kadarı da değil, solun geçmişteki eksikliklerini de irdeleyip alternatif de sunuyor Robinson: Dünyanın ve insanlığın dermanı olarak ekososyalizm.
Bir hayli yoğun ama sade dille yazılmış bu kitap, nasıl bir dünyada yaşadığımızı bize gösterirken, kapitalizmin girdiği krizin sol için yeni bir mücadele ve yeni bir dünyanın mümkünün okura şu şekilde sunuyor Robinson: “Sermaye taktiksel bir hücum içinde olabilir fakat bugün çözemeyeceği bir krize yanıt vermeye çalıştığı müddetçe stratejik bir savunma çizgisindedir. Onun stratejik savunmasını bizim stratejik hücumumuza dönüştürebilir miyiz?”
Son olarak yazar, yakın zamanda bir araya gelen ya da gelmekte olan sol birleşik mücadelenin ilkesel ve tarihi stratejisinin nasıl olması gerektiğini de şu şekilde aktarıyor: “Ekolojik olmayan bir sosyalizm çıkmaz sokaktır ve sosyalist olmayan bir ekoloji ise mevcut ekolojik krize çözüm olamaz.”
Her yanımızı saran ve çeviren kapitalist çarkları görmek için okunası bir kitap.