İlk kez Almanya’da ortaya çıkan polis devleti kavramı, 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa ülkelerinde mutlakıyetçi rejimleri açıklamak için kullanıldı. Günümüzde ise idaresi hukuka ve yargı denetimine tabi olmayan, yurttaşlara herhangi bir hukuki güvence sağlamayan devlet tipleri için kullanılmakta. Polis devletlerinde yöneticilerin kendi kuralları bulunmakta, ancak yönetilenler için kuralsızlık ve sınırsız yetkilerle donatılmış devlete gücünün kullanımında keyfilik hüküm sürmekte. Bu bakımdan siyasal literatürde polis devleti; “Kamunun refahı ve selameti adına yöneticilerin her türlü önlemi alabildiği, kişilerin hak ve özgürlüklerine müdahale edebildiği, onlara fazladan külfetler yükleyen ve tüm bunları yaparken yönetimi hukuka bağlı olmayan devlet tipi ya da biçimi” olarak tanımlanmaktadır. Böyle bir devletin sınırsız ve denetimsiz gücü olan “polis kudreti” aynı zamanda “kamu kudreti” anlamına geliyor. Günümüzde hukuk devleti kavramının karşıtı olarak, askeri ve sivil diktatörlüklerin veya otoriter rejimlerin genel hukuk normlarına uymayan keyfi uygulamaları için de polis devleti kavramı kullanılıyor.
İktidarının ikinci döneminden itibaren, görev, yetki ve sorumluluklarını genişleterek, ücretlerini ve sosyal haklarını artırarak polisliği cazip hale getiren AKP, süreç içerisinde tüm güvenlik birimlerini kendisine bağladı. Devletin her kademesinde kadrolaşarak muhalif olan her unsura karşı tavır aldı. Zorbalığın, acımasızlığın ve hukuksuzluğun hakim olduğu baskıcı yönetim tarzıyla iktidarının devamını sürdürmek için her yola başvurdu. Polis ve jandarma toplumsal muhalefet hareketlerine karşı çok yönlü müdahaleler yapmaya, “makul şüpheli” sıfatıyla istediği her an, evleri, partileri, sendikaları, dernekleri basarak arama ve gözaltılar yapmaya ve olur olmaz gerekçelerle silah kullanarak insanları öldürmeye başladı. Polisin ve jandarmanın öldürdüğü birçok kişinin soruşturması ya sürünceme bırakıldı ya çok hafif cezalarla geçiştirildi veya beratla sonuçlandırılarak cezasızlık politikası uygulandı.
Kamu düzeni ile temel hak ve özgürlükler arasındaki denge, rejimin karakterini belirleyebilecek düzeyde temel bir olgudur. Hukukun terazisinde hangisinin ağır basmakta olduğu, bir devletin demokrasi ve otoritarizmden hangisine daha yakın olduğunun göstergesidir. AKP iktidarında ise “kamu” kavramı, devlet ve otorite anlamında kullanılmakta, “kamu düzeni” de devletin devamlılığı için gerekli olan “düzen ve homojenlik” olarak algılanmakta. Kutsallaştırılan devletin yalnızca varlığı değil, etnik, kültürel, inançsal ve tarihi değerlerine dokunulmazlık kazandırılmakta. Bu nedenle kamu düzeni anlayışı, Batıda olduğundan daha geniş konjonktürel kavramlar üzerinden üretilerek, her siyasal ve toplumsal sorunda kamu alanının ve özel alanların sınırları yeniden çizilmektedir.
Totaliter ve baskıcı rejimlerde kamu düzeni kavramı özgürlükleri güvence altına almanın değil, onları bastırma yoluyla mevcut düzeni korumanın hukuksal aracını oluşturduğu için, özel alan politikleştirilerek devletin müdahalesine açık hale getirilmekte ve kamu düzenini koruma gerekçesi altında egemen ideoloji dokunulmazlık zırhına büründürülmektedir. Burada söz konusu olan siyasi otoriteye mutlak itaatın ve biatın dayatılması, kolluğa çok geniş yetkiler verilerek korunan otoriter bir sistemin kurulmasıdır. Kamu düzeni özgürlükler açısından bir güvenceyi ifade ettiği ölçüde toplumsal barışı koruma ve sürdürme işlevini yerine getirebilir.
Türkiye’deki polis devleti gerçeğinin toplumsal hayattaki tezahürlerini AB ülkeleri ve dünya ölçeğinde irdelediğimizde durum özetle şöyle: Avrupa Birliği (AB) istatistik kurumu Eurostat verilerine göre, Birlik genelinde 2009’dan bu yana polis sayısının yaklaşık yüzde 3.4 azalmasına karşın, Türkiye’de son 10 yılda polis sayısı yüzde 36 düzeyinde arttı. Polisin sayısı 2007’de 187 bin iken 2018’de 268 bine yükseldi. Aynı dönemde jandarma sayısı 140 binden 176 bine çıktı. AB’de her 100 bin kişi için ortalama 318 polis/jandarma görev yapıyor. Türkiye’de ise 2018 yılı verilerine göre 100 bin kişiye 540 polis/jandarma düşüyor. Buna göre AB’de 314 kişiye, Türkiye’de ise 185 kişiye bir polis ve jandarma düşüyor. AB ve Türkiye’de bir polis ve jandarmaya karşılık yurttaş sayıları şöyle: Türkiye 185, Yunanistan 203, Almanya 336, İtalya 220, Fransa 306, İsveç 492. 268 bin kişiden oluşuyor. Polis sayısı bakımından Türkiye, ilk üçü Çin, Hindistan ve ABD’nin oluşturduğu dünyada en çok polise sahip ülkeler listesinin 11. sırasında yer alıyor.
Mahalle Bekçisi sayısı 2019 itibariyle 21.300’ü buldu. Bu sayı hızla artarak yıl sonunda 30 bine ulaşacak. 2018 yılı itibariyle Kürt illerinde 57 Köy Korucusu görev yapıyor. 2017 itibarıyla Türkiye genelinde 624 bin 99 kişiye silahlı, 368 bin 622 kişiye silahsız olmak üzere toplamda 992 bin 721 kişiye Özel Güvenlik kimlik kartı verildi. Silahlı ve silahsız olarak toplamda 285 bin Özel Güvenlik görevlisi aktif görevde. Buna göre Özel Güvenlik ordusunun sayısı 6 yılda yüzde 92 arttı. Özel Güvenlik, TSK’den sonra en büyük ikinci güvenlik gücünü oluşturuyor. Ayrıca HÖH, SADAT, Osmanlı Ocakları, Milli Beka Hareketi, Nizam-ı Alem Ocakları, Ülkü Ocakları gibi paramiliter örgütler var. Bunların toplam üye ve şube sayıları ile güvenlik donanımlarının düzeyi bilinmiyor. Ancak bu örgütlerin her birinin AKP iktidarı ile iltisaklı olduğu, toplumsal muhalefet güçlerine karşı istenildiği her anda açık ve gizli görevler üstlendiği bir gerçek.
Bütün bu veriler, AKP iktidarının 10 yıllık zaman içerisinde polis sayısını, araç, gereç ve silah donanımını, görev ve yetkilerini sürekli ve sistemli bir şekilde arttırdığını, gelinen aşamada polis, bekçi, jandarma ve özel güvenlik desteğiyle olağanüstü düzeyde tahkim edilen rejimin yetkinleşmiş bir polis devleti niteliği kazandığını gösteriyor.