İnsanlarda yaşamlarıyla ilgili önemli kararları belirli tarihlere denk düşürme huyu vardır ve bir sıralama yapılsa bu ‘belirli tarihler’ arasında birinciliği hep ‘yılbaşı’ alır. Yılbaşı akşamları kendi kendimize öğütler yağdırır, birçoğunu tutamadığımız sözler filan veririz. Benim gibileri ise işi abartıp ‘ajanda’ faslına geçerler. Kırtasiyeler gezilir, afili yeni yıl ajandaları seçilir, günlük icraatların yazılacağı bölümlerin biraz genişçe olmasına bilhassa dikkat edilir; çünkü yeni yıl boyunca çok acayip şeyler planlanıp yapılacaktır!
Hep o eski kartpostallar yüzünden! Bir tarafta, bastonuna dayanarak ayakta zor durabilen yaşlı bir adam, diğer tarafta ise yeni yılı temsilen kırmızı yanaklı şen şakrak bir çocuk… Sanırsınız ki gelecek yıl sular seller gibi!
Öyle değil aslında ama. Her zaman öyle değil yani. Evet, gelecek için umudumuz hep daha fazladır ve bu iyidir. Ocak ayının ilk gününde olmasa da, o yıl boyunca daha iyi şeyler olacağını düşünmek, kendinizi de bu iyi şeylere katılırken tahayyül etmek, ayrıca faydalı bir şeydir de. Ama şu kaba determinizmden kopmak şartıyla! Yok öyle bir kendiliğinden dünya! Biz, kafa kâğıdı eski olan sosyalistler bu konuda biraz kötü eğitildik sanırım. Yani o Zubritski/Mitropolski’lerin eğitim kitaplarındaki sıralama çoğu kez bize bir tür mecburiyet gibi göründü. İlkel, köleci, feodal, kapitalist toplumlar var ve bir sonraki durakta insanlığı sosyalizm bekliyor! İnsana çağlardan ve koşullardan bağımsız bir ‘öz’ yüklemekten, ‘insanın doğası’ gibi basmakalıp tanımlardan ısrarla kaçınan Marks’ı görmezden gelerek, sosyalizmi insanlığın kaderi gibi görmek çoğumuzun genel yaklaşımıydı.
Şu anda da, birçok yazıda benzer cümleleri görebiliyorum. Her bakımdan insanlık dışı olan, korkunç adaletsizliği ve savaşlarıyla milyonlarca insanın kanına giren bu rezil sistemin, eninde sonunda ‘insanlık’ tarafından püskürtüleceğini söylüyoruz, tamam, iyi ama arada bunun ‘zorunlu’ olduğunu da ima ediyoruz. Oysa öyle değil. ‘İnsanlık’ diye bir ‘kişi’ yok. Milyarlarca insan ve onların sınıfsallık başta olmak üzere çeşitli faktörler tarafından biçimlendirilen davranışları var. Yani sonuçta, ‘insanlığın’ kendisiyle birlikte içinde yaşadığı gezegeni de bir harabeye dönüştürme ihtimali (en azından) sıfır değil. Tarih, sıçramalarla ve ‘yüz yılın birkaç güne sığdığı’ atılımlarla dolu bir süreç ve elbette bu sıçramaların daha iyi bir dünyaya doğru olacağına inanıyoruz; ama bu, biz olmadan da, bizim iradi çabamız, çektiğimiz ve çekeceğimiz acılar olmadan da gerçekleşecek değil. Yeni bir dünya kurmak isteyenlerin iradi müdahalesi olmadan, ‘insanın doğasından’ gelen bir gücün zuhur ederek işleri düzelteceğini düşünmek, saflıktan ibaret. Hatta dünya yeniden ve yeni bir rotaya girdiğinde bile, yaşadığımız karanlık dönem boyunca sığlaştırılmış olan insanın yeniden derinleştirilmesi, onun parçalanmış varlığının bütünleştirilmesi ve yeniden mütevazılaştırılması, yani doğanın bir parçası haline dönüşmesi de uzun yılları alacak ciddi bir çabanın ürünü olacak.
Yeni yılın ilk gününde okuru derin mevzular içinde bunaltmak niyetinde değilim elbette. ‘2019’da biz kazanacağız’ sözünün doğruluğuna ve haklılığına sonuna kadar inanıyorum ve böyle düşünmeliyiz zaten. Benim söylemek istediğim şey, bütün bunları düşünürken ‘insanlığın eninde sonunda aklının başına geleceğine’ değil, bizzat kendi aklımıza ve irademize güvenmemiz gerektiğidir. Bugün küçük şeyler için bile bedeller ödeyerek yürüyoruz ama birikiyoruz da bir yandan; adımlar birbirine ekleniyor, aklımızın gelişimine güveniyoruz en çok. Lenin bir yerde kendi Bolşevik arkadaşlarıyla tartışırken, ‘elimizden geleni yapıyoruz işte’ itirazlarına çok ilginç bir yanıt veriyor: “Elinizden geleni yaptığınızı ben de biliyorum; sorun şu ki, elimizden gelen, çoğu kez kafamızın içindekiyle sınırlıdır.”
Şimdi ‘ajanda’ zamanı yine de. ‘Kafamızın içindekini’ büyütme zamanı. Kırmızı kalemle altı çizilecek hedefler ve adımlar zamanı. Kendi vidalarımızı her sabah yeniden sıkma, her sabah yola çıkıp ertesi güne işaretler bırakma zamanı. Büyük toplumsal hareketler biz istediğimiz için, biz uzun uzun planlar yaptığımız için olmuyor belki. Ama biz yoksak da olmuyor; olanın da hayrı olmuyor.
Hepimize iyi yıllar.