Veysi Sarısözen
Erdoğan’ın NATO politikası bütün dünyaya şunu gösterdi:
Türk devleti için NATO’ymuş, İsveç’miş, Finlandiya’ymış, AB’ymiş, bunlarla düzgün bir ilişkiden elde edeceği çıkarlarıymış, hepsi faso-fiso. Türk devleti için bir tek mesele var: PKK’yi tasfiye etmek. O nedenle şimdi şantaj yapıyor: NATO ve NATO’ya girmek isteyen İsveç ve Finlandiya PKK’yle savaşımda daha çok yardım etmezse, “veto” hakkımı kullanır, NATO’ya zarar veririm.
Neden?
Ya hu! NATO’dan aldığın bunca destek yetmedi mi? Sen koca bir devletsin, NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahipsin. Sahip olduğun ordudan bile daha büyük polis teşkilatın var, CIA ile Mossad ile, yetmedi KDP istihbaratıyla iş yapan koskoca MİT’in var, TSK ve Emniyet istihbaratın var. Ciğeri beş para etmez muhbirler, itirafçılar ordun var. Kontr-gerillan var. SADAT’ın var. Bunlara akıttığın ekonomini mezbeleye çeviren Hazinen var. Milyarları yutan Örtülü Ödeniğin var. Ya hu! Rusya’yı perişan etti dediğin SİHA’ların da var.
Medyan var.
Şey! Özgür medya dışında PKK’ye karşı müttefikin “muhalif medyan” var. Cumhuriyet, Sözcü, Karar, Oda Tv vesaire.
HDP ve dostları sosyalistler dışında Kılıçdaroğlu’n, Akşener’in, Davutoğlu’n, Babacan’ın, Karamollaoğlu’n var.
PKK’ye karşı bunlar yetmiyor mu?
Vay canına.
Oysa biz İçişleri Bakanı’nın ve Erdoğan’ın ağzından “PKK ha bitti ha bitiyor, hatta bitti sayılır” dendiğini yüz defadır duymadık mı? Hatta Soylu PKK savaşçılarını teker teker saymıştı da “katılım bitti, 156 buçuk terörist kaldı hamdolsun” demedi mi?
O halde ne oluyor?
Daha ne istiyorsun?
Erdoğan’ın NATO’dan PKK’ye karşı daha çok destek istemesi, beni bile şaşırtan dehşetengiz bir itiraftır. Demek ki, rejim PKK’yle baş edemiyor.
Biz ise baş ettiğini sanmıştık.
Demek ki baş edemiyormuş, o nedenle üye olduğu NATO’ya, aynı Batı kampında yer aldığı İsveç ve Finlandiya’ya şantaj yapıyor: “Yardım edin! Yoksa Rusya’yla savaş halinde olan NATO’yu yakarım…”
Rabbim akıl fikir versin. Adam neredeyse bir vuruşta NATO’yu dağıtacak kadar kudretli, cabbar, cesur ve müthiş, gel gelelim şu PKK’yi bir türlü yok edemiyor.
Bu yüzden de, eğer bu kafayla giderse, NATO’nun patronu ABD’yle başını belaya sokmayı bile göze alıyor. Öyle ya! Üçüncü Dünya Savaşı’ndayız. NATO Ukrayna’nın askerini kiralamış, eline silah vermiş Rusya’yla savaşmakta. ABD’ye de mevcut NATO yetmemiş olmalı ki, bu savaş ittifakını genişletmek için Avrupa’nın güvenliğini hiçe sayıyor. Tarafsız İsveç’i ve Finlandiya’yı da bu savaşa çekmek için onları NATO’ya katılmaya zorluyor.
Türkiye aslında NATO üyesi olarak bu savaşta fiili olmasa bile resmi taraf. Adım adım fiili taraf olmaya doğru sürükleniyor. Ruslar NATO silahlarının yanı sıra, Türk SİHA’larıyla vuruluyor.
Eeeeee? Bu durumda “vetocu” Erdoğan’a savaş ve siper arkadaşları, Amerikalılar, Almanlar, Avrupalılar ne der?
“Bozguncu…Beşinci kol…Hain…Sabotajcı…”
Bizim için hava hoş. Hegemonların savaşı öyle kirlidir ki, burada her şey olur. Biz de “oh olsun” deriz.
Ama acele etmeyin. Tehlike büyük.
Ya hu! Rusya’nın devlet kanallarında bile nükleer savaştan söz edildiğini duymadınız mı? Stratejik olmasa bile taktik nükleer silah kullanma opsiyonu konuşuluyor. Dedim ya, rejim de Türkiye’yi adım adım bu savaşın bataklığına sürüklüyor.
Nerede?
Zap-Avaşin’de.
Bildiğiniz gibi Güney Kürdistan’da PKK’nin yönettiği şehirler, o şehirlerde PKK’li CEO’ların yönettiği silah fabrikaları filan yok. Türk ordusu Güney’de bir metre ilerlediği zaman PKK’nin şehirlerinden birini zaptetmiyor. Nereyi zaptediyor: Federe Kürt Bölgesi toprağını. Bu toprak aynı zamanda BM üyesi Irak Cumhuriyeti’nin toprağı. Bu devletin topraklarını tıpkı Türkiye’nin toprakları gibi tümüyle hakimiyeti altına alsa ne olur?
PKK açısından bakarsak niteliksel olarak değişen bir şey olmaz. Erdoğan’ın tüm NATO’yu, İsveç’i, Finlandiya’yı PKK’ye karşı savaşta yardıma çağırdığına bakarsak, Türkiye’ye hakim olmanın PKK’yle savaşta işe yaramadığını anlarız. Irak toprağındaki hakimiyeti de bu bakımdan bir işe yaramaz. Savaş devam eder, Türkiye de önüne gelenden yardım istemek zorunda kalır.
Ama işin bir de şöyle bir yanı var: Türk devletinin başka bir devlete ait toprakları adım adım işgal etmesi özellikle NATO’yla Rusya arasında ucu nükleer savaşa bile açılacak bir savaş ortamında başka bir anlam kazanır.
Türk devleti Üçüncü Dünya Savaşı’nı “Allahın lütfu” saymakta. NATO’ya şantaj yaparken yalnızca “PKK’ye karşı yardımıma koşun” demiyor; savaşta hegemonların aralarında bölüşecekleri “pastadan”, fırsat bu fırsat diyerek okkalı bir pay istiyor: Rojava’yı ve Başur’u, yani Batı ve Güney Kürdistan’ı, Kerkük petrolünü…