Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın günlük KOVİD-19 istatistiklerini açıklamayı şahsen üstlenmesi boşuna değil. Bu, hem bu kadarıyla yetinenlerin gözünde ona “saydamlık abidesi” statüsü kazandırıyor hem de Bakanın sayılar üzerinden süren bir psikolojik harekata Saray adına bizzat nezaret etmesini sağlıyor.
Koca’nın twitter hesabından 24 Mart, 22:08’de yapılan son açıklama bu açıdan oldukça fikir verici: “(…) Kaç kişi? 195 ülkede her gün bu soruluyor. Kayıplar versek de Türkiye için geç değil. Tedbir, artışın önünü kesebilir. SON 24 SAATTE toplam 3.952 test yapıldı. 343 yeni tanı var. 7 hastamızı kaybettik. Biri KOAH hastasıydı. Altısı ileri yaştaydı. Aldığımız tedbir kadar güçlüyüz.”
Bu sayılar, her şeyden önce hastalığın kendisi ve yakınları için ne ifade ettiğiyle ilgilenen yurttaşlara ne söylüyor? Halk şunları soruyor: 24 Mart itibariyle KOVİD-19 salgını genişliyor mu? Benim kentimde, benim ilçemde durum nedir? Bu, sınır tanımayan küresel salgında diğer ülkelerin durumu nedir? Bakanın verdiği sayılar bu asli soruların hiçbirini yanıtlamıyor. Bilgi bilgisizlik üretiyor! Bunun nedeni sayıların bir karşılaştırmaya olanak vermemesi. Daha çoğunu bilmek, ortalama öğrenim düzeyi 7. sınıfta bırakılmış büyük çoğunluğun kendi gayretine, rejim televizyonlarından her gün yayılan hurafelere kulaklarını tıkama ve doğruları ayıklama ferasetine kalıyor.
Hakkını yemeyelim, Sağlık Bakanı’nın 9 cümlelik mesajı gene de ölümcül önyargıları besleyen iki karşılaştırmayla “gençler”e ve “sağlıklılar”a müjdeyi veriyor: “Ölen yedi kişiden altısı yaşlı biri de KOAH hastasıydı.” Yani, “Merak etmeyin, KOVİD-19 sizi değil onları öldürüyor” ve ekliyor: “Aldığımız tedbir kadar güçlüyüz.” Ölenler kendi tedbirlerini almadıkları için öldüler. Devletin hiçbir sorumluluğu yok. Bakan, sonuçta Saray’ın KOVİD-19 stratejisini iki cümlede özetlemeyi başarıyor: “Gençleri koruyalım. Yaşlılar nasıl olsa ölecek!”
Saray’ın karanlık dehlizlerinde tasarlanan bu sosyaldarvinist stratejinin nasıl bir yaşlı soykırımına dönüşmekte olduğunu hiçbir şey her gün bir yenisi önümüze düşen faşist video-klipler kadar çıplak ifade edemez. Distopya ahalisi Saray’ın KOVİD-19 mesajlarını almıştır: Salgının risk grubundaki “yaşlılar” ayrımcı bir sokağa çıkma yasağıyla bir anda “Korona kaynağı”na dönüştürülürken asıl taşıyıcı olan “sağlıklılar ve gençler”, “yaşlılardan korunması gereken mağdurlar” haline geliverirler. Ancak, herkesi kapsayan bir izolasyonla önlenebilecek salgın “gençler” toplu taşımayla inşaatlara, fabrikalara, hizmet ve üretim merkezlerine sevk edildikçe yaygınlaşır. Toplumun öfkesi salgının asıl mağduru olan “yaşlılar”a döner. Gündelik faşizm yeni avının peşine düşer.
Oysa temel sorun, “yaşlılar” itilip kakılırken olduğu yerde durmaya devam ediyor. Sınır kapılarını tutarak salgının Türkiye’yi vurmasının önüne geçilemeyeceğini Dr. Fahrettin Koca da sahibi olduğu özel Medipol hastanesinin hekimleri kadar biliyor olmalıydı. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) KOVİD-19 salgınıyla başa çıkmanın tek etkin yolunun, sınırsız testler ile taşıyıcıları belirleyip izole etmekten, virüsün odaklandığı merkezleri mutlak olarak kapatarak yayılma durdurulana kadar izolasyonu sürdürmekten, aleniyet ve saydamlık ile toplumsal uyanış ve seferberliği güçlendirmekten geçtiğini çok erken duyurmuştu.
Bu tedbirlerinin alınmayışını şu günlerde Saray’dan üflenen “ama o zaman ordu idareye el koyar” palavralarına bağlayanların çok saf olması gerekir. Saray’ın orduya el koymuş olması bir yana, bunun için sıkıyönetim ya da OHAL ilanına gerek olmadığını kim Saray kadar iyi bilebilir? Silopi’yi, Sur’u, Gever’i, Cizre’yi kapatıp topa tutarken akıllarından OHAL ya da sıkıyönetim geçmeyenlerin sıra KOVİD-19 tedbirlerine gelince sıkıyönetimin arkasına saklanmaları pek manidar.
Erdoğan’ın tek korkusu “piyasa durursa batarız” korkusudur, Hisarcıklıoğlu’yla göbek bağlarıdır. Erdoğan ile piyasa arasında örneğin Süleyman Demirel’inki kadar mesafe kadar yoktur: Kendisi ve sülalesi finans piyasalarında“insider”dır; askeri-sınai kompleksin lideridir; inşaat piyasasının regülatördür; özel sağlık piyasasının başlıca oyuncularından biridir. Piyasa durursa Erdoğan hakikaten batar.
Ama insanlar piyasa olmadan da yaşarlar. Piyasa ölsün insanlar yaşasın!