Barzani yönetiminin Kürt petrolü ve akçeli işler için AKP ile girdiği karanlık ilişkinin faturası, Kürt ulusal birliğinin gerçekleşmemesi olarak kesiliyor
Hüseyin Kalkan
KDP’nin, Türkiye’nin Federe Kürdistan’a yönelik operasyonuna destek vermek için özel kuvvetlerini hareket geçirmesi Kürt kamuoyunda tepki ile karşılandı. Kürt güçleri arasında çatışmayı önlemek için harekete geçen heyetler engellenirken, KDP güç yığmaya devam ediyor. Federal Kürdistan Bölgesi’nde KDP ile birlikte hükümet eden diğer Kürt partileri de KDP’nin politikalarını eleştiriyor ve kardeş kavgasına karşı olduklarını açıklıyorlar. Bütün bu tepkilere rağmen KDP’den henüz belirgin bir tavır değişikliği gözlenmiyor. Ankara ve Hewlêr ilişkilerini yakından izleyen gözlemciler, KDP ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilere dikkat çekiyorlar. Konunun uzmanları ekonomik ilişkilerin geldiği seviyenin KDP’nin Ankara’dan bağımsız adım atmasına engel olduğunu belirtiyor. Bu ekonomik ilişkilerin en önemli maddesi tabii ki petrol. Kürt petrolü KDP ile Türkiye arasında en önemli ticaret maddesi. Zaten Kürdistan Bölgesi’nde herhangi bir sanayi malı üretilmiyor. Bu doğrultuda yapılan bir yatırım da bulunmuyor. Yatırım adına sözü edilecek şeyler yine Türk firmalarının başta Hewlêr olmak üzerine çeşitli şehirlerde yapmış olduğu alışveriş merkezlerinden ve bazı altyapı yatırımlarından ileri gitmiyor. AKP ile ilişkiler bölge ekonomisini bir çıkmaza sürükledi, bölgesel hükümet peşmerge maaşlarını bile ödeyemez hale geldi.
Kayıp petrol
Bildiğiniz üzere; Bağdat-Hewlêr arasındaki anlaşma gereği, dışarıya yapılan petrol ve gaz satışlarının gelirleri ile gümrüklerden elde edilen paraların tamamının merkezi bütçeye aktarılması ve bu paranın da bölgelerin nüfusuna göre dağıtılması gerekiyordu. Kürdistan nüfusu ilk sayımda yüzde 17 iken, nüfus dalgalanması sonucu ikinci sayımda yüzde 12.7’ye düştü. Yani bölgenin merkez bütçeden alması gereken para oranı yüzde 12.7.
Ancak KDP, Türkiye ile illegal yollardan petrol satmaya başladı. Bu ticaret özellikle Güney hükümeti açısından bir denetim mekanizmasından yoksun olarak sürdü. Ne kadar petrolün sevk edildiği ve bu petrolün hangi fiyattan satıldığı sadece Barzanilerin ve AKP hükümetinin bildiği bir gerçek olarak kaldı. Bu ticaret KDP’ye değil ama Güney halkına yoksulluk olarak geri döndü. KDP’nin Türkiye ile giriştiği ticaret yüzünden, Merkezi Irak Hükümeti, bölgesel hükümete de yollaması gereken parayı kesti. Böylece bölgede birkaç yıldır süregelen ekonomik kriz başlamış oldu. Nüfusa göre kamuda çalışan sayısı çok yüksek olan Kürdistan Bölgesi’nde 1 milyon 200 bin memur ve işçi var. Köylü toplumu olunmasına rağmen yumurta, süt, yoğurt ve sebze dahi dışarıdan geliyor. Böylece içeride para tutulamıyor ve tüm para dışarıya aktarılmış oluyor. Durumu hallice olan tüccar ve bürokrat çevrelerde de olağanüstü lüks tüketim var.
50 yıllık petrol anlaşması
Haziran 2014’te dönemin Irak Kürdistan Federe Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başbakanı Neçirvan Barzani, Türkiye ile enerji alanında 50 yıllık anlaşma imzaladıklarını, sürenin daha da uzatılabileceğini açıkladı. Bu açıklama yapıldığı sırada ilk teslimatı tamamlanmış ve bedeli Halkbank’a yatırılmıştı.
Petrol parası kime gidiyor?
Ancak bu anlaşma karanlık bir anlaşma ve ne zaman imzalandığı belli değil. Neçirvan Barzani, bu açıklamayı IKBY Parlamentosu’nda parti temsilcileri ve milletvekillerinin olduğu toplantıda yaptı. Haberlere göre Barzani, 3 saat boyunca petrol sevkiyatı ve Bağdat ile yaşanan bütçe krizi konusunda milletvekillerinin sorularını cevapladı. İlginç olan nokta bu açıklamanın yapıldığı güne kadar 9 milyar dolarlık bir petrol satışı gerçekleşmiş ve bu para merkezi hükümete aktarılmadığı için bir kriz ortaya çıkmıştı. Bu satışa rağmen peşmergelerin ve diğer memurların maaşı ödenmedi. 9 milyar doların ne kadarının petrol parası olduğu ve varilinin ne kadara satıldığının belli olmamasının yanı sıra bu paranın kimlere gittiği de hiçbir zaman bilinmedi.
Erdoğan yönetimi ve Barzani hükümeti arasında yürütülen ticarette Kürt petrolü kayıplara karıştı. Öyle yöntemler uygulandı ki ne uluslararası ne de yerel bir denetim mekanizmasının denetimine tabi tutuldu. Türkiye bu konularda bir açıklama yapmak gereği duymazken, Barzani hükümeti soruları ve tepkileri geçiştirmeye çalıştı. Uluslararası antlaşmalar ve Irak yasalarına aykırı yapılan petrol satışı, Kürt petrolünün adeta yasa dışı bir meta muamelesi görmesine yol açtı. Şaibeli bazı tankerlere yüklenen petrol hiçbir limana yanaşamadı ve yanaşmasına izin verilmedi. Sonunda yasa dışı yollardan ve piyasa fiyatının altından İsrail’e satıldığı öğrenildi.
Kürt petrolünün bu şekilde satılması, miktarını, ne kadara satıldığını karanlıkta bırakma ve parasının nereye gittiğinin anlaşılmamasına yol açıyor. O dönem Hürriyet Gazetesi Washington Temsilcisi olan Tolga Tanış, bu petrol ticaretini izledi ve yazdı. Tanış’ın yazdıklarına bir göz atarsak, Kürt petrolünün nasıl karanlık dehlizlerde kaybolduğunu ve Barzani ailesinin Türkiye’ye hangi bağlarla bağlı olduğunu görürüz.
Tolga Tanış daha sonra araştırmalarını, “Potus ve Beyefendi” isimli kitabında topladı. Tanış’ın yazdığına göre Powertrans şirketi, 2011’de Kürt bölgesindeki petrolü taşıma işini üstlendi. Tanış, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı Ahmet Çalık’ın yaptığı Çalık Holding’in o dönemki CEO’su Berat Albayrak’ın da dahil olduğu ilişkiler zincirine ışık tuttu. İlk kez ortaya çıkan belgelere göre, Türkiye’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile yakınlaşması siyasetin yanında “seçilmiş şirketler” için ekonomik anlam taşıyor. Erdoğan 3. kez başbakanlığı kazandığı 2011 seçiminden sonraki ilk kabine toplantısında, bölgedeki petrolün taşınması için imtiyazlı bir karar çıkarıyor. Bu karardan en büyük parayı ortakları gizlenen Powertans şirketi kazanıyor. Kitapta şirketin Çalık Grubu’nun olduğu belgelerle açıklanıyor. Ancak bunun anlaşılmaması için hem Singapur’da hem Karayipler’de bazı şirketler kuruluyor. Tolga Tanış, söz konusu kitabında gizlilik çabalarının nedenlerini şöyle açıklıyor:
“1- Siyaseten elde ettikleri imtiyazları perdelemek için.
2- Yürütülen ticari faaliyetin Bağdat hükümeti nezdinde Irak Anayasası’nın ihlali olarak görülüp bir kaçakçılık faaliyeti gibi ele alınması nedeniyle doğacak olan uluslararası hukuki sorumluluktan kaçmak için.
Türkiye’deki gizliliği ise dört farklı yöntemle gerçekleştirilmiş.
1- Avukatları hissedar yaptılar. Örneğin Yazıcı Hukuk Bürosu’ndan avukat Nihal Berker’in Oiltrans’ın kurucusu gözükmesi gibi.
2- Başka hiçbir kayda değer ticari girişimi bulunmayan sıradan insanları hissedar haline getirdiler.
3- Eskiden Çalık Holding bünyesinde görevler üstlenmiş, kendilerine yakın güvenilir isimleri yönetici yaptılar.
4- Ve kimsenin gerçek sahiplere ulaşamaması için de Türkiye’deki şirketleri Singapur’da kurulan başka şirketlerin üzerinde gösterdiler.
Önce tankerlere Kürt petrolünü taşıyan Powertrans, daha sonra boru hattı ile petrol taşımacılığına başladı. Powertrans’a yine dolambaçlı bazı işlemler sonucu Barzani’ye yakın bir isim de ortak oldu. Bu isim Irak uyruklu Muhsen M. Nazer Amen Amen’di. Bakanlar Kurulu’nun 22 Mayıs 2013’te aldığı bir kararla Türk vatandaşlığına geçip Muhsin Nezir adını aldı. Barzani’ye yakınlığı ile bilinen Nezir Ailesi, 1990’lardan beri İstanbul’da iş yapıyor.”
İşte Kürt petrolü bu karışık ilişkiler sonucu ortadan kayboldu. Güney Yönetimi peşmergelerin ve çalışanlarının maaşını ödeyemez hale geldi. Bağımsızlık referandumundan sonra Kerkük’ün kontrolünün kaybedilmesi ile birlikte Güney yönetimi petrol kaynaklarının büyük kısmını kaybetti ve Irak Merkezi Yönetimi ile anlaşmaya gitti. Ancak ekonomik kriz bitmediği gibi Türkiye ile sürdürülen ve yukarıda ana hatlarını ortaya koyduğumuz ticaret bazı değişikliklerle sürüyor.
Cengiz Holding Hewlêr’de
Ankara-Hewlêr arasındaki ekonomik ilişkiler sadece petrol satışından ibaret değil. AKP ve MHP’ye yakın holdingler, Güney Kürdistan’da birçok projeye imza attılar/atıyorlar. Hewlêr’de 260, Süleymaniye’de 225, Duhok’ta 97, Zaho’da 45, Akre’de 7 müteahhitlik firması bulunuyor. Hewlêr’de 67, Süleymaniye’de 40, Duhok’ta 30, Zaho’da 55, Akre’de 6 tane inşaat malzemesi satan firma var. Hewlêr’de 13, Süleymaniye’de 12, Duhok’ta 11, Zaho’da 7, Akre’de 3 tane ahşap doğrama montaj şirketi kuruldu. Hewlêr’de 8, Süleymaniye’de 10, Zaho’da 12, Duhok’ta 4, Akre’de 1 tane Türk firması faaliyet gösteriyor. Bu firmaları ve yaptığı işleri sıralayan Milliyet gazetesi, ‘Çakılan her çivinin arkasında 913 Türk firması’ olduğunu yazıyor. (05.04.2007 Milliyet) Üstelik bu veriler 2007 yılına ait. İlişkiler şeffaf olmadığı için bir kara deliği andıran ekonomik ilişkilerin bilançosunu çıkarmak neredeyse imkansız. Güney Kürdistan’da faaliyet gösteren firmalardan bazıları: Makyol Holding, Cengiz İnşaat, Nursoy, IC İçtaş, Günay İnşaat, Doskon, Çevikler, Renas, Taş Yapı, Hazinedaroğlu, Çankırı, Yenigün, 77 İnşaat, Zafer İnşaat, Yüksel, Elegan, Asfa, Gürbağ, Tek İmaji
Barzani’nin kişisel serveti
Kısa adı AIE olan American Institution Enterprise’ın ünlü danışmanlarından Michael Rubin, Daily Star gazetesindeki bir yazısında; Barzani’nin şahsi servetinin iki milyar dolara ulaştığını yazdı. Bu rakam yaklaşık olarak 20 yıl önceye ait. Rubin, Güney Kürdistan’da ekonomik bir faaliyet göstermek isteyen herkesin Barzani’nin göstereceği bir isimle ortak olmak zorunda olduğunu da ekledi. Michael Rubin’in dikkat çektiği bir başka nokta ise Kürdistan Federe Bölgesi’nde denetim mekanizmalarının bulunmaması. (Michael Rubin, “The Middle East’s Real Bane: Corruption,” Daily Star (Beirut), November 15, 2005.) Bu servetinin önemli bir bölümünün Türkiye’de bulunan paravan şirketlerce işletildiği sanılıyor. Barzani ailesinin Türkiye’de yaklaşık 300 şirketi olduğu belirtiliyor. Bu şirketlerin büyük bölümünün Mersin serbest bölgesinde faaliyet gösterdiği biliniyor. Bahsedilen ve 20 yıl öncesine ait 2 milyar dolar servetin buzdağının görünen kısmı olduğu açık. Daha sonra ortaya çıkan, Barzani ailesinin ABD’de milyarlarca dolar serveti olduğunu ortaya koydu. Bunlar arasında çok sayıda lüks malikhane ve çeşitli şirketler bulunuyor. Şimdiki Başbakan Mesrur Barzani’nin de ABD’de lüks malikhanelere sahip olduğu ortaya çıkmıştı.