Çok uzun bir süreden beri ilk kez nispeten rahat bir ortamda yazılıyor bu yazı. Rahatlığın kaynağında ise bütün bir hafta sonunu kötürüm halde geçirmeme yol açan bel tutulması. Tasarladığım tüm programlar kaçınılmaz olarak iptal oldu. Ne onarımı tamamlanan HDP Şişli ilçesinin açılışına katılabildim, ne de sevgili Serdar Korucu’nun henüz mürekkebi kurumamış son kitabı ‘Halepsizler’in tanıtım toplantısına. Suriye iç savaşının darmadağın ettiği Halepli Ermenilerle yapılan görüşmelerden oluşan kitap, hemen tamamı soykırım mağdurlarının ikinci veya üçüncü kuşaklarının bir kez daha yurtlarından savrulmalarının öyküsünü aktarıyor.
Artı Tv ve Medya Haber kanallarının haber kuşaklarını izledikten sonra sıra kitap okuma faslına geldi. Bir belgesel film projesi, yıllar önce okuduğum, geçen sürede de önemli bir kısmını unuttuğum bir kitabı yeni baştan keşfetmenin heyecanını yaşattı. Eremya Çelebi Kömürcüyan’ın 17. yüzyıl İstanbul’unu anlatan ‘İstanbul Tarihi’ adlı eser 1952 yılında İÜ Edebiyat Fakültesi tarafından basılmış. Kitabı yayına hazırlayan ise Getronagan Lisesi’nden müdürümüz olmuş değerli bir tarihçi, Hrant DerAntreasyan. 1600’lü yıllardan kalma bu olağanüstü canlı, adeta sinematografik anlatı, son derece matrak nüktelerle yaşadığımız şehri bambaşka bir tatla sunuyor okura. Kitap daha sonra, 1973 yılında bir başka çok değerli tarihçinin, Kevork Pamukçuyan’ın editörlüğünde, Eren Yayınevi tarafından yayınlanmış. Mevcudu kalmadığına göre yeni bir baskının ihtiyaç olduğundan bahsedebiliriz.
Bir yandan da bilgisayar tuşlarından ezgi topluyoruz. Yaşasın bel tutulması, ağrıdan kıvransak da günlük rutinimizin değişmesinden fayda da umabiliriz. YouTube ile müzik dinlemenin ilginç yanlarını keşfediyoruz bir yandan da. Bu mecrada müzik dinlerken bir süre sonra tercihlerin yerini sürprizler alıyor örneğin. Tercihler Ahmet Yurt Dede’nin ‘Eşrefoğlu’ nefesi ile başlayıp, Cavit Mürtezaoğlu, Ahmet Kaya, Gomidas diye devam ediyorken ansızın sevgili bir ses, Vedat Yıldırım Ermenice bir ezgi ile araya giriyor. Bu sürpriz video esas olarak geleneksel Ermeni kadın giysilerini tanıtıyor, Kardeş Türküler grubunun müziği ise fon olarak kullanılmış. Ama gelen yorumlara bakılırsa fon müziği esas konunun, yani geleneksel giysilerin önüne geçmiş gibi. Vedat Yıldırım’ın Kardeş Türküler’in Kalan Müzik’ten çıkan ‘Bahar’ albümünde seslendirdiği parçaya Japonya’dan Malezya’ya, İtalya’dan Azerbaycan’a, dünyanın beş kıtasından övgü dolu yorumları okudukça başım döndü.
Bir yandan da yazı yetişecek, üstelik bu hafta kitap eki haftası. Malum ‘Agos’ her ay bir kitap eki yayınlıyor. Oradaki Ermenice sayfalar da elimize bakıyor. YouTube falanla olacak iş değil. Hemen bir word dosyası açalım derken, kâbus da başlıyor ‘Ne yazılmalı’? Ya da sevgili Mihail Vasilyadis’in ifadesi ile ‘Ne yazılmamalı?
Yerel yönetimler seçimi öncesi Cumhurbaşkanı her konuşmasında tehditlerinin dozunu arttırıyor. “Suriye’deki teröristlere nasıl günlerini gösterdikse, Akdeniz’de de meydanı haydutlara bırakmayacağız” dedi Cumhurbaşkanı. Ardından da gururla açıkladı: “Menbiç’te ABD ile ortak devriyeye çıkıyoruz”. Bu esnada haber bültenlerinde büyük çoğunluğunu YPG gerillalarının oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin de Tel Abyad ve Kobane’de ABD askerleri ile devriyeye çıktıkları anlatılıyor. TSK dörtlü zirvenin hemen ardından Suriye’nin kuzeyini top atışlarıyla vurmaya başlamıştı. Şimdilik bir kız çocuğu öldü, iki gazeteci de yaralandı. Akdeniz ve Ege suları, Yunanistan sınırını oluşturan Meriç Nehri mülteci yutmaya devam ediyor. Yoksullukla ve kör şiddetle başa çıkamayan binlerce, on binlerce insan Honduras’tan ABD sınırına doğru yürüyor. Sayıları yol boyunca artan kitleye karşı Trump sınır bölgesine 5000 asker sevk etti.
Başkanlık sisteminde hükümet harcamalarını denetleme yetkisi kısıtlanan Sayıştay, kayyum yönetimlerindeki belediyelerde devasa yolsuzluklarla karşılaşıyor. Havuz medyasından duyulan ise tıss…
Siz bakmayın bel tutulması deyip de işi hafife aldığıma. Bulduğum pozisyonu her değiştirdiğimde saplanan ağrıyı ben bilirim. Öksürünce, gülünce, esneyince, gerinince yine aynı işkence. Çaresi yok, doktoru aramalı. Neyse ki böyle durumlarda bizim eve yetişen hekim işinin ehli. Eve gelip halimi görünce hiç uzatmadı mevzuyu, Ermenice bir cenaze ilahisi okuyarak mesajı net bir şekilde verdi.
Yine de bu satırları yazacak gücü onun sayesinde buldum. Bir de şu Adıyaman Çelikhan tütününe konan yasak kararı olmasa, durumu idare ederdik. Neymiş, ağır kokuyor, kokusu eve siniyormuş. Şu Amerikalılara da gıcık oluyorum. 11 Eylül saldırılarından sonra Camel’in hem logosunu hem de harmanını değiştirdiler, daha doğrusu bozdular. Sahi bizimkiler de Amerikalılara kızıp TRT’nin Pazar sabahları yayınladığı Western filmlerini kaldırdılar. Biliyorum gülüyorsunuz, ben de güleceğim ama bel tutulmasına gülmek de yaramıyor.