Türkiye’deki siyasi pazarlığın dünyada eşi benzeri yoktur. 21 yıllık iktidarın kötü yönetimini sonlandırmak için muhalefetteki partilerin hepsi hem fikir. Hem milletvekilliği ve hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tek adamdan kurtulma umutları oluştu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sinan Oğan ATA İttifakı ile seçime girdi. Aldığı %5,2 oy ile ilk turu erteledi. 2. tura gelindiğinde ittifak yaptığı partiler ittifaktan ayrıldılar ve Oğan tercihini Erdoğan’dan yana kullanacağını açıkladı. Her ne kadar “pazarlık” yapmadım dese de açıklamaları onu yalanlıyor. Şahsi çıkarların her şeyin önüne geçtiği bir ülkede yaşıyoruz. Üstelik istikrardan bahsediyorlar 21 seneye bakmadan.
Muhalefet bir türlü muhalefet olamadı. İlk önce Akşener’den başlayalım. “HDP varsa masaya oturmayız” dedi. İktidarı devirmek için en güvenilir partiyi dışlamak ve yok saymak. Üstelik HDP Meclis’te 3. büyük parti. Siz hangi akla hizmet ediyorsunuz? Arkasından partisinin “kazanacak adam cumhurbaşkanı olsun” şartı ırkçılık kokan bir yaklaşımdı. En sonunda masadan kalktı ve şartlar öne sürmeye başladı. Seçime çok az bir süre kalmıştı ve karşı tarafın lehine koz verdi. Seçimler boyunca Kürtlere karşı olan söylemlerinizi de bu halk unutmayacak. Zaten seçim sonuçlarına baktığımızda da sizin oylarınızın ne olduğu, nasıl her tarafa dağıldığı ortaya çıktı. Seçim öncesi dedikleriniz ve eylemlerinizin bu ülkeye ne kadar zarar verdiğini oturun düşünün.
TİP ve HDP ittifak konusunda net bir antlaşma sağlayamadı. Sol ittifakın bir bütün olarak seçimde olması birçok kişinin büyük umuduydu. Milletvekilliği pazarlığı yakışmadı. Sizleri yok etmek isteyen bir iktidara daha güçlü bir cevap olmanız gerekiyordu. Sizin bu kibirli yaklaşımınız AKP’ye milletvekili kazandırdı ve onu Meclis’in en büyük partisi yaptı. Halk bu davranışınızı unutmayacak.
Gelgelelim AKP’ye, onlar iktidar olmanın rahatlığıyla diğer partilerin taleplerini kabul etti. Her zamanki gibi iktidarını kaybetmemek için kendisi için en iyi olanı yaptı, ülke için değil. HÜDA-PAR ve YRP ile olan ilişkilerini resmileştirdi. HÜDA-PAR’ın kimleri temsil ettiği özellikle de Kürdistan’da bilinen bir konu. 90’lı yıllarda arkadan gelip sivil insanları ensesine tek kurşun ile öldürmeleri onların simgesiydi. Genç kızlara kezzap atma, satırla yaralama ve domuz bağı ile insan öldürme onların faaliyetleri arasında çok sıkça yaşanan olaylardı. Şimdi bu anlayıştaki insanlar Meclis’e girecekler. Seçim öncesi nasıl bir antlaşma yapmışlarsa Hizbullah’ın cezaevindeki tetikçileri serbest bırakıldı. Bu serbest kalanların içinde Gaffar Okan’ın katilleri de var. Bu cinayet dosyası faili meçhul olarak raflarda yerini almak için 30 yılın dolmasını bekliyor. Görevi Diyarbakır’da emniyet müdürüydü. Öldürüldüğünde MHP hükümetin ortağıydı, şimdi olduğu gibi. O zaman lanetliyordu, şimdi kol kola Meclis’teler. Bu birinci pazarlıktan sonra YRP ile ikinci pazarlık yapıldı. Kadın haklarına tahammülü olmayan bir partiye ikincisi de eklenmiş ve Meclis yolu açılmış oldu. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 onları çok rahatsız etmiş. Şimdi bu kadın karşıtı, özgürlük karşıtı olan kişilerin ve iş insanlarının çocukları nerede okuyorlar araştırılması gereken bir konudur. Ülkede çocukları imam hatiplerde okutmaya mecbur bırakacaksın, kendi çocuklarınızı yurt dışında okutacaksınız.
Okuyana ve bilene karşı sürekli savaş halinde olan bir iktidarla yaşadık yıllarca. Birkaç yıl önce AKP’li bir profesör açıkça “okulları kapatmak lazım ki, iktidarda kalabilelim” derken AKP’li eski enerji bakanı Taner Yıldız da “eğitim seviyesi arttıkça, AKP’nin oyları düşüyor” diye belirtmiş, YÖK denetleme kurulu başkanı Prof. Dr. Bülent Arı ise “ben daha çok cahil, okumamış ve tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum…” diye açıklamıştı.
Bu kadar olumsuzluklar atmosferi içinde seçime girildi. Bir de bunlar yetmiyormuş gibi oyların çalınması, kaydırılması, çöplükte bulunan eski kimlikler, mültecilerin oy kullanması ve nihayet özellikle de Kürdistan’da askerlerin ve korucuların sandıklara baskısı. Daha da önemlisi Truva atlarının devreye girmesi ki, hiç beklenmedik bir durumdu. Bu konuları göz önünde bulundurarak 28 Mayıs’taki seçimlere hazırlanmak gerekir. Ülkenin bekası savaş ile değil bu seçim sonucuna göre belirlenecek, umarım her kesim üstüne düşen görevi yerine getirir.