HDP’li Garo Paylan, vergi yoğunluğunun yoksul halkı daha da yoksullaştırdığını ifade etti. Paylan, ‘Çözüm sürecinde savunma bütçesinin 44 milyar TL olduğunu ancak savaş politikalarına dönülmesiyle bu harcamaların 4 kat artmış durumda’ dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili ve Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu Üyesi Garo Paylan, 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’ne ilişkin Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Diren Yurtsever’in sorularını yanıtladı.
Meclis’e sunulan bütçe teklifine baktığınızda nasıl tanımlıyorsunuz?
Vicdansız ve adaletsiz bir bütçe olarak tanımlıyorum. Bu bütçede işçi, çiftçi, emekli, memur, dar gelirli, engelli, kadın yok. Bu bütçede daha çok saray, daha çok yandaş, daha çok faiz, daha çok silah, tank var. Ben bütün vatandaşlara, bu bütçeye itiraz etmeleri çağrısında bulunuyorum. Çünkü bu bütçe sizin bütçeniz. İktidara bu vicdansız tercihleriyle ilgili itirazda bulunmaları çağrısında bulunuyorum. Bu bütçede, yandaşlara 10 milyar TL üzerinde kaynak ayrılacak. Vatandaşın geçemediği köprülerin, şehir hastanelerinin garanti ödemeleri bütçeden yapılıyor.
2020 yılı bütçe sunumu yapılırken yüzde 5 büyüme hedefi konuldu. Bakan Albayrak, yılı yüzde 4’lük büyümeyle kapatmak istediklerini söyledi. Bu hedefler tutar mı?
Türkiye çok büyük potansiyeli olan bir ülke. Bütün imkanlarımız var. Genç nüfusumuz var, girişimci ve çalışkan bir toplumuz, doğal kaynaklarımız, turizmimiz var, çok önemli stratejik bir önemdeyiz… Ancak yoksuluz. Hem huzurumuz yok, hem refahımız yok. Toplumun üçte ikisi yoksulluk sınırının altında yaşıyor. 8 milyon işsizimiz var. Aş, iş yok ve gelirin çok büyük bir bölümü, aynı zamanda servetin çok büyük bir bölümü çok küçük bir azınlığın elinde, iktidarın ve yandaşların elinde. Bu anlamda hem elde ettiğimiz gelir düşük hem de bu gelirin paylaşımında büyük bir adaletsizlik var. Bu adaletsizlik de aslında bütçedeki tercihlerden kaynaklanıyor. AKP iktidarı dönemlerinde vicdansız ve adaletsiz tercihlerde bulunuldu. Bunun sonucunda bütçeler de vicdansız ve adaletsiz bütçe olarak yansıdı. Oysa bütçeler toplum yararına çıkarılır. Ama baktığımızda, iktidar, bütçelerinde yalnızca kendisini, saraylar inşa etmeyi, yandaşlarına kaynak aktarmayı düşünüyor ve onları vergilendirmiyor.
Vergileri benzin istasyonlarından topluyor. En garibanın bindiği 5 bin TL’lik arabayla, 5 milyon TL’lik araba, benzin istasyonuna girdiğinde aynı vergiyi ödüyor. Bu dolaylı vergilerin yoğunluğu sebebiyle yoksul daha da yoksullaşıyor, zengin daha da zenginleşiyor.
Berat Albayrak’ın öne sürdüğü yüzde 3, yüzde 5 büyüme olabilir. Türkiye’de her yıl yüzde bir buçuk nüfus artışı var ve fakat biz yıllardır büyümüyoruz. Büyük bir kriz var ama Türkiye’nin potansiyeli çok daha büyük bir büyümedir. Eğer siz kaynakları adil bir şekilde paylaştırırsanız, demokratik bir yönetim tarzını ortaya koyarsanız, çok daha hızlı büyüyebiliriz, işsizliğimizi çok daha hızlı giderebiliriz. Yoksullara daha büyük kaynak ayırabiliriz ve böylelikle ekonomide çarklar döner. Ama Berat Albayrak modelinde ‘büyüyen kimdir?’ diye sormamız gerekiyor. Kimi büyütüyorlar? Diyelim ki ülke yüzde 5 büyüdü, acaba emekli yüzde 5 büyüyecek mi, işçi yüzde 5 büyüyecek mi? Hayır. Bir avuç yandaşın büyüdüğünü görüyoruz.
Büyüme hedefleri gerçekçi geliyor mu?
Türkiye yaklaşık üç yıldır derin bir ekonomik kriz yaşıyor ve bu derin ekonomik krizde ciddi anlamda herkes geleceği görmediği için tüketim harcamalarını kıstı. Dünyada, Amerikan Merkez Bankası faizleri artırıyor diye, Türkiye’deki gibi gelişmekte olan ülkelerdeki sermaye yurtdışına çıktı ve Türkiye gibi ülkeler güvensiz görüldüğü için bu tip ülkelerde durmadı. Bu iki faktörü bir araya aldığımızda, eğer geçici bir rahatlama söz konusu olursa, iktidar bunu fırsat bilip maliye politikalarını da gevşetecek. Yani daha çok borçlanarak daha çok harcama yapacak. Bunun sonucunda piyasaya bir kortizon etkisi olabilir. Yani piyasaya bir miktar para sürer, bu noktada da yabancı sermaye Amerika’da faizler düşüyor diye buraya kısmi olarak gelirse, bunun çok küçük bir kısmı bile risk almak için yüksek faizlerle Türkiye’ye gelirse geçici bir rahatlama sağlanabilir. Ama bu rahatlama geçici olur. İktidar reform yapmıyor, sadece günü kurtarıyor. Bir iktidar isterse ülkeyi yüzde 5 büyütebilir. Ama ne pahasına, kimi büyüttüğünüz çok önemli. Doğayı katlederek büyütebilirsiniz; Kaz Dağları’nı o altın madenine, kirli sermayeye peşkeş çeker. Bu gibi yatırımlar yaparsan ülkeyi büyütebilirsin ama biz doğamızı, geleceğimizi kaybederiz.
Bir önceki dönem bütçesini “savaş bütçesi” olarak tanımladınız. 2020 yılı bütçesinde savunma kalemlerindeki artışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Barış sürecinin sürdüğü 2014 yılı bütçesine baktığımızda, bütün güvenlik kalemlerinin bütçesi 44 milyar TL yapıyordu. Çünkü silaha, topa, tanka, füzeye kaynaklar ayrılmıyordu. Kaynaklar daha çok çiftçiye, işçilere ayrılıyordu. Halkımız da sonuç olarak, bu sosyal politikalardan faydalanıyordu. Ancak barış sürecinin bittiği 2015 yılı ve sonrasını değerlendirdiğimizde, barış sürecinde 44 milyar TL ayrılan bu bütçe, 2019 yılına geldiğimizde tahminimce 160 milyar TL’yi bulmuş olacak. Yani savaş bütçesi, barış süreci bittiğinden bu yana 4 kat artmış durumda.
2020 yılı bütçesinde daha da artıyor. Bu yıl 150-160 milyar TL harcanacak. Eğer gelecek yılda savaş bütçesi ve fiili savaş durumu olursa, bu rakamların çok daha yüksek seviyelere çıkacağını söyleyebiliriz. Geçen yıl ki bütçeden 120 milyar TL öngörülmüştü. Daha kesin hesabı görmedik ama benim tahminim 160 milyar TL harcanacak.
Suriye’ye karşı olan operasyonda füzeler, tanklar, silahlar, mermiler kullanılıyor, milyarlarca lira harcanıyor. Vatandaşlarımız şundan emin olsun, atılan her bir füze, F-16 uçaklarının attığı her bir bomba, hepimizin mutfağına, ceplerimize düşüyor. Çünkü o F-16’nın attığı her bir bombanın maliyeti milyonlarca lira tutuyor. Savaş bütçesi mutfağımıza düşüyor. Bunun sonucunda da hep beraber yoksullaşıyoruz. Çünkü bütçe kaynaklarının önemli bir bölümü savaş bütçesine ayrılıyor.
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırısı ve savaşta kullanılmak üzere finanse edilen “Milli Suriye Ordusu”nun giderleri bütçeye yansıyor mu?
Savunma giderlerine yansıyor. Bütçe kalemlerine de yansıyor. Bu çeşitli yöntemlerle oluyor. Cerablus, Azez, Afrin hattına kaymakamlar atandı. Orada pek çok kamu görevlisi çalışıyor. Eğitim, sağlık, yol yapma, hastane gibi konularda çok ciddi paralar harcanıyor. Bunun yanı sıra, orada binlerce silahlı unsur var. Bunların maaşları veriliyor. Kendileri itiraf ediyor zaten. Ama bunların çoğunu örtülü ödenekten yaptıklarını görüyoruz. Çünkü açık ödenekten ödeme yapmaları için, kanunen onları devlet memuru yapmaları lazım. Örtülü ödenek de son 5 yılda 10 kat arttı. Çok ciddi rakamlara ulaştı. Cumhurbaşkanına örtülü ödenek tanımlanmıştır ve bir sınırı yoktur. Cumhurbaşkanı örtülü ödenekten istediği kadar harcama yapabilir. Suriye’deki sayıları on binlere vardığı söylenen cihatçı unsurlara maaş ödemeleri, silah takviyeleri Türkiye’nin bütçesinden yapılıyor.
2015 yılı sonrasında örtülü ödenek rakamları katlanarak arttı. Bunun da sebebi, Suriye’deki Türkiye’nin himaye ettiği cihatçı unsurlara kaynakların ayrılmasıdır. Yalnızca örtülü ödenekten değil, diğer bakanlık bütçelerinden de oraya milyarlarca lira kaynak ayrıldı.
2020 yılı bütçesi açıklandığında Cumhurbaşkanı maaşına yapılan zam tartışıldı. Cumhurbaşkanlığı bütçesinde durum nedir?
Cumhurbaşkanı’nın maaşı gerçekten vicdanlara aykırı bir maaş. Bir cumhurbaşkanı, vatandaş asgari ücret olarak 2 bin 20 lira maaş alırken, 83 bin lira maaş alamaz. Bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan, 44 yaşında emekli oldu ve 33 bin lira emekli maaşı alıyor. 2020 bütçesinde toplam maaşı 113 bin 157 lira olacak. Bu 57 tane asgari ücretlinin maaşına bedel. Her şey Cumhurbaşkanı’nın maaşından başlıyor. O hoyratlığı gösterdiği için Sarayı’na da 5 milyar TL harcayabiliyor. Bu yetmediği gibi yazlık sarayına 500 milyon TL harcayabiliyor. 1 milyar TL’ye uçan saray alabiliyor. 10 milyarlarca liralık Mercedes’lere binebiliyor. Biz itiraz etmediğimiz sürece Cumhurbaşkanı bunları kendine hak görüyor. Vatandaşı yoksullaştıran şey israftır.
Milli Eğitim Bakanlığı ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın ödenek artışlarında düşüş var. Bu bakanlıkların bütçesi hazırlanırken nasıl bir politika izleniyor?
Politika izlenmiyor. İktidar önceliklerini belirlemiş durumda, ben bir istibdat rejimi kuracağım diyor. Bu rejimi kurmak için daha çok polise ihtiyacım var veya savaş politikalarını devam ettireceğim diyor. Çözüm istemiyorum, Kürt halkıyla herhangi bir çözüm önüme koymuyorum, Suriye’de demokratik bir çözümü desteklemeyeceğim… Ben daha çok silaha, tanka, topa, füzeye harcama yapacağım; askeri, cihatçı unsuru artırarak, onları besleyeceğim diyor. Kaynaklar sınırsız değil. Elinizde vatandaştan aldığınız vergiler var. Bunları yoksullara geri döndüreceğinize, eğer ki silaha ayırmaya tercih ederesiniz MEB bütçesi yükselmez, sosyal yardım bütçesi yükselmez ama savaş bütçesi ciddi anlamda yükselir.
Aynı zamanda Meclis’e yeni vergi çeşitlerini içeren vergi düzenlemeleriyle ilgili torba yasa teklifleri geliyor. Bu torba yasalar toplumun ihtiyacını karşılamaya dönük mü?
Değil. Yıllardır vergide bir reform talep ediyoruz. ‘Gelin, kurumlar gelir vergisi reformunu yapalım’ diyoruz. ‘Servete duyarlı vergiler koyalım’ diyoruz. Çünkü, nüfusun yüzde 1’i servetin yüzde 55’ine sahip. Büyük bir adaletsizlik bu. Veya nüfusun en zengin yüzde 5’inin gelirini toplasak, en yoksul yüzde 50’sinin gelirine eşit. Bunu ancak reformla çözebiliriz. Ama iktidar bundan kaçıyor. Çünkü, iktidar ve yandaşları, bu servetin ve gelirin çok önemli bir bölümüne sahip. Çünkü onlar vergi vermiyor. Vergiyi yoksullar veriyor. Vergi idaresinin özerkleşmesi gerektiğini söylüyoruz. Türkiye’de vergi idaresi, vergi yönetimi denetimi bağımlı olduğu için yalnızca garibanların vergisinin peşine düşüyor.
Yeni torba yasa da herhangi bir şey getirmiyor. Piyasada isteyen istediği kadar vergi veriyor. Yüzde birini bile denetleyemediklerini kendileri itiraf ediyorlar. Bir vatandaşın vergi levhasında zarar yazıyor ama bir bakıyorsunuz altında 10 milyarlık Mercedes var, villalarda yaşıyor ama vergi beyanında zarar yazıyor. Bunu soramıyor, soramadığı sürece isterseniz vergi oranını 35’ten 40’a çıkarın, isteyen istediği kadar ödüyor. İktidar, ‘çok kazanandan çok vergi alacağım, az kazanandan az vergi alacağım’ diyor ama bu vergi düzenlemesi bunu getirmeyecek. Yapmamız gereken vergide adaleti sağlamak.