Urfa Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Özak Tekstil fabrikasında işçiler 20 gündür direnişte. Direnişin nedeni, işçilerin Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası’na (BİRTEK-SEN) üye oldukları için uğradıkları baskılar. Baskının nedeni ise işçilerin Hak İş’e bağlı Öz-İplik İş Sendikası’ndan istifa edip BİRTEK-SEN’e geçmeleri. Patron, BİRTEK-SEN’de örgütlü işçilerin sendikalarından istifa edip Hak-İş’e bağlı Öz-İplik İş Sendikası’na üye olmaları için zorluyor; bunu kabul etmeyen işçiler ise tehdit ediliyor. Direniş de BİRTEK-SEN üyesi bir işçinin Öz İplik-İş’e geçmeyi reddettiği için işten çıkarılmasıyla başlıyor.
Yaklaşık 700 işçinin çalıştığı fabrikada 400 işçi iş bırakıyor ve iş yeri önünde eylem yapıyorlar. İşçilerin eyleminin 4. gününde “ilginç” bir gelişme oluyor ve Valilik, Urfa’da dört günlük eylem yasağı kararı alıyor; akabinde jandarma da bu yasağa dayanarak işçilere müdahale ediyor. EMEP ve DEM milletvekillerinin de destek verdiği eylemlerde işçiler ve sendika yöneticileri gözaltına alınıyor, jandarmanın işçileri coplayarak ve tazyikli, gazlı su sıkarak müdahaleleri devam ediyor. Tüm baskılar, uygulanan şiddet işçileri yıldırmıyor ve 20. gününde direniş, işçilerin kararlılığıyla devam ediyor.
İşçilerin sendika seçme hakkı, barışçı amaçlar ve yöntemlerle toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı, 12 Eylül darbe anayasasında ve AKP’nin çıkardığı yasalarda bile tanımlanmış. Yani Özak Tekstil işçilerinin eylemi, ucube yasalara göre bile herhangi bir suç unsuru taşımıyor. Aksine işçilerin sendika seçme hakkına müdahale ederek işveren suç işliyor. Ama gelin görün ki hukuku tanımayan sadece işveren değil, onun hukuksuzluğuna arka çıkan mülki idareciler de hukuku, yasaları ihlal ediyor.
Özak Tekstil’de işçilere yapılan haksızlıklar, hukuksuzluklar ve mülki idarenin bunlara ortaklık etmesi ilk değil. 2020’de Özak Tekstil, pandemi nedeniyle üretimi durdurup işçileri ücretsiz izine çıkarmış ancak fabrika üretime başlayınca DİSK Tekstil Sendikası’na üye olan işçilere bu sendikadan istifa ederek Öz-İplik İş Sendikası’na geçmeleri için baskı yapılmış ve yaklaşık 100 işçi bunu kabul etmediği için yeniden işe alınmamış. Buna itiraz eden, yönetimle görüşmek isteyen işçiler ise fabrikanın güvenlik görevlileri tarafından darp edilmiş. İşçiler, işverenin bu tavrı karşısında direnişe geçtiklerinde de valilik yine devreye girmiş ve jandarma işçilere müdahale etmiş. İşçileri temsilen üç işçi dönemin Urfa Valisi ile görüşmüş, durumu anlatmış. Valinin verdiği yanıt ise “Ben sendikal sorunlarla uğraşmıyorum. Bu tür sorunlar yatırımcıları Urfa’dan kaçırıyor” olmuş. Bu görüşmeyi kamuoyu ile paylaşan işçiler ise “Valiye hakaret etmek” suçlamasıyla ifadeye çağrılmış. İşçilere yönelik bu baskılar sonucunda 300’e yakın işçi, işini kaybetmemek için sendikasından istifa edip, Öz İplik İş Sendikası’na üye olmak zorunda bırakılmış.
Üç yıl arayla yaşanan olaylar birbirinin neredeyse kopyası gibi: Patron yandaş sendikaya geçmesi için işçilere baskı yaparak suç işliyor. Mülki idare bu suçu görmezden gelerek işçilerin yasalarda halen varolan bir dizi hakkını hiçe sayarak patrona arka çıkıyor ve devletin güç aygıtlarını, işçilerin hak arama mücadelesini engellemek için kullanıyor.
Peki, yasaları uygulamak ve uygulanmasını sağlamakla mükellef olan devlet temsilcileri hangi gerekçeyle ve kimden cesaret alarak yasaların çiğnenmesine göz yumuyor ve buna ortak olabiliyor?
Sorunun yanıtı, 2020’de dönemin valisinin, “Ben sendikal sorunlarla uğraşmıyorum. Bu tür sorunlar yatırımcıları Urfa’dan kaçırıyor” cümlelerinde gizli.
Suçları görmezden gelinen, devlet tarafından korunan, kollanan, çıkarları için milletvekillerine bile güç kullanmaktan kaçınılmayan Özak Tekstil; Levi’s, Polo, Zara gibi tanınmış birçok uluslararası marka için üretim yapan bir işletme. Faaliyetlerine 1980’li yıllarda İstanbul’da başlamış; 2001’de Çatalca’da, 2009’da Malatya’da, 2013’te de Urfa’da fabrika açmış.
Anlaşılan o ki devleti yönetenler, Özak Tekstil ve onun gibi firmalara yatırım yapmaları karşılığında, hukuku ve yasaları yok sayarak, emekçiler üzerinde diledikleri gibi tahakküm kurma, onları sınırsız biçimde sömürme imtiyazı vermiş. Öz-İplik İş ve sendika görünümlü benzer yapılanmalar ise -bırakın işçinin hakkını aramayı- bu hukuksuz, hukuksuz olduğu kadar da ahlaksız ilişkilerin meşrulaşmasını sağlıyor.
Ne mutlu ki BİRTEK-SEN gibi işçi sınıfının çıkarlarını her türlü baskıya rağmen savunan sendikalar var; ne mutlu ki patronun, onun destekçisi devlet erkanının ve sendika görünümlü işçi düşmanı örgütlerin karşısında direnen Özak Teksil işçileri gibi, hakkı olanı savunan emekçiler var. Emek sömürüsü üzerine kurulu bu çirkin düzeni görünür kıldıkları gibi, sınıf mücadelesinin üzerindeki ölü toprağının kalkması için de yol gösteriyor, umut veriyorlar!