Patinaj sözcüğü en yaygın anlamıyla otomobil tekerleğinin yolu kavrayamaması, dolayısıyla ilerleyememesini tarif etmek için kullanılır. Eğer tekerlek çamura veya kuma saplanmışsa, gaz pedalına basmamızın faydası yoktur. Çare, tekerleğin altına bir şeyler doldurarak zemini pekiştirmekle mümkün olabilir.
Patinaj sözcüğü metaforik anlamda yerinde sayma, bir türlü ilerleyememe halinin tanımı için de kullanılabilir. Bu metaforu Türkiye’nin mevcut durumunu açıklamak için de önerebiliriz.
Siyasi ortamı otomobil üzerinden tarif etmek bir yenilik sayılmaz. Daha birkaç yıl önce, yine ülkenin ekonomik ve politik gidişinden kaygı duyanlar, bu kez de freni boşalmış kamyon benzetmesini gündeme getiriyorlardı. Çizilen tablo fevkalade kaygı vericiydi, zira freni boşalmış bir kamyonun durmak için bir yere çarpacağı öngörüsü hâkimdi.
Özellikle dış siyasette izlenen riskli yol, kolay kolay altından kalkılamayacak sorunlara yol açabilirdi. Sevgili gazeteci dostum Mihail Vasiliadis bu politikayı bir ucunu Amerikan kartalının, diğer ucunu Rus ayısının tuttuğu bir ipin üzerinde dengede kalmaya çalışan akrobata benzetiyordu.
Arada kaygı verici gelgitler yaşasak da şu ana kadar Amerika veya Rusya ipin bir ucunu bırakmaya yeltenmediler. Anlaşılan her ikisinin de akrobattan vazgeçme saati henüz gelmemiş.
An itibarıyla bir yere toslamadan sadece çamura veya kuma saplanmak bu anlamda tanrının bir lütfu olarak algılanabilir.
Tekerin altına dolgu yapacağımız bir şey kalmadığına göre, duvara toslamakla çamura saplanmak arasında bir fark yok. Her iki halde de bu kamyon artık yürümüyor.
Metaforik anlatımı gerçek unsurlarla yorumlarsak, iradesi olan bir parlamento, bağımsızlığını koruyabilmiş bir yargı, inandırıcılığını yitirmemiş bir medya, devlet ciddiyetini ve sorumluluğunu ‘Paradise’ otelin portmantosunda unutmamış bir bürokrasi çamurda boşa dönen tekerin altında bir dolgu oluşturabilirdi.
Ancak yukarıda saydıklarımızın topyekûnü öylesine işlevsizleştiler ki, onlardan artık değil dolgu, cacık bile olamaz.
Çaresizce üzülmeli miyiz? Bizim kuşak için belki. Ancak ülkenin geleceğini temsil eden gençlerin bizler gibi romantik hayal kırılmalarına tahammülleri yok. Arkalarına bakmamacasına terk ediyorlar memleketi. Devletiyle, toplumuyla saplandığımız bu çamurda, son derece haklı olarak patinaj yapmak istemiyorlar. Haklılıkları ülkenin yüz yıllık tarihine bakınca çok daha net anlaşılıyor.
Türkiye siyasetinin en saygın isimlerinden biridir Ahmet Türk. Ülkenin aydınlık geleceğine inanan biri olarak, devleti temsil ettiğini söyleyenlere “Konuşabileceğiniz son kuşak biziz” demişti.
Acı gerçek ise muhataplarının konuşmak yerine parsadan pay toplamayı tercih etmeleri. Sonuçta savcı, iddia ettiği gibi ‘Türk milleti adına’ değil, iktidarın çıkarları adına Ahmet Türk’e ve arkadaşlarına siyaset yasağı talep ediyor.
Yazıyı Kıbrıs’ın muhalif gazetesi ‘Avrupa’ya nazire yaparak bağlayalım, ‘Hepiniz teröristsiniz.’