Son dönemdeki seçimler genellikle gergin geçiyor. Öyle gergin, sancılı bir seçim daha bitti. Bu seçim umutları biraz yeşertti, fakat yeşeren umutlar meyveye yatmadı. Umudun yeşermesi ile ürünün alınması arasında ne oldu, ne olamadı da ürün alınamadı, bu şimdilik muamma. Tarafların açıklamaları inandırıcı değil. Halkın önemli bir bölümü ikna olmamış durumda, buruk duygular içinde debeleniyor. Şu an tecelli eden sonuçların gereği yapılıyor.
Bütün bu karmakarışıklığın içinde gergin seçimlerin bonusu olarak erken yerel seçim karartısı belirdi ufukta. Neyse bu konuyu siyasetçilere bırakalım.
Seçimde iktidarın en zayıf halkası tarım ve köylülüktü. Ne yazık ki muhalefet bu alana neredeyse hiç yüklenmedi. Muhalefetin perspektifinden, tarım politikalarının girdiği çıkmaz yokuş aşağı giden ekonominin bir göstereni olmaktan öteye geçemedi.
Seçimin hemen öncesinde kuru soğan ve patates fiyatları, dolar benzeri fırladı. Ne dolar kuru, ne de patates soğan fiyatının ateşi düşmedi, hala düşürülemedi de.
Kuru soğan ve patates fiyatlarının yükselmesinin bir değil, pek çok nedeni var.
İlki, yeni sezon patates ve soğan hasadı henüz yapılmadı. Bu, fiyatların artmasında etkili oldu ama asıl neden bunla sınırlı değil. Hükümet, yükselen fiyatlara karşı hemen ithalat sopasına sarıldı. Ancak sorunun kaynağını görmezden gelen bu yaklaşım, problemi daha da büyütmekten başka bir işe yaramayacak.
Gelelim sorunun kaynağına; çiftçi büyük oranda soğan ve patates üretiminden caymış durumda. Bir bölümü üretmiyor artık. Kuru soğan üretim alanı, 2004-2017 arası %37, patates üretim alanı ise %22 azaldı. AKP döneminde patates üretimi 5.2 milyon tondan 4.8 milyon tona geriledi. Bu süreçte, nüfus 2004’de 68 milyon iken, 2017’de 80,8 milyona dayandı.
Peki, niye çiftçi üretimden vazgeçti? Çünkü maliyetler yükseldikçe, ürün fiyatları düşüyor.
Bir başka neden ise tüccar çiftçiden çok düşük fiyata aldığı soğanı ve patatesi depoluyor, bekletiyor, fiyat yükseldiğinde satışa sunuyor. Fiyatı yükselten ana nedenlerden biri bu aslında. Yani fiyat kontrolü tamamen şirketlerde! Üretici ve tüketici gıda egemenliğini kaybetmiş durumda.
Düzeltilmeyi bekleyen bir diğer neden, tedarik zinciri… Tedarik süreçleri çok dolambaçlı ve uğrak yeri çok fazla. Bakalım. Yaş meyve-sebze üretiminden, zincirin son halkası olan alıcıya (tüketiciye) gelene kadar birçok durak var. Bunlar; üretici, hal dışı tüccarlar, toptancı halinde faaliyet gösteren komisyoncu/ tüccarlar, sevkiyatçılar ve perakendeciler, en sonunda ise tüketici yer alıyor.
Bu durum sakıncalı mı?
Evet! Neden?
Yaş meyve-sebzenin temini, taşınması, muhafaza edilmesi, ambalajlanması ve tasniflenmesi gibi işlerin çoğunluğunu aracılar yerine getiriyor.
Peki, bunun sakıncası ne?
Bu sistem;
* Üreticiyi aracıya bağımlı kılıyor.
* Zincirin uzamasına neden oluyor.
* Zincirin her halkasında eklenen aracı kârı ve devletin vergisi, maliyetleri arttırıyor. Fiyatlar yükseldikçe yükseliyor.
Çözüm ne?
Her türlü aracıyı aradan çıkarabilen, üretici ile tüketiciyi örgütleri aracılığıyla doğrudan buluşturan kooperatifler, aracılı sistemin alternatifidir.
Üretici ve tüketici kooperatiflerinin kurulmasıyla;
* Çiftçi ürettiği ürünü ilk halinde elinden çıkarmayacak. İşleyecek, işlediği ürününü paketleyecek, son halka olan tüketiciye ulaştıracak, bu süreçteki oluşan katma değere de sahip olmuş olacak.
* Bu süreçte oluşan katma değerin yanı sıra aynı zamanda kendi ürettiğinin tüketeni olabilecek. Sömürülmeyecek!
* Ürün işleme aşamasının yaratacağı istihdamla iş olanağı sağlamış olunacak. Kente akın büyük ölçüde yavaşlayacak.
* Kırsalda yaşayanların sosyal seviyesi yükselecek.
* Doğa tahrip olmayacak.
* Kentlere göç akını sonucu oluşan işsizlik ve konut sorunu azalacak.
* Kentte yaşayanlar sağlıklı ürünle buluşabilecek. Ucuz ürün tüketebilecek. Sömürülmeyecek! Gıda egemenliğini üretici ve tüketici yeniden ele geçirmiş olacak.