CHP, DEVA ve Gelecek Partisi yetkilileri, HDP’ye yönelik yargı sürecini gazetemize değerlendirdi:
Yadigar Aygün/Hüseyin K. Akçadağ
İktidar aslında HDP üzerinden muhalefet cephesinde bir gedik açmayı planlıyordu. Ancak bunu yaparken o kadar pervasız davrandı ki, bu tutum toplumda tepkiye yol açtı. Bütün televizyon kanallarının, HDP’nin gıyabında HDP’yi yargılamaları, iktidar ortaklarının grup toplantılarında kapatma davasının sonucunu açıklamaları, hakkaniyet duygusunu zedeledi. Muhalefet cephesinde bu noktada istedikleri çatlağı yaratamadılar. İktidar bu pervasız tutumu nedeni ile kendisi güç kaybetmeye başladı. Konuştuğumuz üç siyasi parti temsilcisi aynı argümanlarla HDP’nin kapatılmasına karşı olduklarını açıkladılar. Çünkü yasalar ve anayasaya bakıldığında parti kapatmanını haklı bir temeli yok. İşte CHP, DEVA ve Gelecek Partisi yetkililerinin HDP’nin kapatılmasını isteyen iddianameye dair görüşleri.
DEVA: Siyasi dizayn çabasının neticesi
HDP’nin kapatılması iddianamesi ve HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun dokunulmazlığının kaldırılması ile ilgili sorularımız yanıtlayan DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, Gergerlioğlu’na düşman hukukunun uygulandığını, iddianamenin siyasi bir dizayn çabası ile hazırlandığını belirtiyor. Yeneroğlu bu konu ile ilgili sorularımızı şöyle yanıtladı: “Sayın Gergerlioğlu’na tam bir düşman hukuku uygulandı. Ömer Bey, kimsenin kimliğine bakmaksızın herkesin hakkını savunan bir milletvekiliydi. Mensup olduğu siyasi partinin kimliğinin ötesinde; İslami camiadan gelen bir kişi olarak, iktidarın çok yakından tanıdığı bir isim. Yaptığı eleştiriler ve gündeme getirdiği konular; iktidarın çizdiği pembe tablonun ne kadar boş olduğunu ortaya koymaktaydı. Bu yüzden bizzat yargı ve TBMM araçsallaştırılarak cezalandırıldı. Anayasa’ya aykırı bir şekilde yargılamasına devam edildi. Hızlı bir şekilde Yargıtay’da dosyası onandı ve Meclis teamülleri de dikkate alınmadan vekilliği düşürüldü. HDP’ye açılan dava da hukuki ve siyasi boyutuyla değerlendirilmelidir. Öncelikle herhangi bir partiden veya yürüyen davadan bağımsız olarak belirtiyorum; ilkesel olarak şiddet yöntemini benimseyen bir siyasal hareketin yasaklanması özgürlükçü demokrasinin zorunlu gereğidir. İleri demokratik ülkelerde de bu kural vardır. Ancak bu istisna kuralın amacı demokrasiyi korumaktır, bizim yakın tarihimizde siyasi partilerin kapatılması maalesef genelde demokrasiyi ezmek için kullanılmıştır. Bunu geçmişte birçok siyasi partinin kapatılmasında da gördük. Anayasa Mahkemesi’nin de geçmişte verdiği birçok karara eleştirel yaklaşıyorum. Parti kapatma özgürlükçü demokrasilerde kaçınılması imkansız hale gelmiş nihai tedbir olarak ancak düşünülebilmelidir. Yani worst case olmalı, önleyici tedbir olarak değil, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yönelik ağır saldırının başka türlü bertaraf edilememesi veya şiddetin bir yöntem olarak parti tarafından benimsenmesi, yani şiddetin partiye atfedilebilmesi ile gündeme gelmelidir. Gerçekten bu noktada mıyız? Ben emin değilim. Elbette Anayasa Mahkemesi ayrıntılı incelemesini yapacak. Ancak iddianameye bakıldığında yetersiz ve hukuken özensiz hazırlanmış olduğu açık. Siyasi bir dizayn çabasının neticesi olarak aceleye geldiği belli.
Küçük ortağın her fırsatta kapatılması için çağrıda bulunması, yargının harekete geçmesi için yeterli oldu. 609 sayfanın çoğu HDP üyelerine verilen mahkûmiyet ve soruşturma dosyalarının künyelerinden ibaret. Ağır iddialar var ve bunlar arasında suç teşkil eden unsurlar elbette bireysel olarak cezalandırılmalı ama bir bütün olarak partinin tamamına mal edilebilecek şekilde vakalar ile isnatların birbirleriyle ilişkilendirilmesi AİHM kriterleri ölçeğinde değerlendirilmeli.
İfade ettiğim ilkeler düzeyinde başka tedbirlerle bertaraf edilemeyecek düzeyde partinin kapatılması için zorunlu bir durumun olmadığı ve özellikle ülkenin sosyal ve siyasal gerçekliğinin hiç dikkate alınmadığı izlenimi de bende güçlü. Netice itibarıyla milyonlarca oy almış bir partiyi siyasi motivasyonla kapatmak; çoğulcu demokratik topluma zarar verir. Evrensel hukuk kriterlerinin esas alınmadığı bu süreç kamu düzenine, toplumsal barışa ve ağır saldırı altında can çekişen demokrasimize daha fazla zarar verecektir. Türkiye’nin hukuk devleti niteliğinin 80 darbesi sonrası hiç bu kadar zayıf olmadığı gerçeği karşısında bir siyasi partinin kapatılmasının var olan köklü sorunlar ışığında çözüm olamayacağını demokrasiyi savunan herkes idrak etmeli.”
‘İktidarın projesi yok’
Ekonomik krize de dikkat çeken Mustafa Yeneroğlu, iktidarın ülkeye sunacak bir projesi kalmadığını vurgulayarak sözlerine şöyle sürdürdü: “Döviz kurları, işsizlik, hayat pahalılığı ve her alanda kötü yönetimin sonuçları ortada. İktidar ülkeyi yönetme kapasitesini kaybetti. O sebeple kimlikçi popülist otoriter yöntemlerle iktidarını sürdürebileceğini zannediyor. Beceriksizliğinin faturasını milletin kendisine kesmemesi için kutuplaşmayı tetikleyerek ve bilinen hassas konuları ısıtarak asıl gündemin konuşulmasını engellemeye çalışıyor. Bu nedenle siyasette gerçek sorunlara etkin çözümlerin konuşulabileceği diyalog ortamını el birliğiyle oluşturmalıyız. Neticelere değil, ilkelere odaklanmalıyız.
“Demokratik hukuk devletini işletmeden ne ekonomik krizi aşabiliriz ne de onun temelinde daha derin sorun olarak yatan heterojen toplumsal yapımızın bağıran sorunlarını çözebiliriz. Öncelikle demokratik alanın güçlendirilmesine odaklanmalıyız. Ancak neticelere odaklanan ve hangi gruba fayda getirir, hangi gruba zarar verir endişeleri yerine, herkes için geçerli olduğunu kabul edeceğimiz ilkelere göre hareket etmeliyiz. Üniform toplum anlayışına ve etnik üstünlük anlayışına karşı çıktığımız gibi kategorik olarak terör örgütü ve yöntemlerini de açık ve net bir biçimde reddetmeliyiz. Türkiye’nin sorunları ancak meşru demokratik siyaset zemininde, demokrasiyi tam manasıyla içselleştirmiş aktörlerle çözülebilir.”
Kutuplaşmayı aşmak
Yeneroğlu, iktidarın körüklerdiği kutuplaşmanın aşılması gerektiğini belirti. Yeneroğlu bu konu ile ilgili şu noktalara vurgu yaptı: “Örneğin yıllarca çözülemeyen güvenlik sorunu olmasa MHP tarihin tozlu sayfalarına gömülür, MHP’nin ülke meselelerine dair en ufak bir çözüm önerisi var mıdır? Eşit vatandaşlık sağlanabilseydi, Kürt siyasi hareketinden bir parti, 6 milyon oy alabilir miydi? Mütedeyyin kesimin yaşam biçimine müdahale edilmeseydi, insanlar kazanılmış haklarını kaybetmekten bu kadar korkarlar mıydı? AK Parti ülkenin bu kötü durumuna rağmen yüzde 30 oy alabilir miydi? Bu yüzden Türkiye’nin anlamsız ve herkese zarar veren kimlik çatışmalarını bir yana bırakarak, kapsayıcı bir siyaset yürütülmesini önemli buluyoruz. Toplumsal çoğulculuk gerçeğini gözardı ederek düşünceleri bastıramayız, topluma tek kimlik dayatamayız. Toplumun öğrenme kabiliyetini ve gelişimini sınırlandıran, siyasi evrim süreçlerine kapalı olan bir toplum düzeni yerine, tüm toplumsal güçlerin nereye yönelmek istediklerini serbestçe tartışabildikleri bir ortam ancak demokratik olabilir. Aksi takdirde egemenlik hiçbir zaman kayıtsız şartsız milletin olmayacaktır.”
CHP: Bu hukuki bir dava değildir
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, HDP’ye açılan kapatma davasının, demokrasiye bir katkıda bulunmayacağını belirtiyor. Parti kapatmaların Türkiye için utanç anları olduğunu vurgulayan Özel, HDP’nin kapatılmasını isteyen iddianameyi nasıl değerlendirdiğine dair sorumuzu şöyle yanıtladı: “Cumhuriyet Halk Partisi olarak, siyasi partilerin kapatılmasına karşıyız. Bu duruşumuz, siyasi partinin ismi ya da kadrosuyla ilintili değildir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, siyasi partileri milletin kurduğunu ve ancak milletin kapatabileceğine inanıyoruz. Millet iradesinin ve halk oyunun muteber sayılması gerektiğini düşünüyoruz.
“Hem Halkın Emek Partisi (HEP) hem Milli Selamet Partisi (MSP) geleneğinden gelen siyasi partilere geçmiş yıllarda açılan kapatma davalarının, Türkiye demokrasisi açısından utanç anları olduğuna duyduğumuz inançla, bu türden kapatma davalarının bir daha tekrarlanmayacağını ümit ederdik. Halkların Demokratik Partisi’ne yönelik Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı’nın zorlaması ile bir hukuki sürece girilmiş olması antidemokratiktir ve reform paketleri açıklayan iktidarın eylem ve söyleminin birbiriyle çeliştiğinin göstergesi ve otoriterleşme hevesinin bir yansımasıdır. Bu dava hiçbir biçimde hukuki değil, bir siyasi davadır.
“İddianamenin detaylarına bakıldığında ittifakın küçük ortağının baskısına dayanılamadığı, çalakalem yazılmasından bellidir. Asla bir hukuki metin ile karşı karşıya olmadığınızın altını çizmek isterim. Yaşamını yitiren siyasilere yasak talep edilmesi, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin önerisiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kabul edilen bir kanunda da ifade edildiği üzere sorumsuzluk içeren çözüm sürecine ilişkin eylem ve söylemlerin kapatılma gerekçesi sayılması, bir siyasi iddianame ile karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir.
“Cumhuriyet Halk Partisi, partimiz 12 Eylül faşist cuntasınca hukuki varlığı sona erdirilmiş ve 12 yıl boyunca faaliyet yürütememiştir. 1992’de hukuki engeller kaldırılarak partimiz yeniden açıldığında, siyasi partilerin kapalı kalmasının bir ideolojinin, bir fikrin kapatılması anlamına gelmediğini, bu kararların kağıt üstünde kaldığını bizzat yaşadık. Bu kararları verenlerin, bu kararlara imza atanların tarih önünde sorgulandığını ve sorgulanacağına eminiz. Bu tartışmalar vesilesiyle, siyasi parti kapatma utancının, mevzuatımızdan tamamen kaldırılması gerektiğinin bir kez daha altını çiziyoruz.”
Gelecek Partisi: Toplumsal barışa katkı sağlamaz
Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ayhan Sefer Üstün, siyasi partileri kapatmanın ülkeyi cezalandırmak anlamına geldiğini belirtiyor. Hukukun araçsalaştırıldığını belirterek, siyasi talimatlarla dava açıldığını belirtiyor. Üstün konu ile ilgili sorularımızı şöyle yanıtladı: “Siyasi partilerin kapatılmasına karşıyız. Baştan beri bu fikri savunduk. Aynı şekilde istisnasız şimdi de bu fikri savunuyoruz. Partilerin kapatılmasının bir çözüm olmayacağını da ifade ediyoruz. Partilerin kapatılması sorunların çözümüne bir katkı sağlamadığı gibi Türkiye’nin demokrasisine, toplumsal barışına katkı sağlamıyor. Partilerin kapatılmasına karşıyız. Partileri kapatarak, tabela indirerek o insanları cezalandırmış olmuyorsunuz, o partiye oy veren milyonları cezalandırıyorsunuz. Aynı şekilde ülkeyi cezalandırıyorsunuz.
“Hukuk araçsallaştırıldı. Hukuka, yargıya baskı yaparsanız yanlış kararlar verir. Hem Enis Berberoğlu hem de Ömer Faruk Gergerlioğlu hakkında yargı yanlış karar verdi. Meclis Başkanı koştur koştur birilerinden aldığı talimatla bu kararları Meclis’te okuttu. 3 ay daha dosyasını okutmasanız ne olur? Dünya mı yıkılır? Meclis Başkanı da bu hırpalamaya çanak tuttu. Bir tek Gergerlioğlu’na mı tahammülünüz yok. Sabah abdest almaya gittiğinde polisle birlikte gözaltına almanız Türkiye’nin sorunlarını, insan hakları meselelerini, demokrasi sorununu çözdü mü? Bunlar Türkiye’ye yakışmıyor. Gergerlioğlu’na yapılan muameleyi kabul etmiyoruz.”