Veysi Sarısözen
Cumhurbaşkanı Gezi’ye katılan milyonlarca kadına “sürtük”, yani “fahişe” ve milyonlarca erkeğe de “çürük”, yani “homoseksüel” deyiverdi.
Bu toplum “fahişelerin de, homoseksüellerin de vatandaş haklarına sahip olduğunu” bilse bile, rejimin tabanında bu terimler en bayağısından bir küfür olarak algılanır. Zaten Cumhurbaşkanı da “sürtük ve çürük” derken ne demek istediğini biliyor.
Bildiğiniz gibi, Gezi direnişine bir aşamadan sonra yalnız çevreye duyarlı olanlar değil, kim Erdoğan rejimine muhalifse –ki o ara MHP de muhalifti- tümü katıldı. Neredeyse toplumun çoğunluğu. Nitekim, örneğin Haziran seçimlerinde Gezi’nin de etkisi altında AKP azınlığa düşmüştü.
Normal bir insana garip gelse de, bir siyaset adamı muhalefet partilerinin merkezlerine ve tüm üyelerine sövüp saydığı zaman, bu Türk standartlarına göre “siyaset yapmaktır.” Sövüp sayan kişi, sövdüklerine oy veren milyonlara, şimdiki terimlerle ifade edecek olursak, “bunlar sürtük ve çürüktür, onlara destek vermeyin, bu partiler zillettir, siz milletsiniz” gibi seslenir. Burada Türk milletinin “sürtüklere ve çürüklere” karşı olduğundan hareket edilmektedir. İnanılmaktadır ki, eğer CHP’ye, diğer beş partiye, HDP’ye oy verecek olanların bir kısmı, eğer bu partilerin “sürtüklerden” ve “çürüklerden” olduğuna ikna edilebilirse, onlardan yüz çevirip, Erdoğan’a oy verecektir. Adaba aykırı olsa bile böyle bir sövüp sayma “lümpen faşizm” koşullarında yine de “seçim kazanma” amaçlı ajitasyon sayılır.
Ama siyasetçi ve hele devletin başındaki siyasetçi, münhasıran muhalif partileri değil de, ülke nüfusunun yaklaşık yarısına, şu sırada çoğunluğuna ya da kendisine muhalefet eden tüm yurttaşlara, bu yurttaşlar Gezi direnişine katıldığı için “çürük” ve “sürtük” dediği zaman, bunun anlamı kökten değişir. Burada artık toplumun çoğunluğunu kazanma, seçimde Gezi’ye katılan milyonların bir kısmının oyunu alma gibi bir amaç yoktur. Gezi’ye katılan milyonlara “sürtük” ve “çürük” dedikten sonra, dönüp, Altılı Masa’yı da, HDP’yi de bırakın, bana gelin diyemezsiniz.
Erdoğan’ın ajitasyonu belli ki seçim kaygısı taşımıyor. Çünkü Erdoğan “sürtük ve çürük” dediği toplumun çoğunluğunu oluşturan seçmenlerden bir kısmının oyunu almadan seçim kazanamaz. Demek ki, onun ajandasında toplumun çoğunluğunu kendi tarafına çekme gibi bir madde yok. O nedenle de toplumun çoğunluğuna “sürtük ve çürük” diyor.
Cumhurbaşkanı, kendisini destekleyen azınlığı, kendisine muhalefet eden çoğunluğa düşman etmeye dönük bir adım atmıştır. Toplumun bir kesimini diğer kesime karşı düşmanlığa kışkırtmak bugün bile TCK’ya göre suçtur.
Eğer Erdoğan kendisine muhalefet eden Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının çoğunluğuna karşı, şimdi yaptığı gibi, kendi tabanını kışkırtmaya devam ederse, biliniz ki, bunun sonu kaosa ve ülkede iç savaşa kadar uzanır.
İç savaş diktatörün devlet aygıtını kullanarak şu ya da bu nedenle devlete karşı ayaklananlara karşı savaş açmasından farklıdır. İç savaş vatandaşın vatandaşla savaşıdır. Devletin bunlardan birine arka çıkması durumu değiştirmez.
Erdoğan’ın ajitasyonuyla harekete geçmeye hazır çok tehlikeli örgütlenmeler var. SADAT bunlardan biri. Onun para-militer silahlı elemanları ne askerdir, ne de polis, bildiğimiz TC vatandaşları. Demek ki, vatandaşların bir kısmı silahlanmıştır. Bu silahlanmış vatandaşlar kime karşı silahlanmıştır? Rejimin “düşman” ya da “sürtük” ve “çürük” olduğunu ilan ettiği vatandaşların çoğunluğuna karşı silahlanmıştır.
Ekonomik kriz, Güney Kürdistan savaşı ve eğer teşebbüs edilirse Rojava’ya karşı açılacak savaş ortamında, devlet adına yapılan bu düşmanlaştırma ve hedef gösterme ajitasyonu eğer devam ederse, bilin ki, bir kıvılcım toplumu boğazlaşmaya sürükler.
Denebilir ki, rejim aklını mı kaçırdı?
Kaçırmadı. Onlar, tıpkı 15 Temmuz darbesinde olduğu gibi ellerindeki fitili kendileri ateşleyip, yine kendilerinin söndüreceklerine güvenebilirler. “Kardeş kavgasını sözüm ona önler”, istikrar için “savaş hali” ilan ederek, seçimsiz ve hatta muhalefetsiz faşizm yoluna koyulurlar. Koyulduklarının ertesi günü bir de “NATO’ya bağlıyız ve Rusya’ya karşıyız” dediler mi, ABD’nin ve Avrupa’nın “mırın kırın” ettikten sonra desteğini alacaklarını düşünebilirler.
Tekrar ediyorum, eğer Erdoğan ve AKP trolleri AKP-MHP seçmenlerine toplumun çoğunluğunu düşmanlaştırıcı bu menfur ajitasyona devam ederlerse, bilin ki seçim eşiğinde, belki de kaybettikleri seçimin hemen gecesinde böyle bir kaosa hazırlanıyorlar demektir.
Gezi’den yıllar sonra Osman Kavala ve arkadaşlarının “ayaklanma” iddiasıyla hapse atılmış olmaları, rejimin bizzat “Allah’a ait bir lütuf” yaratmak istediğini akla getirirken, şu “sürtük ve çürük” ajitasyonu akla gelenin başa gelme ihtimalini de gündemimize eklemiştir.
Bu yazıda Erdoğan “iç savaş hazırlığı” ile suçlanmıyor. Yaptığı ajitasyonun doğuracağı tehlikeli sonuçlar anlatılıyor.
Neden anlatılıyor?
Çünkü bu ajitasyonun yaratacağı tehlikeli sonuçlar gözler önüne serilirse, ya Erdoğan dilini düzeltecektir ya da devam ederse, o zaman yazacağımız yazılarda devletin başı “iç savaşla” kumar oynadığı için tarafımızdan suçlanacaktır.