Veysi Sarısözen
CHP’li gençlere ve kadınlara!
Bu yazı “baskın seçim” eşiğinde partinizin en büyük zayıflığını ve sizin omuzlarınıza yüklenen tarihi misyonu ele alacak. Dost acı söyler demişler. Öyle söyleyeceğim.
Partinizin “demokrat kanadı” ve başındaki Kılıçdaroğlu, iktidarı alma fırsatını kaçırmak üzeredir. Açıkça söylemeliyim: CHP, iktidarı almaktan korkuyor. Korkarsa sıra ona gelecek. İstanbul Belediyesi’nin kapısındalar.
CHP iktidara gelmekten neden korkuyor? Sebepleri var:
Birincisi CHP yönetimi “ateşten gömlek” giyeceği bir iktidarda kendi partisine güvenemez. Tam iktidara yürürken kendi partisinde iktidar ya da CHP jargonuyla “hizipler kavgasına ve Kurultaylar sürecine” sürüklenebilir. İçeride “devletle iltisaklı ve irtibatlı” unsurlar var.
İkincisi, kuracağı Millet İttifakı koalisyonuna da güvenemez. Krizden çıkmak için savaş masraflarına ve polis-jandarma bütçesine el atsa İyi Parti, Diyanet bütçesine el atsa Saadet, neo-liberal sömürüye el atsa Babacan, Suriye’den çekilmeye ve hele Kürt sorununda minimum bir adım atmaya kalksa başta Davutoğlu ve hepsi birleşip koalisyonu yıkar. Bunları yapmayınca da CHP krizin enkazı altında kalır.
Üçüncüsü, devlete de güvenemez. Asker-sivil bürokrasi artık CHP’nin “arka bahçesi” değil. Millet İttifakı’nın iktidar olacağını anladığı anda Koalisyon’a “boyun eğse” bile bürokrasinin bütün koridorları Kılıçdaroğlu ve arkadaşları için tuzaklarla doludur. Bürokratik zirve rejimin suç ortağıdır, mafyayla iç içe geçmiştir. Endüstriyel-askeri kompleksin bileşenidir. Savaş ve silahlanmada çıkarları var. SADAT’ın, tarikatların, cemaatlerin devlet içindeki “paralel devlet” yapılarının girişeceği sabotaj, suikast ve yaratacağı kaosu kiminle ve nasıl bastıracağını, kime güveneceğini bilemez.
Dördüncüsü, Batılı devletlere de güvenemez. Millet İttifakı hükümete geldikten sonra, duruma tam anlamıyla hakim olmadan bu devletler kesenin ağzını açmayacaktır. Hatta bunların “derin devletleri”, Türkiye’yi kontrol etmek bakımından, bölük pörçük ve parlamenter eğilimli bir koalisyon yerine “suçlu” bir diktatörün yönettiği “tekçi” devleti daha az “masraflı” alternatif olarak görebilirler.
Beşincisi, Kılıçdaroğlu kendi partisinin vekillerine bile güvenemez. “Sızmalar” bir yana, Soylu’nun “erkek egemen topluma has” “mahrem bilgileri” kime karşı ve ne zaman kullanacağından emin olamaz. Baykal’ın “hatırası” unutulamaz.
Altıncısı ve en önemlisi Kılıçdaroğlu kendi partisinin tabanına, gençlerine ve kadınlarına da güvenemez. Onları bizzat kendisi “pasifize” ettiği, sokaktan çektiği, faşizme direnebilecek örgütlenmeden mahrum ettiği için, kurulacak hükümeti sokakta savunma yeteneklerine güvenemez. Elbette hala vakit var. CHP’li gençler ve kadınlar kendi hükümetlerini savunmak için örgütlenir ve sokakları zaptetmeye hazırlanırsa, diyelim ki Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu ve Selin Sayek Böke ile Canan Kaftancıoğlu onlara güvendi; ama bilelim ki CHP’nin “has yöneticileri” onların eylem içinde nerelere kadar koşacağını da bilemeyeceği için, CHP’li “devlet adamları” olarak onların “devrimci potansiyelinden” korkar ve onların devlete olan “sadakatine” de güvenemez.
İşte bu nedenlerle CHP yönetimi iktidara gelmekten korkmaktadır. Spekülasyon olsa da yazayım: CHP yönetimi bu durumda TBMM’de çoğunluğu almak ve Başkanlığı “topal ördek” durumuna gelecek olan Erdoğan’a bırakmak gibi bir uzlaşma eğilimi göstermektedir. Kazanması en riskli aday olarak Kılıçdaroğlu’nun öne çıkması bunu gösterir.
Ve işin beteri şudur: Bu uzlaşma sonucu azınlıkta kalan Erdoğan, başkanlık yetkileriyle ülkeyi öyle bir yangın yerine çevirir ki, TBMM’de çoğunluk olan Millet İttifakı “vatan tehlikeye” girince, kendini Yenikapı’da değil, Erdoğan’ın başkanlığında, “Büyük Milli beka koalisyonunda” bulur.
Bütün bu olumsuz tablo aşılabilir mi? “Çare” var mı?
Var.
HDP kendi payına düşeni dün olduğu gibi bugün de yapar. Seçime kendisi girecek, güçlü bir grup kuracaktır. Seçilebilecek demokrat bir aday üzerinde ittifaka açık olduğunu ilan etmiştir. Bütün muhalefet partileriyle diyalog kurmaktadır. Bu diyalog sürecinde yer alan partiler büyük ve önemli bir rol oynamaktadırlar. Ama bu yetmez. Partiler ağaçtır, halk ise orman; ağaçlara bakmaktan ormanı gözden kaçırmak en büyük hata olur.
Şimdi asıl tarihsel görev (HDP tabanı yüz yıldır görev başında) CHP tabanına, gençlerine ve kadınlarına düşüyor. Seçim güvenliği özellikle Kürt illerinde sağlandığı durumda Erdoğan’ın yenilgisi kesindir. Ama bu sandık başında değil, sokağın gücüyle sağlanır. Caydırıcılık orada.
Kendi gücünüze güveniniz. Kılıçdaroğlu’nun ve partinizin korkusunu yeniniz. Onu cesaretlendiriniz. Hem “seçim” hilelerini yenmek için, hem de rejimi seçimle devirdikten sonra kurulacak hükümeti yıkılan rejimin saldırılarına karşı savunmak için, bu kadar da değil, bölük pörçük ve çoğunluğu demokrat olmayan Koalisyon’u tehlikeli uzlaşmalardan korumak ve demokratik reformlara mecbur etmek için sokakları ve alanları HDP’li kadın ve gençlerle, öteki sosyalist kardeşlerinizle omuz omuza zaptetmeye hazır olduğunuzu ilan ediniz.
“Tek yol devrim” demeye bugünkü şartlarda henüz dilim varmasa da, şimdilik “çare” sizsiniz, tüm demokratik güçlerin ittifakı ve direnişidir kardeşlerim.
“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, satıh vatanın bütün sokakları ve alanlarıdır.”