Beyza Üstün
Geçtiğimiz yıl, 25 Eylül 2020’de Yeni Yaşam Gazetesi’ne -Yeni komşunuz nükleer atık – diye yazmıştım. Yazıdan bazı kısımları bugün sizinle yeniden paylaşacağım. O günden bugüne siyasi iktidar; başta kendi içinde bulunduğu siyasi kriz ve derinleştirdiği tüm krizler (ekoloji krizi, sağlık krizi, eğitim krizi, tarım-gıda krizi, barınma krizi, vd sosyal krizler, ekonomi krizi) ile yaşama, yaşam alanlarına daha çok saldırarak, kapitalizmin taşeronluğunu yaparak var olmaya çalışıyor.
Geçtiğimiz günlerde Erdoğan Paris iklim Anlaşması’na imza koyacaklarını açıkladı. Ve bildiğiniz gibi öneri siyasi yetkinliği, iradesi elinden alınmış parlamentoya getirildi, 6 Ekim 2021’de anlaşma Meclis’te onaylanmış oldu. Aynı gün TBMM’de yakıt, radyoaktif atıklar ve nükleer enerji ile ilgili iki ayrı düzenleme de yapıldı.
İlk düzenleme ile 7336 sayılı kullanılmış yakıt idaresinin ve radyoaktif atık idaresinin güvenliği üzerine birleşik sözleşmeye Türkiye Cumhuriyeti’nin beyanlarla birlikte katılmasının Uygun Bulunduğuna Dair kanun ile nükleer atıklar yeniden üretime sokulabilecek, radyoaktif atıklar başka ülkelerden alınabilecek, depolanabilecek, satılabilecek.
Diğer düzenleme ise 7337 sayılı protokolde yapılan değişiklik, nükleer enerji alanında olası bir kazaya karşı 3. şahıslara hukuki mesuliyet tanıyor. EMO bu değişikliği Akkuyu’da olabilecek bir “kaza”ya karşı önlem olabileceğine işaret ediyor ve nükleerle ilgili her iki düzenlemenin de bir an evvel yürürlükten kaldırılmasını öneriyor.
Erdoğan 11 Ekim’de yaptığı açıklamada Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değişeceğini duyurdu. Doğal alanlar üzerinde (ÇED kararları vererek) yapılaşmayı onaylayan, kentleri belleklerinden kimliklerinden koparıp tek tip TOKİ’leştiren, halkların barınma hakkını ellerinden kentsel yıkım stratejileri ile alan bakanlık, artık iklim konusunda da projeler yürütecek. Anlaşılan o ki Paris İklim Anlaşması imzalanması ile gölgelenen, üstü örtülmeye çalışılan işlerin yetkisi bu bakanlığa verilecek.
Radyoaktif atıkların gömülmesi için meşrulaştırma Akkuyu Nükleer Santral İnşaatı ile başlatılmıştı. Bu düzenlemeler ile; İzmir Gaziemir de, İstanbul Tuzla’da, Karadeniz’de kıyılarda gelişigüzel atılan, gömülen radyoaktif atıkların artık ithalat ve ihracatı da “yasa”llaşmış oldu. İlave olarak bu atıklar Akkuyu vb üretim tesislerinde işlenebilecek.
Bugünlerde Avrupa ve Asya’da işletilmekte olan Nükleer Santralların atıklarının yok edilmesi uluslararası sorunlara neden olmakta. Fukuşima’da radyoaktivite içerikli atık sular 1 km’lik tünelle Pasifik Okyanusu’na bırakılmaya çalışılıyor. Kyodo Ajansı- Santral İşletmecisi’ne göre, 2023 yılı başında santralin altından okyanusa tünel kuracak, radyoaktif atık sular okyanusa deşarj edilecek. Komşu ülkeler; Çin, Güney Kore, Tayvan bu projeye karşı tepki göstermekte, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ise projeyi onaylıyor.
Bu süreçte Türkiye radyoaktif atıklarla ilgili yasal düzenlemeler yapıyor. Yaşadıklarımız siyasi iktidarın yaşam üzerindeki saldırını nasıl adım adım hayata geçirdiğini, yaşamımızı ablukaya almak için yaptıklarını ortaya koyuyor:
Yeni komşunuz nükleer atık
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 14.09.2020 de, SİNOP- Abalı Köyünde İnceburun’da EUAS International ICC Merkezi Jersey Adaları Türkiye Merkez Şubesi tarafından yapılması planlanan Sinop Nükleer Güç Santrali için sunulan ÇED Raporunu değerlendirmesini tamamladığını, “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” karar verdiğini ilan etti. Böylece Akkuyu Nükleer Santralından sonra 2. Nükleer santral kurulumu da bakanlığın yetkilileri tarafından sakınca görülmeyip onaylanmış oldu.
Almanya, Belçika, İspanya gibi Avrupa ülkelerinde nükleer santrallar tamamen kapatılma kararları alınırken, yüzlerce reaktör kapatılırken, ağırlıklı Asya ülkelerinde yeni reaktörlerin yapımı sürüyor.
Avrupa’da kapatılan reaktörler ve yıllarca biriktirdikleri atıkları için depolanacak alanlar aranıyor.
Akkuyu ve Sinop’ta kurulacak nükleer santrallerin Türkiye’de yapılması bu ülkede radyoaktif atıkların depolanmasını meşrulaştıracak…….Bakanlığın olur verdiği Sinop ve Akkuyu Nükleer Santrallarının atıkları verilen ÇED olumlu kararının kapsamında yok. Radyoaktif atıkların bertaraf tesisleri için saha izni ve hazırlığı 4 nolu cumhurbaşkanlığı kararnamesine ve nükleer düzenleme kurulunun iznine bırakılmış durumda. Yapımına olur verilen Sinop Nükleer Santralin nükleer atıklar için gerekli lisanslar alınmış durumda değil. Olur verilen nükleer enerji üretimi için şirket tarafından hazırlanan raporda radyoaktif maddelerin ihraç ve ithal edileceği, radyasyon tesisinin devreye alınması ve çıkarılması durumlarında değişiklik yapılabileceği, radyoaktif atık tesisinin işletilmesi için ayrıca izin alınacağı açıkça belirtilmiş durumda.
Pandemiyi unutabilirsiniz artık. Daha güçlü, ölümcül, sadece sizi değil tüm canlıları nesiller boyu genetik olarak bozacak, öldürecek, süründürecek tehlike yanı başın(m)ızda olacak.
Çevre çeperinizde depolama alanları oluşuverecek. Yörede yaşayanlar ne atıldığının bile bilemeden her yerde radyoaktif atıklar depolanmaya başlayacak.
Radyoaktif hale gelen, içinde uranyum barındıran, yakıt malzemeleri, soğutma sıvıları, reaktör içinde kullanılan ömrü tamamlanmış reaktör çekirdeklerinden açığa çıkacak radyoizotoplar gömüldüğü yerden km’lerce uzağa, yüzlerce yıl ışımaya devam edecek. 131 yıl yarılanma ömrü ile İodine, Sezyum 137 (28 yıl ile), Plütonyum (24.000yıl ile), Neptinyum (2milyon yıl ile) vb izotoplar bunlardan birkaçı. Bu radyoaktif izotopların yayılım sonuçlarını örneğin Berlin’de 1945 yılından beri yaşıyor. Somut birkaç örnek; tiroid kanserlerinde, çocuk diş ve kemik hastalıklarında, down-sendromlarında artış Nükleer atıkların 100-200 km uzağında yaşanmaya devam ediyor. Çernobil, Fukuşima benzeri nükleer felaketlerinin olmasına gerek kalmadan sadece ülkenin radyoaktif atık havzası haline gelmesi sadece Sinop için değil Türkiye ve çeperinde yaşayan tüm canlılar için yok oluş demektir.”
Akkuyu’da ve Sinop Nükleer Karşıtı Platformların, ekoloji örgütlerinin, siyasetçilerin yaşamı sermayeye, siyasi iktidara karşı politik örgütlü mücadeleyi daha güçlendirerek sürdürmeliyiz
Değerli dostlar, öldürücü risk sadece bizim yaşamımızı kapsamayacak, tüm ekosistemi genetik bozuluma ve yok oluşa mahkûm edecek, yaşam alanlarının radyoaktivite yayıcı depolamalara dönüşmesi Paris İklim Anlaşması ile örtülen mistik tülün altındaki gerçeklerden biri ve en ölümcül olanı. Sinop’ta ve Akkuyu’da verilen ekoloji mücadelelerinin önemi bugün daha açık, gerekçeleri ile birlikte önümüzde duruyor. Siyasi iktidar yaşam üzerinden var olmayı aynı şiddetle sürdürüyor. Tüm ekoloji, emek, kent mücadelesi veren örgütlerin, partilerin yaşamı bu saldırılara karşı birlikte koruması, AKP-MHP iktidarının bu akıl almaz aymazlığının önüne geçilmesi yaşamın dayattığı zorunluluktur. Söz, karar, eylemlilik bizlerde…