Yönetmen Bong Joon-ho imzalı Altın Palmiye ödülü ‘Parazit’ bugün vizyonda
Suzan Demir / İstanbul
Pedro Almodovar’ın jüri başkanlığı yaptığı yıl Netflix yapımı Okja ile 70. Cannes Film Festivali’ne katılan Güney Koreli Bong Joon-ho epey tartışmaya sebep olmuştu. Başta jüri başkanı Almodovar sinemada değil, dijital platformda gösterime girecek bir filmi değerlendirmeye almayacağını açıklamasıyla bir tartışmanın fitili de ateşlenmiş oldu. Bu yılki 72. Cannes Film Festivali’nde ise Bong Joonho bu defa son filmi Parazit (Gisaengchung) ile damga vurdu. Altın Palmiye ödülünü alan film, gösterildiği daha birçok festivalde büyük bir beğeni topladı. Öte yandan elbette tesadüf ama 71. Cannes Film Festivali’nde büyük ödül kazanan Japon yönetmen Hirokazu Koreeda’nın Arakçılar (Shoplifters) filmi de benzer bir konuya sahip Parazit ile. İkisi de yoksul aileleri anlatan ve yakın coğrafyadan iki filmin üst üste Altın Palmiye kazanması da tarihe tatlı bir tesadüf olarak geçti.
Özüne dönüş
Öncelikle Bong Joon-ho’nun kendi topraklarına ya da özüne dönmesi onun sinemasını takip eden birçok izleyici için heyecan verici. Zira hem Snowpiercer hem de Okja ile Hollywood’a film yapan yönetmen, Parazit ile önceki vasat işlerinin (Parazit’e göre) epey ötesine geçiyor. Distopik bir evrende geçen Snowpierce’da bir trendeki sınıf farkına değinen ya da Okja’da kapitalizmin farklı bir tarafını sorgulayan yönetmen, oradaki söylemlerinde klişe ya da yüzeysel kalıyordu. Fakat Parazit sınıf farkını çok isabetli yapan bir film. Bodrum katında yaşayan bir ailenin oğlu, arkadaşı saysinde zengin Park ailesinin kızına, sahte diploma ile özel ders vermeye başlar. Zengin annenin çocukları hakkında bir hayli endişeli olduğunu görünce sırasıyla yine sahte belgelerle kız kardeşini, var olan şoför ve hizmetçiyi de kovdurarak da anne babasını alır. Bu noktaya kadar her şey planlı bir şekilde gider. Aile her noktayı düşünmüştür ve her adımı ona göre atıp planlarını işletir. Tıpkı bir parazit gibi yerleştikleri evde hesap edemedikleri tek şey ise tek parazitin kendileri olmadığıdır…
Kestirilemeyen bir film
Parazit için söylenecek önemli bir başka nokta ise birçok türün iç içe geçtiği bir film olması. Çok iyi yazılmış bir senaryoya sahip Parazit, ne mizahı ne dramı ne de gerilimi gereğinden fazla kullanıyor. Film ağırlıklı bölümü mizahın güçlü olduğu bir düzlemde giderken yavaş yavaş kara mizaha doğru yol alıyor ve başta kahkaha atılan tüm sahneler izleyiciyi germeye başlıyor. Sonunda ise bambaşka bir yerde buluyor kendini izleyici. Bu açıdan filmi kestirmek son derece zor. Hatta ilk bakışta film basit bir ilerleme ile hatta klişe bazı kolaylıklara da kaçarak deyim yerindeyse seyirciyi kandırıyor. Mesela bu klişe sahnelerden biri Park ailesinin kampa gittiği gece, her noktayı planlayarak yapan ailenin tedbirsizce salonda yayılarak keyif yapması. Fakat bu, yönetmen tarafından konulan küçük bir tuzak… Filmin bir diğer alametifarikası ise basit anlatım kullanması. Açık konuşmak gerekirse filmin Cannes Film Festivali’nde Atın Palmiye almış olması birçok kişinin gözünü korkutabilecekken bunun tam tersi bir anlatım izliyor Bong Joon-ho. Birçok farklı kesimi yakalayabilecek bir anlatım kuruyor. Haliyle bu türlerin geçirgenliği anlatımı zorlaştırmıyor aksine farklı bir ahenk katıyor. Fakat metaforik bir anlatımın da olduğunu söylemek lazım.
Karikatürize karakterler
Bong Joon-ho, sınıf farkını anlatırken basit bir zenginler ve fakirler ayrımını yapmıyor. Aslında iki tarafı da karikatürize ediyor. Filmin eğlenceli olmasının en önemli noktalarından biri de bu karikatür karakterler. Fakirler açgözlü ve hırslı, zenginler ise kibirli ama aptal. Yani yönetmen bu anlamda karakterlerle seyirci hatta kendisi arasında da ilk etapta bir sınır çiziyor. Öte yandan diğer parazit aile ile ortaya çıkan paylaşım savaşı var. Bodrumda yaşayan bir adam, evin eski hizmetçisi ve bu yeni aile arasında hayata tutunma çabası da tıpkı ilk durumdaki gibi daha karikatürize veriliyor. Filmin en önemli noktalarından biri ise ‘koku’ ile özdeşleyen sınıf farkı. Her ne kadar sahte belge vb. birçok şeyle Park ailesi kandırılsa da koku ile ortaya çıkan hisler, film boyunca basitçe üstünden geçilen karakterlerin duygularını ete kemiğe büründürüyor. Evin babası, yeni şoföründen aldığı kokudan rahatsızlık duyması, aynı kokuyu filmin en karmaşık sahnesine bile belirleyici bir nokta atışı gibi konulması hedefi 12’den vuruyor. Sınıf bilinci ya da hareketi taşıyan karakterler anlatmıyor Bong Joon-ho; ama tek bir koku ile sınıf öfkesini ve asıl hikâyeyi ise harekete geçirebiliyor