Enver Gökçe 41 yıl önce ayrıldı aramızdan. Edebiyat çalışmalarının neredeyse yarısı kayboldu. 1951 yılında tutuklandığında Sansaryan Han’da iki yıl hücrede tutuldu. Burada yazdığı 30 şiirlik destanı kayıp oldu. Cezaevinden çıktıktan sonra herhangi bir işte çalışması engellendi
Hüseyin Kalkan
Enver Gökçe çok dolaşmadı aramızda. Cezaevlerinde yattı, hastalıklarla boğuştu. Şiirleri daha çok dolaştı sokalarda, cezaevlerinde, cezaevi önlerinde şarkı olarak söylendi. Ahmet Kaya’nın sesinde, Zülfü Livaneli’nin sesinde. Timur Selçuk okudu, Sadık Gürbüz okudu. Gökçe’nin “Dost Dost İlle Kavga” ve “Panzerler Üstümüze Kalkar” adlı iki şiir kitabı yayınlanmıştır. Bunlarda başka dergilerde kalıp da kitaplaşmayan şiirleri ölümünden sonra basılan kitaplarına alınmıştır.
Kayıp destan
Cezaevinde yazdığı “Yusuf ile Balaban Destanı” kayıp olmuştur. Gökçe, bunun 30 şiirlik bir destan olduğunu söylüyor. Enver Gökçe’nin kayıp olan eserleri bundan ibaret değildir. Çalışmalarının yarısı kayboldu. Çeviri olan “Dünya Masal ve Efsaneleri” de onlardan biri. Ve tutuklamalarda, gözaltılarda, aramalarda kaybolan, yok edilen sayısı bilinmeyen şiirler, yazılar, çeviriler.
Enver Gökçe, Yusuf ve Balaban Destanı’nın kayıp olması ile ilgili şunları yazıyor. “Bu arada benim önemli yapıtlarımdan biri olan Yusuf ve Balaban’ı yazmaya başladım. O devirlerde böyle bir şiir çalışması yapacağım belliydi. Bir takım sıkıntılar başlamıştı ve şiirin ilk mısraları dökülmeye başladı. Ve: zaman akar zaman geçer/ Zaman zindan içinde. Dizeleri ile başlayan şiir kafamda şekillenmeye başladı. Ve sonuçta otuz şiirlik bir destan kısa bir müddet içinde zannederim bir ay içinde bitirmiş oldum. Destan böylece tamamlanmış oldu. Ben de rahatlamıştım ama asıl işi bu parçaların dışarıya çıkarılmasıydı. Neticede o işi de başardım. Destan sağ salim dışarı çıktı. Fakat daha sonra aynı titizlik destanın saklanmasında gösterilmedi. Ve eser tamamen bu gün elimden çıktı. Kayboldu.” (Enver Gökçe, Yaşamı ve Bütün Şiirleri, s. 15, Belge Yayınları/1997)
Enver Gökçe, yaşamını anlatırken çektiği yoksulluğu çok önplana çıkarmaz ama devlet onu adeta açlığa mahkum eder. Cezaevinden çıktıktan sonra Yaşar Kemal’ın kendisine bulduğu işte ‘sakıncalı’ olduğu için çıkarılır. Köyüne yerleşir ve köylülerinden aldığı destekle yaşamını bir süre sürdürür.
Yaşamı
Enver Gökçe, 1920 yılında Erzincan’ın Kemaliye (Eğin) ilçesine bağlı, Çit köyünde doğdu. 1929 yılında ailesiyle Ankara’ya göç ettiler. Burada özel ilkokulda okumaya başladı. Daha sonra Cebeci Ortaokulu’na girdi (1935). Ankara Gazi Lisesi’nin ardından Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu (1947). Türk dilinin tüm kolları, Türkmence, Kırgızca, Karaimce, Göktürk ve Oğuz lehçeleri, İstanbul ağzı vb. üzerinde çalıştı, Divan Edebiyatı’nı uzmanlık derecesinde öğrendi/hakim oldu. Pek çok halk öyküsünü, masalını, bu arada da, Dede Korkut Masalları’nı derleyerek bugünün Türkiye Türkçesine kazandırdı. İkinci Dünya Savaşı yaklaşırken yükselen milliyetçiliğe karşı mücadele etmek için kurulan Türkiye Gençler Derneği’nin (Ankara, 1946) kurucu üyeleri arasında yer aldı. Mezuniyet sonrası, öğretmen olarak atanması siyasi engele takıldığından, iş bulduğu Yurtlar Müdürlüğü’nün İstanbul öğrenci yurtlarında çalışmaya başladı. 1951’de Türkiye Komünist Partisi’ne yönelik operasyonda tutuklandı ve mahkemede en yüksek cezayı alanlar arasında yer aldı. Tutukluluğu sırasında ve mahkûmiyet sonrası tutulduğu İstanbul Sirkeci’deki Siyasi Şube, Sansaryan Hanı’nın tabutluklarında iki yıl süresince çok ağır işkence gördü. Sağlığı bozuldu. O günleri şöyle anlatıyor Gökçe: “1. Şubede kaldığım zaman içinde işkence yapıldı. Havasız ve hatta ekmek ve su bile verilmediği günlerde iki yıl birinci şubenin ünlü odalarında gün geçirdik. (Age, s14)” Fiziksel ve psikolojik sağlığını önemli ölçüde yok eden, pek çok şiirinin ve ünlü destanı, Yusuf İle Balaban’ın kaybolmasına neden olan tutukluluk, hapislik ve sürgünlerin sonunda (1959) bu kez de işsizlik ve yoksulluk yakasına yapıştı. İstanbul ve Ankara’da yaşadığı acı deneyimler onun çok zor koşullar altında yaşamak zorunda kalacağı köyüne gitmesine neden oldu. Ağırlaşan hastalığı nedeniyle tekrar Ankara’ya dönmek zorunda kaldı. Kısa bir süre Bulgaristan’da tedavi gördü (1977). Son yıllarını Ankara’daki bir huzurevinde tamamladı. Enver Gökçe, 19 Kasım 1981’de yeğeninin Ankara’daki evinde öldü.
Enver Gökçe, öğrencilik yıllarında, Nurullah Ataç, Ahmed Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer’in de katılımları olan, dönemin ünlü Halkevleri yayını, Ülkü Dergisi’nde görev aldı; ilk şiirleri (Ağıt, Bir Alıp Satıcı Gönül – 1943) ve yazısı (Çit Köyü – 1943) da burada yayımlandı. Ant dergisinde yayımlanan ‘Köylülerime’ şiiri büyük yankı uyandırdı. Ant, Yağmur ve Toprak dergilerinin yayımında çalıştı. Daha sonra da şiirleri, 1940’lı yıllarda, Ant, Söz, Gün, Yağmur ve Toprak, Meydan, 1960’lı yıllarda şiirleri büyük ilgil gördü. Şiir ve yazıları, Türk Solu, Ant, nihayet 1970’lerde, Doğrultu, Yansıma, Yarına Doğru, Toplumcu Gerçekçiliğe Çağrı, Halkevi, Yapıt, Yaba, Yeni Adımlar, Türkiye Yazıları, Sanat Emeği gibi dergilerde yayımlandı. Mezuniyet tezi (1947) olan Eğin Türküleri, türünün ilk örnekleri arasındadır. Enver Gökçe’nin bazı kişisel eşyaları köyünde, köylüleri tarafından anısına kurulan müzede sergilenmektedir.
‘Panzerler kalkmıştır’ Enver Gökçe’nin üzerinde. Tek başına direnmiş ve kurtardıklarını bize taşımıştır. Şimdi onlarla bir yolculuğa çıkmıştır. Bir kere daha yolu açık olsun.
Panzerler üstümüze kalkar
Panzerler
Üstümüze
Kalkar
Armut
Çiçeğindeyiz
Meğer
Sokakta
Düşenler
Var
Ve
Okulda
Gösteride
İşkencede
Ve
Mağarada
Kışda
Karda
Kıyamette
Silahlı
Silahsız
Ve
Yalnız…