Özgür Müftüoğlu
Pandeminin başından bu yana AKP hükümeti, turizm işletmeleri, özel eğitim kurumları, ulaşım şirketleri, fabrika patronları, AVM sahiplerinin, kısacası sermayenin çıkarları ile kendi iktidarlarının bekâsını esas aldı. Bu bağlamda “kısıtlamalar, normalleşmeler, teşvikler-yardımlar, aşılama, verilerin paylaşımı gibi pandemi koşullarında yaşamsal olan konularda toplumun sağlığı, ekonomik ve sosyal gereksinmeler” göz ardı edildi.
Hükümetin pandemi politikalarının sonucu olarak Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre 6 milyonu aşkın kişiye Covid-19 bulaştı, 53 bin kişi yaşamını yitirdi. Halen günde 250-300 kişi pandemi nedeniyle yaşamını yitiriyor. Doğrudan ya da dolaylı olarak pandemi nedeniyle yaşamını yitiren ama kayıtlara girmeyenlerin ise sayısını bilemiyoruz.
Pandemi döneminde on binlerce işyeri kapandı. DİSK-AR’ın hesaplamalarına göre bu dönemde tam zamanlı istihdam kaybı 3.6 milyon oldu. Devlet, işyeri kapananlara, işini kaybedenlere en temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar bile destek sağlamadı, kaderlerine terk etti. Dahası patronlar, AKP hükümetinin himayesinde, emekçiler üzerinde tahakkümü daha da arttıracak (evden çalışma, izole üretim üsleri, Mess-Safe vb) uygulamalara gitti. Hakkını arayan emekçiler ise Kod-29 gibi “ahlak dışı” yollarla işsiz bırakılıp yıldırılmaya çalışıldı.
İşte, 6 Eylül’de “yüz yüze eğitim”e başlama kararını yukarıdaki (kirli) sicile sahip olan bu siyasi irade verdi. Milyonlarca öğrenci, yüz binlerce eğitim emekçisi bu iradenin verdiği kararla okulları, sınıfları doldurdu. Anımsanacağı gibi bundan önce yüz yüze eğitim kararının verildiği 1 Mart 2021 sonrasında onlarca eğitim emekçisi yaşamını yitirmişti. Bugün farklı olarak aşılama yapılmaya başladı ama virüsün yeni mutasyonlarının yayılmaya başlaması, aşılamanın yetersizliği ve aşı karşıtlığı gibi meselelerin çözülememiş olması, yüz yüze eğitimi öğrenci ve eğitimciler için “yaşamsal bir tehdit” olmaktan çıkartmış değil.
Sermayenin son yıllarda kârlı yatırım olarak gördüğü milyarlarca liranın döndüğü özel eğitim kurumlarında öğretmenler, pandeminin neden olduğu sorunların dışında güvencesiz, son derece düşük (genellikle asgari ücretin bile altında) ücretlerle eğitim hizmeti vermek zorunda bırakılıyor. Bu “vahşi” çalışma koşullarına karşı öğretmenleri hak aramaktan yoksun bırakan en önemli etken ise örgütsüz olmaları.
Kamu emekçileri içinde eğitim emekçileri en örgütlü kesimken, özel eğitim kurumlarında durum tam tersi. Bugüne kadar özel eğitim kurumu emekçilerinin yasal olarak örgütlenebileceği sendikalarda bir takım örgütlenme deneyimleri yaşandı. Kamuda örgütlü eğitim sendikalarıyla da dayanışma girişimleri oldu. Ama bunlar, yeterli olamadığı için özel okul öğretmenleri kendi sendikalarını kurma çabası içine girdiler ve Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nı kurdular. Yolları açık olsun!
Eğitim hizmetlerinin ve dolayısıyla eğitim emekçilerinin yoğunluğunun giderek arttığı özel okullarda örgütlenmenin önemi önümüzdeki süreçte daha da artacaktır şüphesiz. Ancak her alanda olduğu gibi eğitimde de kamu-özel ayrımının, emekçiler için suni olduğu, yasal sınırlılıkların fiilen aşılıp mücadelenin ortaklaşması gerektiği unutulmamalıdır!
Siyasi iktidarın pandemi sürecinde bile sadece sermayeye kâr alanı olarak değerlendirdiği eğitimin her biriminde örgütlenmek, birlikte mücadele etmek eğitim emekçileri için de öğrenciler ve veliler için de yaşamsal önemdedir. Bu mücadele sürecinde Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın üzerine düşen rolü/sorumluluğu gerektiği gibi yerine getirmesini diliyorum!