Geçen yıl 16 Haziran gününden başlamak üzere üç ayrı soruşturma kapsamında 34 gazeteci arkadaşımız tutuklanıp, cezaevlerine atıldı. Her biri birbirinden değerli ve deneyim sahibi gazeteci arkadaşlarımızın -uyduruk gerekçelerle- gözaltına alındıktan sonra tutuklanıp hapse atılmasının nedeni seçimlerde bizi zayıf düşürmek olmalıydı. Nitekim böylece ülkemizin demokrasi tarihi bakımından çok önemli olan 14 Mayıs 2023 seçimlerini mümkün olduğunca yoğun şekilde izleyerek okurlarımıza anlamlı şekilde aktarmamıza engel olunmaya çalışıldı.
Neredeyse bir yıllarını içeride geçirmekte olan gazeteci arkadaşlarımızdan dokuzu, geçen hafta bugün ilk duruşmalarında tahliye edildi. Elbette arkadaşlarımız davadan henüz beraat etmedi ve duruşmalarına tutuksuz olarak devam edecekler; ancak yedi ay sonra tahliye olup, aramıza katılmalarına çok sevindik. Gazeteci arkadaşlarımız -umulduğu üzere- içerideki zamanlarını boş geçirmemişler. Teorik eserlerin yanı sıra bol bol roman okumuşlar ve elbette şiirler. Tahliye olan gazeteci arkadaşlarımızın okuduğu eserler arasında onun romanları da var mıydı; bilemiyorum ama size gerçekten ‘özel’ bir yazarı burada tanıtmak istiyorum:
Romanya’nın bir liman kenti olan İbrail’de 1884 yılında doğan Panait Istrati, gençliğini, aralarında İstanbul’un da olduğu pek çok Osmanlı kentinde geçirdi. Annesi Romen, babası ise Yunandır. Mısır’ı, Lübnan’ı, Suriye’yi gezdiği dönemde, bulduğu bir sözlük sayesinde Fransızca öğrendi. 1921 yılında, Fransa’nın Nice kentine giderken, yalnızlığı dolayısıyla intihar girişiminde bulundu. O sırada üzerinde Romain Rolland’a yazılmış fakat henüz göndermemiş olduğu bir mektup bulunuyordu.
İlk romanı “Kira Kiralina” 1923 yılında Romain Rolland’ın yazdığı önsözüyle birlikte basıldı. Böylece dünyaca tanınmaya başlayan Panait Istrati, tüm eserlerini anadili olan Rumence değil, Fransızca olarak yazmıştı. Türkçeye de çevrilmiş önemli eserleri arasında, Arkadaş (Mihail), Akdeniz, Sokak Kızı (Nerantsula), Angel Dayı, Kodin, Baragan’ın Devedikenleri, Uşak ve Sünger Avcıları bulunur.
Gençlik yıllarında devrimci hareketlerin etkisine kapılmış olan Istrati, 1929 yılında Komünist Parti’nin daveti üzerine Sovyetler Birliği’ni gezdikten sonra umutsuzluğa kapıldı ve politik mücadelenin dünyada bir şeyleri değiştirmek için yetersiz olduğunu düşünmeye başladı. Pek çok romanında da politikadan, politik mücadeleden çok insanı insan yapan değerler üzerinde durması bu yüzdendir.
Balkanların Maksim Gorki’si diye ünlenen Panait Istrati, romanlarının çoğunda yaptığı yolculukları anlatır. Fakat gezdiği ülkeler değil, tanıdığı insanlar ön plandadır. Istrati’nin eserlerinde gerçek bir insan sevgisi hissedilir. Bu karşılıksız ve koşulsuz sevginin hikâyesindeki kahramanların başına getirdiği belalar kadar, onlara yaptığı katkı da nesnel bir biçimde anlatılır.
1935 yılında yaşamını yitiren Panait Istrati’nin şaheseri olarak Arkadaş (Mihail) adlı kitabı gösterilebilir. Bu kitapta, Panait Istrati’nin pek çok başka romanındaki başkahramanı da olan Adrian Zografi ile Mihail’in arkadaşlığı anlatılır. Bu arkadaşlık, ideal bir sevgi görüşünü simgelemek için kullanılmıştır. Istrati birçok başka eserinde de arkadaşlık temasını kullanmıştır. Hatta bu eserlerin çoğunda büyük, efsanevi aşklar bile arkadaşlıklar uğruna feda edilmiştir.
Her ne kadar Gorki’ye benzetilse de, bence İstrati daha çok Amerikalı yazar John Steinbeck’le birlikte anılmalı. Çünkü her iki yazar da, sıradan yoksul insanların her şeye rağmen birlikte edindikleri yaşam sevincinin peşine düşmüştür. Gorki ise yoksul insanları anlatır ama örgütlenmenin ve mücadelenin önemi unutulmadan…