DTK’nin Kürt sorunun çözümündeki yerini ve bugün hedef gösterilmesinin ne anlama geldiğini Eşbaşkan Öztürk değerlendirdi: Dolmabahçe’de açıklanan 10 madde gerçekleşseydi, bugün başka şeyler konuşacaktık
2007 yılında Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi hedefiyle kurulup, bünyesinde siyasi partilerden akademisyenlere, emek örgütlerinden farklı inanç gruplarına, kültür-sanat çevrelerine varan geniş bir skalada 800’ü aşkın yapıyı barındıran Demokratik Toplum Kongresi (DTK), doğrudan devletle masaya oturulduğu Çözüm Süreci’nin sonlandırılmasından bugüne hedefte.
Mezopotamya Ajansı’nın DTK’ye yönelik operasyonların ardından hazırladığı dosyanın 3. bölümünde, Kongre’nin eşbaşkanı olan aynı zamanda da kongre bileşeni HDP’nin Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk değerlendirmelerde bulundu.
Öztürk, DTK’nin hangi zorunluluklar üzerine kurulup, yürüttüğü çalışmaları, bu çalışmaların devlet ve iktidar nezdinde geçmiş yıllarda nasıl karşılık bulduğunu, bugün yöneltilen suçlamaları ve kapısının mühürlenmesine varan politik atmosferi değerlendirdi.
Çözüm Süreci’nin sonlandırılmasının ardından artan saldırıların iktidarın “Çöktürme Planı”nın bir parçası olduğunu dile getiren Öztürk, Türkiye’de Kürt sorunu çözülmeden hiçbir sorunun çözülemeyeceğine dikkat çekti. Öztürk, kongrelerinin tam da bu noktada 2007 yılında ortaya çıktığını dile getirdi.
2013’de son aşamaya gelinmişti
Öztürk, “Kürt sorununun çözümü noktasında DTK’nin hem Türkiye’de hem Kürdistan’da ciddi anlamda çalışmaları söz konusu. Bu sorunun çözümü noktasında güvenlikçi politikalardan geçmişte hiçbir sonuç alınmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Kürt sorunun çözümündeki yol ve yöntem, diyalog ve müzakeredir. Özellikle bu anlamda DTK’nin çok önemli çalışmaları oldu. Yine ulusal birlik anlamında bir kongrenin oluşması noktasında ciddi anlamda çalışmalar yürüttü. Hatta 2013’te son aşamaya kadar da gelinmişti” diye belirtti.
‘Hedeflerinin en başında DTK var’
DTK’nin bünyesinde birçok siyasi parti ve sivil toplum örgütü barındıran bir çatı örgütü olduğunu hatırlatan Öztürk, Türkiye’de uzun yıllardır faşizmin kurumsallaştırılmaya çalışıldığını, bundan kaynaklı başta DTK gibi demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürüten tüm kurum ve kuruluşların iktidar tarafından hedef haline getirildiğine dikkat çekti.
Öztürk, devamla şunları belirtti: “Hedef noktalarının en başında Demokratik Toplum Kongresi var. Söylemleriyle panel ve konferanslarla sürekli çözüme yönelik arayış içinde olan bir kongreden bahsediyoruz. Şunu iyi bilmek gerekiyor; DTK’ye yönelik bu yönelim Türkiye’nin tamamında şu anda yaşanıyor. Bakın terörize edilmeye çalışılan bir kongreden bahsediyoruz ama bugün muhalif olan bireylerden tutun farklı farklı STK’lere kadar muhalif olan herkesin terörist olarak ilan edilmesi söz konusu. Dolayısıyla amaçları bizi susturmak, toplumu susturmak, ‘görmedim, duymadım, bilmiyorum’ anlayışını hâkim kılmaktır.”
Öneri sunanlar şimdi illegal diyorlar
DTK Eşbaşkanı Öztürk, çalışmalarını başından beri tamamen legal ve kamuoyuna açık bir şekilde yürüten DTK’ye yönelik saldırıların iktidarın yarattığı politik iklim içerisindeki yeri üzerinde de durdu.
DTK’nin kriminalize edilmesinin bugün uygulanan politikalarla birebir örtüştüğünü vurgulayan Öztürk, “DTK’nin konferanslarına gelip katılanlar, görüş ve öneri sunanlar, DTK’nin Türkiye demokrasisi için ne kadar önemli bir kongre olduğunu dile getirenler, şimdi kalkıp illegal bir örgüttür diyebiliyorlar. Tabi bu da dediğimiz gibi var olan siyasi iklimle yakından alakalıdır. Şimdi şunu çok iyi biliyoruz. DTK, Cemil Çiçek döneminde Anayasa komisyonu çalışmaları yürütülürken, görüşleri resmi olarak sorulan bir kongreydi. AKP’li isimler de gelmiş katılmıştır. Şimdi illegal bir yapılanma gibi sanki bütün çalışmalar gizli yürütülüyormuş, aynı insanlar, aynı kişiler kalkıp DTK’ye illegal bir yapı diyebiliyorlar” dedi.
Talimatla polis gözaltına alıyor savcı iddianame hazırlıyor
DTK’yi illegalize etme amacıyla “ele geçirdik” söylemleri ile kamuoyuna lanse edilen listelerin ise Kongrelerinin delege listesi olduğunu bilgisini paylaşan Öztürk, şunları söyledi: “İllegal diyebileceğimiz hiçbir şey söz konusu olmamasına rağmen burada bir kılıf ve algı oluşturmaya çalışıyorlar. Algı oluşturmaya çalışırken de işte biz dijital doküman ele geçirdik diyorlar, ama içeriği baktığımız zaman delegelerin isimlerinin olduğu bir listeden bahsediyorlar. Biz bunu zaten kimseden saklamadık. Diğer alanlarda, etkinlikler, basın açıklamaları suç faaliyetmiş gibi gösteriliyor. Bununla gözaltı ve tutuklamalar gerçekleştiriliyor. Açık net bir şekilde söyleyebiliriz ki, elle tutulur hiçbir kanıt söz konusu değil. İllegal bir durum söz konusu değil. Talimatla polisler gözaltına alıyor, savcılar iddianame hazırlıyor, mahkemede karar veriyor. Bana da yöneltilen suçlamalar yaptığım konuşmalardır. Bakın yaptığım Kürtçe konuşma bile fezleke konusu yapıldı. 70’e yakın fezleke söz konusu bunlara baktığınızda her bir konuşmamız bir fezlekeye dönüştürülmüş.”
Erdoğan ‘içerim’ dediği zehri topluma içiriyor
AKP’nin 2002’de iktidar olduğunda demokrasiden, özgürlükten ve eşitlikten bahsedip, Tayyip Erdoğan’ın ‘Kürt sorunu çözülmesi için gerekirse baldıran zehri içerim’ yönündeki sözlerini hatırlatan Öztürk, “Şimdi tüm topluma bu zehri içirtiyor ama kendisi içmiyor. Sorunları silahla çözememe noktasındayız. Çünkü bu yöntemle çözülmeyeceği görüldüğü için Sayın Abdullah Öcalan’la müzakere süreci başlatıldı. Önceki dönem eşbaşkanımız Sayın Hatip Dicle heyetin içerisinde yer aldı. Bakın 2013-2015 ve sonrasında Dolmabahçe’de açıklanan 10 madde gerçekleşmiş olsaydı, bugün çok farklı şeylerden bahsediyor olacaktık, ama yapılmadı. Tekrar ‘öldüreceğiz, sürgün ettireceğiz, tutuklayacağız, dilini yasaklayacağız, Kürt halkının iradesini tanımayacağız, bu iradeyi hiçe sayacağız’ diyerek topyekûn bir yok etme siyaseti, çöktürme planı devreye sokuldu. Ancak bunlar başarılı olmadı” dedi.
Tabelayı indirdiler diye vaz mı geçeceğiz?
DTK’nin bölgenin en saygın kurumu olduğunu, bu saldırılar ile zayıflayamayacağını, aksine daha fazla güçleneceğinin altını çizen Öztürk, son olarak şunları söyledi: “Evet, bir tabelayı indirebilirler, ama DTK ne bir tabeladan ne de bir binadan ibarettir. Yani bugün DTK’ye saldırı, aslında Türkiye’nin demokrasisine, eşitlik, özgürlük ve barış talep edenlere bir saldırıdır. Kürt sorununun çözümü noktasında halkımız, arkadaşlarımız yıllardan beri büyük bedeller vermesine rağmen bu mücadelelerinden vazgeçmiyor. Dolayısıyla bunu bir şekilde görmek lazım. DTK’ye mühür vurulduğunda biz mücadeleden vaz mı geçeceğiz? Daha fazla mücadele edeceğiz. Amacımızı gerçekleştirmek noktasında hem Kürt sorunu ve hem ulusal birlik noktasında bütün çalışmalarımıza devam edeceğiz.”
Kaynak: MA / Arjin Dilek Öncel – Ergin Çağlar – Cahit Özbek