Özgürlük, üzerine herhalde en fazla konuşulan, düşünülen, yazılan kavramların birisidir. Fransız Devrimi’nin “Bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde, seninki biter” tanımı, özgürlüğün, üzerinde çok da düşünülmeden kullanılan, en popüler tariflerinden birisidir. Bu başkasının özgürlüğünü başlatan şeyin yoksa ‘mülkiyet’ ilişkileri mi olduğu sorusundan esinle, Engels, “özgürlüğü zorunluğun kavranmas”ı olarak koyar, Lenin ise “kavramak ve aşmak” olarak meseleyi çerçeveler… Yani özgürlükler, etik bağlamı bir yana, mesuliyet ile birlikte gelir ve verili maddi toplumsal koşullara karşı mücadele etmekle ilgilidir… Öbür türlü, yani herkesin kafasına göre istediğini yapması serseriliğe, özgürlüğün sınırını bir diğerinin sınırından başlatmak ise Alman faşizminin meşhur Auschwitz kampının girişindeki “arbeit mach frei” mottosunun önünde bırakır bizi…
Öte yandan, Auschwitz kampının girişindeki motto, özgürlüğü gene de bir sebebe bağlıyordu; özgür olabilirsin, ama çalışırsan. Buradaki çalışmanın elbette kölece bir çalışma olduğu, özgürlüğün de kamp yetkilileri istediği müddetçe hayatta kalmak olduğunu hatırlamakta fayda var. AKP Türkiye’sinde, kurulan “Algı Yönetim Merkezi” ile özgürlük kavramı da AKP’nin meşhur açılımlarından payına düşeni almış durumda. Özgürlük, herhangi bir şarta bağlı değil, (Ki AKP zaten kolaylıklar dinidir) Tayyip Erdoğan ve heyeti özgürsünüz diyor (tıpkı tanrının ‘kün’ dediği gibi) anında özgürleşiyoruz… Muhalefet tamamen susturulmuşken, rejime karşı siyasi mücadele verenlere kan kusturulurken, Müslüman Kardeşler’den bize miras kalan “Tek devlet, tek millet, tek din, tek mezhep, tek dil” rabiası “Tek Ses” maddesinin eklenmesiyle hamasete dönüşürken; Saray’ın söylediklerini harfiyen tekrarlamayanlar vatan haini suçlamasından asla kurtulamazlarken; sokaklar yasaklanmış, işkence aleniyet kazanmışken; mafya mensupları devlet protokolünde yer edinmişken; AKP yöneticileri ve troller, “Türkiye hiç olmadığı kadar özgür” diyorlar. İnsan kendisini “Ağam bizimle eğleniyyy” demekten alamıyor.
Başımıza gelenler komik değil ama zalimin şaklabanlığı gülünç. AKP’nin yayınladığı “2053 vizyonu” bildirisinde “Dünyanın hiçbir yerinde, insani değerler üzerine bina edilmiş böylesine samimi bir demokrasi, adil bir kalkınma hedefi, köklü bir hak ve adalet ideali bulunmamaktadır” sözleri öldürürken güldüren nitelikteydi. Helikopterden atılan iki vatandaş, kaçırılıp işkence edilen HDP MYK üyesi Serhat Aktemur, adil yargılama talebiyle canını veren Ebru Timtik, KHK ile ihraç edilen binlerce insan, Can Dündar’ın mallarının müsadere edilmesi…
Logosunun altında “Türkiye Türklerindir” yazan eski rejimin amiral gemisi Hürriyet gazetesi, aynı slogan ve içerikle yeni rejimin amiral gemisi oldu. Bol boya, bol para, bol yalan denizinde yüzen amiral gemisi Saray’dan servis edilen “haberleri” allayıp pullayıp sunmakla görevli. Ahmet Hakan magazin formatında köşe kapmaca oynarken Abdulkadir Selvi, Saray dedikodularını umut tacirliğine çevirmekle meşgul. “AK Parti hem demokrasinin üzerindeki vesayetleri kaldırdı, hem de yaptığı reformlarla Türkiye’nin yasaklar ülkesi olmaktan çıkmasına hizmet verdi” şeklinde yazılar yazmakla görevli A. Selvi A Haber yalancılığını merkez medya adı verilen devletlû medya alanına atanmış kayyum olarak görevini yerine getiriyor. Saray’dan yayınlanan bildirinin başına ve sonuna “bravo, çok yaşa” vb. sözcükler ekleyerek maaşını hak eden A. Selvi, elli iki vatandaşın kolluk güçleri ve faşistler tarafından katledildiği Kobanê olayları nedeniyle S. Demirtaş’ı sorumlu tutarak maaşına zam istiyor. Rejimin hizmetkârları rejime yaranmak ve daha fazla kazanmak için rollerini büyütmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
“Yok artık o kadar olmaz” dediğimiz her sınırın rahatlıkla çiğnendiği bir ortamda, AKP’lilerin ve Cumhur İttifakı’nın gerçekten kendilerini hiç olmadıkları kadar ‘özgür’ hissetmeleri son derece anlaşılır.
Eski rejime karşı içi boş özgürlük laflarıyla kendisine geçici yol arkadaşları edinen AKP, köprüyü geçtikten sonra eski rejimin bütün otoriterliğini kopya ederek ve eski rejimin güçlerini kendine memur ederek yeni bir istibdat rejimi kuruyor. Eski devletin bütün faşizan uygulamalarına yenisini eklemek dışında hiçbir şey yeni değil. Eskinin derin devleti, MHP, İttihatçı soykırımcılık, Türk-İslam sentezciliği 3. Milliyetçi Cephe koalisyonu olarak ezilen halkların ensesinde boza pişiriyor. Özgürlük onların çektiği çitlerin içinde esirlikten başka anlam taşımıyor. Özgürlük ve demokrasi adına kurdukları her cümle bileklerimizdeki pranganın üzerine örtülmüş kadife örtü. Ama faşizm özgürlüklerin üzerini örtemeyecek kasar dar bir elbise.