2020’ye gerilimli girildi. ABD Kasım Süleymani’yi öldürdü. Süleymani’nin İran açısından önemini herkes biliyor artık. İran nasıl cevap verecek, ABD’nin yanıtı ne olabilir? En çok meşgul eden sorular bunlar.
Suikast sonrası İran tehditler yaptı, “Ortadoğu ABD için sonun başlangıcıdır” diye. ABD’den daha sert cevaplar geldi. Açıklamalar gerilim tansiyonunu yükselti. Olanak bulsa korkudan dünyayı terk edenler olacaktı!
İran iki üsse füze saldırısı yaptı ve 80 ABD personelini öldürdüğünü açıkladı. ABD’de ise yaralanma dahil hiçbir can kayıplarının olmadığını, kısmi maddi kayıpların olduğunu söyledi. Karşılıklı açıklamalar; özellikle ABD’den gelen açıklamalar gerilimi düşürdü. Kimileri derin bir nefes aldı!
Açıklamalardan öne çıkan düşünce: Danışıklı bir oyunun oynandığı söylenebilir. İki tarafın birbirini yokladığı; ikisinin de savaş kudretinin zayıfladığı. Durumun böyle olması; önümüzdeki dönemde kapışmayacakları anlamına da gelmez.
İki gücün de hırsları var. İran bölgesel emperyalist yayılma hevesinde, ayakta kalması da buna bağlıdır. Yayılmacılıktan vazgeçmesi; çürüyen devlet yapısını yönetemez ve sürdüremez.
Aynı şey değişik şekilde ABD için de geçerlidir. Son 70-80 yıldır dünyaya hükmetmiş, küresel çapta organize olmuş; sömürme alışkanlığı edinmiş, yönetme cazibesine kapılmış ve onların kışkırtıcılığı altında. Ancak zayıflıyor ve hükümranlığını kaybediyor, eskiden yapabildiklerinin gerisine düşüyor. NATO’ya bile söz geçiremez hale gelmiş. ABD için hazmı zor konular.
Bilindiği gibi 9 Ekim’de, ABD’nin Kuzey Suriye’den çekilme kararı ile birlikte Türk ordusunun saldırısı başladı. Kuşkusuz ABD’nin çekilme kararı vermesi kimi hesaplara dayanıyor. Ancak çekilme nedenleri ne olursa olsun; yansıttığı imaj, “ABD korkup kaçtı” algısını oluşturdu. Yani ABD zafiyeti dışa vurdu. Sırtını ABD’nin güvenlik şemsiyesine dayamış epey devlet var. Güvende olduklarını düşünüyorlardı. Lakın öyle olmadığı görüldü. ABD yönetiminin ne zaman neyi nasıl yapabileceği öngörüsüzlüğe yol açtı.
Belirsizlik ön göremezliğe götürür, o da korkunun temeli olur. Çünkü korku bilinmezlikten kaynağını alıyor. Neyle karşılanacağı bilinmeyince tedbiri de alınamaz. Hayati tehlikelere yol verebilir. Endişe, kaygı, tedirginlik derin korkulara götürür.
İnsan açısından tehlikelerin kaynağı milyonlarca yıl öncesine dayanır. Tehlikeler ve onların yarattığı korkular olmasaydı; toplumsallaşma ihtiyacı duyulmayabilirdi. Toplumsallaşma tehlikeleri birlikte aşma gücü kazandırmıştır. Beslenme ve üreme de bu temelde güvence altına alınmıştır. Tarihi süreç böyle başlar ve gelişir.
Düşüncenin, maddi üretimin oluşumu ve kültürleşmesi bu sürecin ürünüdür. Ancak bir aşamadan sonra iktidar-devlet toplumda ayrışma, yani sınıflaştırma temelinde güvenliği sağlayacağı iddiasıyla meşrulaşma istencini ve pratiğini ortaya koyarak kendini var etmiştir. Devletin güvenlik güçleri topluma korkular yayarak milyonlarca yıllık korkuları depreştirir. Meşruiyetini oradan devşirerek günümüze ulaşmıştır. Devlette yoğunlaşmış güç hem toplumu parçalıyor hem de o parçalar üzerinde kendini organize ediyor. Beş bin yıldır toplum kısır döngüye sokulmuş ve “başka yol yok” algısıyla devam ediyor.
Günümüzde korku tek tek toplum sınırlarını aşmış, yerkürenin tümünü kapsamıştır. Kapitalizm devletçi geleneğinin son temsilcisidir. Devletçi kültür birikiminin zaafları, sömürü ve zulümlerinin de son temsilcisidir. Dolaysıyla krizin ve kaosun en derinini yaşıyor. Kriz yapısaldır, bünyeseldir. Yaşam emarelerini tüketmiştir. Ancak her şeye rağmen yaşamak da istiyor. O yüzden saldırgandır, parçalıyor, dağıtıyor ve yok ediyor. Tedirginlik ve korku üretiyor.
Saldırganlık ve korkular küresel çaplıdır. Dolayısıyla kurtuluş ve özgürlük arayışları da küresel karakter kazanıyor. Bunun emareleri fazlasıyla oluşmuştur. Ezilenler dünyası çok çok kalabalıktır. Yeter ki bakış açılarını devletlerin ne diyeceklerine değil, tarihe ve kendilerine çevirmeleridir. Tarihten öğrenme ve günü kurmaya başlamadır. Komünal yaşamı günün ihtiyaçlarına uygun inşa etmedir.
Hiç kimse, hiçbir toplum tek başına özgür olamaz. Saldırı küresel direnişte küresel olacaktır. Demokrasi ve özgür yaşam istemi küresel gözle yerelde inşa ile gerçekleşebilir. Kapitalizm derin çürümüş. ABD, Rusya ve diğerleri çürümüştür. Yaşamak için çırpınıyorlar. Onlardan umut olmaz. Tersi kendi öz gücüne, kudretine güvenme ve inanma vuku buldukça aşılmaları kaçınılmazdır. İran’da, Türkiye’de ve diğerleri de farklı değildir. Yarının belirleyicisi büyük teknolojiler ve silahlar değil, toplumsal hakikatlerin birleşmiş kudretidir.