Cezaevlerinde tutsakların, PKK Lideri Öcalan’ın fiziki özgürlüğü talebiyle başlattığı açlık grevleri 48’inci güne girdi. Avukat Aras, tecridin kaldırılmasının Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü açısından öncelik arz ettiği vurguladı
İmralı Adası’nda tecrit altında tutulan ve 34 aydır kendisinden haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması talebiyle cezaevlerinde başlatılan açlık grevi eylemi 48’inci gününde devam ediyor. Eylemin 15 Şubat’a kadar devam etmesi planlanıyor.
Devam eden açlık grevlerine destek olmak için Kurdistan ve Türkiye’nin pek çok kentinde de tutsak aileleri tarafından Adalet Nöbetleri başlatıldı. Nöbet eylemlerinin sürdüğü kentlerden biri olan Mêrdîn’de Adalet Nöbeti eylemcilerinden olan ve oğlu Zerdeşt Oduncu da açlık grevinde bulunan Selma Oduncu, tutsaklara ses verilmesi çağrısında bulundu.
‘Herkes birlikte ses çıkarmalı’
JINNEWS’e konuşan anne Oduncu, oğlunun 10 yıldır tek başına bir hücrede kaldığını ve sürekli hak ihlallerine martuz kaldığını belirterek, “17 yaşından beri cezaevinde. O ve arkadaşları işkence altında. Tüm tutsaklar üzerindeki işkencelerin sona ermesi gerekiyor” dedi.
Anne Oduncu, şu ifadeleri kullandı:
“Açlık grevine biz anneler, milletvekilleri ve dışarıdakiler girmeli. Cezaevleri değil, biz greve girmeliyiz. Onlar zaten zor durumdalar. Barış olsun istiyorum. Hakkımız olanı almak istiyoruz. Dilimizi, toprağımızı almak istiyoruz. Birçok insanın cezaevlerinde açlık grevi olduğundan haberi yok. Tutsakların neler yaşadığı bilinsin. Tutsaklara ses olunması gerekiyor. Çocuklarımız artık işkence görmesin. Herkesin sesini birlikte çıkarması gerekiyor.”
‘Öcalan sembolik bir isim’
İnsan Hakları Derneği (İHD) Wan Şube Yöneticisi Avukat Heval Sinan Aras, ülkenin demokratikleşmesini sağlayacak öncelikle adımın İmralı’daki tecrit sisteminin son bulması ve cezaevlerindeki hak ihlallerin bitirilmesi olduğunu belirtti.
Mezopotamya Ajansı’na konuşan Av. Aras, tecrit ile devletin ve iktidarın tüm hukuku ayaklar altına aldığını dile getirdi ve “Öcalan özelinde Türkiye kendi infaz hukukunu, ceza hukukunu dahi uygulamayan bir noktaya gelmiştir. Bu durum sadece yasal bir mevzuat açısından ele alınacak bir konu değil. Aslında tecrit sistemiyle bize anlatılmak istenen, Kürt sorununun demokratik, adil ve barışçıl yöntemlerle çözümünün önünde bir engel kurmaktır” dedi.
“Sayın Öcalan sembolik bir isim, sadece sıradan bir hükümlüye uygulanan tecrit olarak değerlendirmek doğru değildir” diyen Aras, Öcalan’a yönelik tecrit sisteminin çok kapsamlı bir politika olduğunu söyledi.
Aras, şöyle devam etti:
“Tecrit sistemi, sadece Sayın Öcalan’a uygulanan bir politika değildir. Mevcut cezaevlerinin geneline tecrit sistemi sirayet etmiş durumda. Tutsaklar koğuş arkadaşlarından ayrı tutuluyor ve diğer koğuşlarla iletişimleri kesiliyor. Açlık grevleriyle ilgili olarak bize gelen başvurularda, tutsakların yeterince sağlık kontrolleri yapılmıyor, gerekli ilaçlar verilmiyor, beslenme konusunda talepler yeterince karşılanmıyor. Açlık grevinden sağlıklı sonuç almamak için tutsaklara vitaminler verilmiyor. Açlık grevlerine giren tutsakları tekli hücrede tutularak tecrit ediliyor veya disiplin cezaları verilebiliyor.”
Aras son olarak, tecrit sistemi ve buna karşı cezaevlerinde başlatılan açlık grevi eyleminin herkesin gündeminde olması gerektiğini vurguladı ve “İmralı’da uygulanan tecrit ile birlikte normal cezaevlerine uygulanan tecridin de kaldırılması gerekir. Bu sadece cezai, hukuki bir sorun değil, bu ülkenin en temel sorunlarından biri olan Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümü açısından da öncelik arz eder” diye ekledi.
HABER MERKEZİ