Hapishaneler faşizme karşı en devrimci duruş ve eylemlerin açığa çıktığı direniş mekânlarıdır aynı zamanda. Tutsaklar hangi koşul ve mekânda olursa olsun, kendilerini inşa edip eylemselleştirdikleri oranda özgür olabileceklerini göstermektedirler.
Türkiye ve Kurdistan’da bulunan hapishanelerde insani değerlerin ve vicdanın aşındığı bir ortamda, derdest edilen siyasi tutsaklar, İmralı Ada Hapishanesi’nde 25 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan “Sayın Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm” talebiyle 27 Kasım’da dönüşümlü açlık grevine başladılar. Sekizinci gününe giren bu eylem dönüşümlü olarak 15 Şubat 2024 tarihine kadar devam edecek. Tutsakların açıklamalarından öyle anlaşılıyor ki talepleri karşılanmadığı taktirde 15 Şubat’tan sonra dönüşümlü olarak başlattıkları bu eylemler yeni bir evreye girecek.
10 Ekim 2023 tarihinde Kürt halkının dostları tarafından Avrupa’da başlayan ve dünyanın birçok yerine yayılan “Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm” talebiyle başlatılan eylemlerde ciddi bir ivme yakalandığını ve bu ivmenin Kürt halkı ve dostlarında büyük bir moral açığa çıkardığını söylemek mümkün. Gemlik yürüyüşünün açığa çıkarttığı ısrar ve kararlı duruş yarattığı sinerjiyle bunun en somut örneği olmaktadır.
Sekiz yıldır aralıksız olarak devam eden çatışmalı sürecin sona ermesi için kimi çevreler, barışın geliştirilmesine sıklıkla dem vururlar. Hatta bu konuda çok çeşitli çabalar sergiledikleri gibi, zaman zaman kurulan kimi inisiyatifler aracılığıyla çağrılar da yaparlar. Tıpkı birçok aydın, sanatçı ve yazarın 28 Ekim’de İstanbul’da “Barışa çağrı” isimli deklarasyonda yaptıkları çağrı gibi.
Savaşa karşı çıkmak ve barışı savunmak elbette ki çok değerli ve anlamlıdır ancak çok iyi bilinmektedir ki barış için sadece çağrı yapmak yeterli değildir. Tam da bu noktada hapishanelerde derdest edilen binlerce tutsak başlatmış oldukları eylem ile hayatlarını ortaya koyarak sadece çağrı değil, çözümün yolunun açılmasını da sağlamaya çalışmaktadırlar.
Savaşın durmasını isteyenler, barıştan, özgürlükten ve demokrasiden yana olanlar, Kürt ve Türk halklarının bir arada eşit bir tarzda yaşamasını isteyenler, açlık grevi eylemleri ile direnen tutsakların yanında olmalı ve taleplerini sahiplenmelidir. Çünkü siyasi tutsakların ortaya koyduğu bu güçlü iradi duruş ve eylemdeki amaç barış ve özgür yaşam isteyen herkesin sahiplenmesi gereken bir yol haritasıdır.
Önemle vurgulamak gerekir ki tutsakların bu eylemi, kendi koşullarının düzeltilmesi için değil, dışarıdakilerin bir türlü yerine getiremedikleri rol ve misyonla ilgili olup, kendi hayatlarını ortaya koyma eylemidir. Bu açıdan mahpuslar çok değerli ve anlamlı bir duruşu açığa çıkartırken, dışarıdakilere de devrimci görevlerini hatırlatmaktadırlar. Bu yüzden dışarıdakiler zaman kaybetmeden tutsakların taleplerinin gerçekleşmesi için çaba göstermelidir.
Öte yandan hapishanelerde zorlu koşullar altında büyük bir kararlılık ve özveriyle direnen tutsakların 27 Kasım’da başlattıkları eylem, dışarıdakilerin derdest olduğu karamsarlığa, umutsuzluğa, orta yolcu atalet ile zehir saçan negatif üsluplara da müdahale niteliğindedir. Bu eylem aynı zamanda tali sınırlarda gezinmenin terk edilmesini ve esas görevlere odaklanmanın formülünü hayatları pahasına ortaya koyma çağrısı anlamına da gelmektedir.
Açlık grevi direnişi içinde olanların aileleri yoluyla dışarı gönderdikleri mesajlara baktığımızda ne denli moralli ve kararlı oldukları görülüyor. Bu kararlılık ve irade dışarıdakilere gerekli mesajı vermekte ve sorumluluklarını tekrar tekrar hatırlatmaktadır.
Kürt halkının en yiğit evlatlarının zorlu zindan koşullarında hayatlarını ortaya koyarak başlattıkları açlık grevi eylemi karşısında ölü taklidi yapıp görmezden gelmek iki yüzlülüğün ve erdem yoksunluğunun ispatı olacaktır. Bu yüzden dışarıdakiler sadece eylemi selamlamakla yetinmemeli, bu eylemi kendi eylemleri olarak görmeli.
Kürt sorununun çözümünde de bir yol haritası anlamına geldiği için, demokrasi ve barıştan yana olan herkes tutsakların taleplerine sahip çıkmalıdır. Bu eylem, özü itibarıyla halkların bir arada, özgür, eşit bir tarzda yaşayabilmesi eylemidir aynı zamanda.
Tutsaklar eşit ve özgür bir yaşam uğruna hayatlarını ve yüreklerini ortaya koymaktadırlar. Bu fedakarlığa sessiz kalmak sömürgeciliğin etkileri altında ezilmek olacaktır. Kendi halkının özgür geleceğini belirleyecek olan böylesi bir eylemi görmezden gelen bir zihniyeti daha başka nasıl ele almak gerekir ki? Bu yüzden bu eylemin amacı etrafında birleşmek, kenetlenmek ve toplumsal eylem gücünü ortaya koymak en ahlaki ve devrimci edim olacaktır.
Önemle hatırlatmak gerekir ki tutsakların açığa çıkardığı bu denli önemli iradi duruşa sadece basın açıklamalarıyla sahip çıkma tutumu tek başına yeterli olmayacaktır. Daha güçlü eylemselliklerle tutsakların seslerini Türkiye ve dünya kamuoyunun gündemine taşımak gerekmektedir.
Eşit ve özgür bir yaşamı savunan herkes hapishanelerde yükselen bu sese ses katarak, aktif bir eylemlilik sürecine girmeyi temel bir devrimci ödev olarak görmelidir. Bu duyarlı, vicdanlı ve ahlaklı insan olmanın temel bir koşuludur.
Tutsaklara yaşatılan tüm psikolojik ve fiziki işkencelere rağmen faşist kuşatma altında zindanlardan yükselen bu direniş toplumsal anlamda yükselen özgürlük talebi için önemli bir nitelik taşımaktadır. Bu yüzden geç kalmadan, sıradan yaşamın dehlizlerinde kaybolmadan tutsakların seslerine ses, yüreklerine yürek verilmeli.
Soruyorum size, dört duvar arasında bin bir zorluk altında derdest edilen tutsaklar daha başka ne yapabilir ki? Özgür bir yaşam uğruna hayatını ortaya koyma eylemi kadar değerli ve yüce bir tutum olabilir mi?