Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Özgür Faik Erol, İmralı tecrit ve hukuk sistemini değerlendirdi. Erol, ‘İmralı Adası bir nevi zaman makinası gibidir, geleceğinizi gösterir’ dedi
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkmasıyla başlayan ve 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilmesiyle sürdürülen uluslararası komplo 26’ncı yılına girdi. Aile ve avukat görüşleri engellenen Abdullah Öcalan, 25 yılda sadece iki kez telefon hakkından yararlanabildi. Tüm iletişim hakları engellenen, 31 aydır sistematik “disiplin” cezalarıyla görüş başvuruları engellenen Abdullah Öcalan’dan, 31 aydır haber alınamıyor.
İmralı Cezaevi’nin hangi hukuka ve kurallara tabi olduğunun bilinmediğini belirten Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Özgür Faik Erol, İmralı tecrit ve “hukuk” sistemini değerlendirdi.
İmralı laboratuvar oldu
İmralı Cezaevi’nin Abdullah Öcalan’ın getirildiği tarihten bu yana Türkiye’deki en olağanüstü mekân olarak biçimlendiğini söyleyen Erol, “ İmralı 24 yıl boyunca kendi kendini üreten, kendine özgü kurallarını geliştiren, tam olarak neye tabi olduğu, hangi kural ve rejim olduğu her zaman belirsiz bırakılan bir mekân oldu. Orada gerçekleşen uygulamalar, devlet yönetimi açısından yönetme biçimine, irade biçimine dair önemli bir deneyime dönüştürüldü. İmralı’da 24 yıl boyunca hiçbir kurala, kanuna, hukuka ve hakka çok fazla kendini bağlı hissetmeksizin oluşturulan devletin idare tarzı, belli bir zaman aralığından sonra hükümete, toplumun da öyle yönetilebileceğine dair bir fikir verdi” diye konuştu.
Belirsizlik politikası
Devletin İmralı Cezaevi’nde belirsizlik politikasını sürdürmesiyle, Kürtlerin de belirsiz ve statüsüz bırakılmak istendiğini söyleyen Erol, “Belirsizlik halinin kuşkusuz ilk derecede muhatabı Sayın Öcalan. Avukatlarıyla yaptığı kimi görüşmelerde, orada bulunduğu koşulları çeşitli biçimlerde ifade ediyordu. Ama en çarpıcı ifade biçimlerinden biri, ‘Ben burada dar bir koridordayım’ idi. Sıkıştırılmış bir koridorda ne sağa ne sola dönebiliyorum biçiminde kendini ifade etmesi önemliydi. İmralı’da bu belirsizlikte tutma hali, Sayın Öcalan’dan başlayan, fakat devamla Türkiye’nin siyaseten Kürtlere biçtiği bir statü ve tutma haline dönüştüğünü düşünüyorum. Bugün artık sadece Türkiye’deki Kürtlerle sınırlı değil, Ortadoğu genelindeki Kürtlere dair böylesi bir belirsizlik halinde tutma siyasetinin geliştirildiğini görebiliyoruz” ifadelerini kullandı.
Öcalan’ın çözümdeki rolü
Erol, Abdullah Öcalan’ın “dar koridor” içerisinde Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözümü için ciddi çaba içerisinde olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Bu özellikle Türkiye şartlarında son 10 yılda Sayın Öcalan’ın Türkiye’de Kürt sorununun çözümündeki gücü ve rolü iyice belirginleşmiş, açığa çıkmıştı. İmralı’ya geldiği günden beri ısrarla ve net bir biçimde Kürt sorununun diyalogla çözme yönünde devleti görüşme sürecine ve diyaloğa davet eden bir tutum içerisindeydi. Kendi pozisyonu bu anlamada netleştirmişti.”
İmralı zaman makinası
Türkiye’nin geleceğinde Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin doğrudan etkili olduğuna işaret eden Erol, “Yarın Türkiye’de hangi şartlarda yaşayabileceğinizi görmek istiyorsanız, bugün İmralı’ya bakmanızı öneririm. Bir nevi zaman makinası gibidir. Önceden geleceğinizi gösterir. Çünkü biz bunu biliyoruz, bundan 10 yıl önce sadece İmralı’da uygulanan uygulama, peyderpey yaşama geçti. Böylesi bir devlet aklı var, böylesi bir devlet hafızası var. Dolayısıyla bu ülkede demokratik şartlarda yaşamak isteyen her insan, aydın, yazar, sanatçı ve hukukçu, etnik kimliğine, dini inancına bağlı olmaksızın bu gerçekliği görmeli ” diye belirtti.
Haber: Selman Güzelyüz – Hakan Yalçın-MA