İktidar halihazırdaki yasalar yetmezmiş gibi yeni yasaklarla, gazeteciler, aydınlar ve muhalif olan herkesi susturma ve bastırma peşinde. Durum öyle bir hal aldı ki kişiler hedef gösteriliyor, tüm muhalif kesim baskı altında tutulmaya çalışılıyor. Kimse eleştirmesin, yorum yapmasın isteniyor. Son örnekte de görüldüğü gibi, bilim insanı, Adli Tıp uzmanı ve TTB başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ve gazeteciler; Mezopotamya Ajansı Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever, muhabirleri Deniz Nazlım, Selman Güzelyüz, Berivan Altan, Hakan Yalçın, Emrullah Acar ve Ceylan Şahinli; JINNEWS muhabirleri Habibe Eren ve Öznur Değer tutuklandı. 9 arkadaşıyla aynı tarihlerde Diyarbakır’da gözaltına alınan JINNEWS muhabiri Derya Ren de kesinleşmiş cezası olduğu gerekçesi ile tutuklandı.
Bu tür uygulamalar günlük yaşamın bir parçası haline geldi..
Tutuklamalar geride kalanlara gözdağı verme, susturma ve sindirme amaçlıdır.
Her baskıcı dönemde gerçekler ortaya çıkmasın diye ilk etapta basın özgürlüğü yok edilmeye çalışılır. Buna karşılık kendi yandaş medyasını oluşturup devreye sokar. İşte daha önce oluşturdukları Demirören medya grubunun kredi borçlarını ödesin diye inşaat izni olmayan orman arazisinin imara açılması bunun son örneği.
Medyanın geri kalan büyük bölümü ince ayarlarla siyasal iktidara biat edip teslim olmuş, emre amade durumdadır. Medyanın, bu çadır tiyatrosunda, kendisine biçilen rol tastamam budur.
Kasıtlı yanlış bilgi üreterek, olanları abartarak, bilgi kirliliği yaratarak halkı yanlış yola kanalize etmek üzere dezenformasyon uygular. Kaynaklarda açık seçik belirtilmiştir. Bazı gerçek bilgileri ve gözlemleri yanlış yorumlar ve yalanlarla karıştırmak veya bazı gerçek bilginin sadece bir kısmını vererek yanlış yorumlarla bilgiyi dağıtmak, yaygın dezenformasyon taktiklerindendir. Eğer hedef kitle bu tip kontrolden etkilenebilecekse uygulanan diğer bir teknik, gerçeklerin gizlenmesi veya sansürlemedir.
İletişim profesörü Van Dijk, medyanın bu konulardaki işleyiş biçimini şöyle tanımlar:
“Birçok iktidar sahibinin (ve konuşmalarının) haber medyasında monoton bir şekilde yer aldığını ve böylece iktidarlarının daha da onaylanabileceğini ve meşrulaştırılabileceğini vurgular. Seçmeci kaynak kullanımı, tekdüze haber temposu ve haber başlığının seçimi yoluyla haber medyası hangi haber aktörlerinin kamuya yeniden sunulacağına, onlar hakkında neler söyleneceğine karar verir.”
Hal böyleyken, yani yargı siyasetten, medya yargıdan, kimi gazeteciler güç odaklarından bağımsız değilken gerçekleri yazmaya çalışan özgür basını ağır cezalara çarptırarak seslerini kısmaya çalışan yine bu yöntemdir. Yani ‘bilgi kirliliği’ yalan, yanlış bilgi verenlere ses çıkarılmazken gerçeği bulmaya ve ortaya çıkarmaya çalışanlara anında müdahale ediliyor; cezalar veriliyor, hapislere atılıyor.
Türkiye’de gerçek anlamda demokratikleşme süreci yaşamamış iktidar ve ona bağlı devletin tüm aygıtları, yurttaşlık bilincinin yerleşmesini engellemekte ve medyanın kamu hizmeti görevini gözardı etmesine neden olmaktadır. Bu bilinen bir olgu. Bir de gazeteci olarak kişinin kendinden gelen zaaflar vardır. Her meslekte olduğu gibi gazetecilikte de temel koşul mesleki etiktir. Burada söz konusu olan etik anlayışı da doğruluk, nesnellik ve bağımsızlık üzerine kuruludur.
Unutmamamız gereken bir gerçek var ki, o da her şeyin bize sunulandan ibaret olmadığı gerçeğidir.
Evet, az gibi görünse de basın ahlakını kendine terbiye edinmiş, tüm baskı ve engellemelere rağmen kalemini satmayan, özgür kalma uğruna direnen ve her seferinde olduğu gibi tutuklanan arkadaşlarının ardından susmayan ve ‘Özgür basın baş eğmez’ diyen gazeteciler var.