Özel savaşın yoğun hedef aldığı kesimlerin başında kadınlar ve gençler geliyor. Bunun asıl sebebi ise toplumsallığı oluşturan, topluma yön veren dinamik gücün bu kesimler olmasıdır
Berfin Erdemir*
Özel savaş topluma, toplumun kazanımlarına ve toplumu ayakta tutan ahlaki etik-estetik değerlere karşı başlatılmış sistemli bir savaştır. Bu savaşla amaçlanan, çeşitli yöntemlerle bireyleri iradesizleştirerek ve yalnızlaştırarak düşürmek, bu sayede toplum zihnini teslim almaktır. Bireylerin zihin ve vicdanına kadar bütün bir sistemi ilmek ilmek örerek yasalarını, ölçülerini bireylere kabul ettirerek, yaşattırmak ve sonucunda farkında olmadan özel savaşa hizmet eden bireyler yetiştirmektir. Bunu yaparken de yöneldiği bireye zaaflarına göre yöntemlerini çeşitlendirerek ve bukalemun gibi renkten renge girmektedir.
Özel savaşın yoğun hedef aldığı kesimlerin başında kadınlar ve gençler geliyor. Bunun asıl sebebi ise toplumsallığı oluşturan, topluma yön veren dinamik gücün bu kesimler olmasıdır. Kadınlar saldırılara, özel savaş politikalarına, cins kimliğinin yaşamın her alanında bir zayıflık olarak gösterilmesine karşı öz savunma ve doğal toplumun ahlaki değerlerini yaşatma çabası içerisinde olur. Bu yönüyle kadınlar, kapitalist düzenin korkulu rüyası olmuştur. Dolayısıyla, toplumsal değerlerin, dilin, kültürün taşıyıcısı olan kadını meta haline getirmek, yaşam alanlarından koparmak ve eve sıkıştırmak en büyük amaçlarıdır. Ayrıca, yine günümüzün ağır toplumsal sorunlarının kaynaklarından bir tanesi; bilim, sanat, felsefe ve din alanlarında yapılan kadın tanımları ve buna dayalı uygulanmak istenen yaşam alanlarıdır. Bu kabul edilemez tanımların kitap, belgesel ve reklamlarla yaygınlaştırılması özel savaşın bir başka boyutudur. Bu yönüyle, yaratılan atmosferle, kadının sokakta, mahallede, hatta kendi evinde dahil güvende olmadığını sürekli bir tehdit altında olduğu ve bütün saldırılara karşı yalnız olduğu duygusu empoze edilmektedir. Kürdistan’da ise bu atmosfer, özel savaş eğitimli uzman çavuş, asker ve polisler eliyle yapılmaktadır. Kürt kadınlar, aşk ve evlilik adı altında kandırılarak yoz yaşama itilmektedir. Yine bu özel savaş elemanlarına karşı da kadınların yalnız olduğu, yaşanılan taciz-tecavüz kaçırılma olaylarında, cezasızlık politikasının uygulandığı görülmektedir. Bunun birçok örneğini Kürdistan’da görmeye devam ediyoruz. Batman’da İpek Er’in intihar etmesine şahit olduk. İşgalci sömürge çavuşu İpek’e, ‘Sahipsizsin, kimse sana inanmaz’ diyerek, katline ferman verdi. Bir başka örnek de özel savaş elemanı bir üniformalı tarafından kandırılan Gülistan Doku’nun Dersim’de kaybettirilmesidir. Kuşkusuz yoğunlaştırılmış bu saldırıların asıl sebebi, Kürt Hareketi’nin geliştirdiği kadın tanımı ve kadının öz gücüne duyulan korkudur. Biliyorlar ki, kadın kimliğinin taşıdığı değerler ve anlam potansiyeli süreklileşen bir yaşam tarzına kavuştuğunda, kadınların sadece kendi kimliğini değil, bütün insanlığı kurtuluşa erdirecek güçleri vardır.
Özel savaşın temel hedefi gençleri çökermektir. Bu yönüyle, özel savaşın çeşitli yöntemleriyle gençliğin değiştirme dönüştürme gücünü kontrol altına almak istenmektedir. Özellikle yoğunlaştığı konular ise uyuşturucu kullanımı, cinsel saldırı ve eğitim sistemidir. Devlet eliyle Kürdistan’a girişi sağlanan, devletin özel savaş elemanları tarafından mahalle mahalle, sokak sokak dağıtımı yapılan uyuşturucu kolaylıkla bulunup alınabilmektedir. Devlet bu noktada, toplumsal sorunlardan bihaber, sanat, bilim ve felsefe üretemeyen, tamamıyla karanlığa terk edilmiş, tükenmiş zihinler yaratmayı hedeflemektedir. Bu sayede de gençleri, toplumun ve sistemin değiştirilemeyeceğine inandırmak istemektedir. Toplumun ve gençlerin bilinçaltına bu mesajı sürekli vermektedir.
Öğrenci gençliğine empoze ettirilen ‘Okursanız geleceğiniz garanti olur, kendinizi kurtarırsınız’ gibi liberal söylemlerin temelinde de derinleştirilmiş özel savaş politikaları barınmaktadır. Okullarda uygulanan eğitim süreci boyunca bilimsel bir eğitim verilmemekle birlikte, okul sonrasında ise bu eğitimden geçmiş kişiler sistemin çarklarına dahil edilmektedir. Eğitimin bütün kademelerinde, öğrencilere boyun eğme öğretilir ve kapitalist sistemin çıkarlarını koruma duygusu aşılanır. Eğitimde yapılan müfredat değişiklikleri ve eğitime yönlendirme kampanyalarının asıl amacı, özgür olan her zihne nüfuz etmektir. Sorgulayan kuşakların önü bu yöntemlerle kesilir ve bu senaryoda devlet hegemonyasını sağlamlaştırır. Kürdistan’da ise devlet okulları bir asimilasyon aracı haline getirilmiştir. Kürdistan’ın tüm olanakları sömürü çarkına dahil edilmiş, Kürt gençleri verimli Kürdistan topraklarında açlığa ve yoksulluğa itilmiştir. Bir Kürdün sisteme dahil olması için devlet bütün kaynaklarını Kürtlerin aleyhine kullanmıştır. İzlenen bütün bu politikalar da diploma sahibi olmanın, toplumsal değer için bir ölçü olmasına yol açmıştır. Çarpık eğitim sistemi ve özel savaş politikalarıyla, toplumsal sınıflar arasındaki bölünmeler daha da kesinleşmiş, sözde kurtuluşu sağlayacak eğitim, toplumu büyük bir çıkmaza sürüklemiştir.
Eğitimle adeta gençliğin dinamik enerjisi ve zihni çalınmıştır. Türk Eğitim Sistemi, ‘Milli’ eğitim politikalarıyla ırkçı, hastalıklı kişilikler yaratılmakta ve bu kişiler iktidarı güçlendirmek, sağlama almak için kullanılmaktadır. Hiçbir araştırma ve üretimin olmadığı, bilim, sanat üreten insanların can güvenliğinin olmadığı bu şartlarda her dönem müfredat değişikliği yapılması da derslerde verilen bilgilerin gerçeklik, doğruluk payının olmadığının göstergesidir. İnsanların tarih bilincini köreltmek üzere basılan yalan-yanlış tarih kitaplarında, uygarlık tarihine yön vermiş kadim halkların kültürleri, inançları karartılmakta, yapılan bütün faydalı keşifler, egemen ulus diye tabir edilen ‘Türklüğe’ mâl edilerek, bırakın güncel olaylar üzerinden politika yürütmeyi, hiç çekinmeden yaşanmış, belgelenmiş tarihi olaylar değiştirilerek psikolojik savaş aracı haline getirilmektedir.
Yürütülen politikaların bu kadar derin düşünülmesi, kalıcı bir zemin yaratma ve sürekli olarak farklı yöntemler geliştirme ihtiyacı duymaları, tabi ki tesadüf değildir. Çünkü bu kadar saldırı, asimilasyon ve kültürel soykırım politikalarına baş eğmeyen, kökleri toplumsal yaşama ve toplumsal yaşamın gerekliliklerine sıkı sıkıya bağlı bir Kürt halkı gerçekliği ve bu yolda kimliğini ve halkının özgürlüğü için canını vermekten geri durmayan yürekli gençleri vardır. Biz de halkımıza, tarihimize karşı duyduğumuz büyük sorumluluk bilinci ile topraklarımız üzerinde yürütülen bu kirli oyunlara müsaade etmeyecek, özel savaşın etki ettiği her alanda toplumsal duyarlılığı geliştirecek, sirayet ettiği her zihinde değişimi yaratacak, ideolojik kimlik kazandıracağız. Çünkü ideolojik kimliğimiz ne ise o kimliğin ne kadar bilincindeysek, öyle de bir yaşam tarzımız ve temsiliyet bilincimiz oluşur. Bu bilinci geliştirecek olan şey ise sistemin, yaşamın her alanında dayattığı liberalizm düşüncesinden ve liberalizmin yarattığı yaşam biçiminden kurtulmak olacaktır. Liberalizm öyle dışımızda gelişen masum bir olgu değildir. Çıkarcı ve faydacıdır. Çarkını halkın emeği üzerinden döndüren sürekli bir tüketim halinden beslenen ve burjuvaziyi besleyerek, sınıflar arası hatları keskinleştiren, kapitalizmin de besleyicisi can simidi konumundadır. Kazanımlarımızı korumak ve özel savaşa geçit vermemek için insanlığın özüne ters olan kapitalist moderniteden zihinlerimizi bu yaşam biçimlerinden arındırmalıyız. Sürekli bir kaos ortamı yaratan sisteme karşı alternatifimizi, yaşanan tarihin bilinci ile geçmişi bugünü çözümleyerek geliştirmeliyiz. Bireyci, yüzeysel ve uzun süreli çözüm geliştirmeyen yaklaşımlara karşı örgütlülüğümüzü oluşturmalıyız. Örgütlülüğün gelişmesi bütün kirli politikalara karşı topyekûn bir mücadele zemini sağlayacaktır. Bu da toplumun yaşanan sıkıntılar karşısında bireyci, yüzeysel çözümler yerine olayları bir bütün olarak ele almayı bilen ve öz savunma geliştirebilen toplumu yaratacaktır. Öz savunma geliştirebilecek duruma gelmemiz ise ancak anlama, hisse dayanan mücadelemizin haklılığını, meşruiyetini açığa çıkaran Demokratik Ulus ideolojisine, yapılan yeni yaşam tanımına bağlılığımız ve içi boşaltılan anlamları üzerinde oynanan, kültürel, tarihsel gerçeklikleri olan her bir kelimenin yeni yaşama paralel bir tanımın geliştirilmesi ile mümkün olacaktır. Yapılan her doğru tanım, zihni sistem tarafından tutsak edilen kişiliği hakikate ulaştıracak, hakikat ise özgürlük ve güzelliğe götürecektir. Ruhu güzelleşen her kişilik de ölüm, yıkım ve talan üzerine kurulu olan sistemin korkulu rüyası olacaktır. Özgürleşen, güzelleşen irade ve zihniyet teslim alınamaz ve hiçbir güç onu hakikate giden yoldan koparamaz.
*HDP Gençlik Meclisi Üyesi