Türkiye’nin güvenlik yapılanmasında önemli bir yer tutan, Ecevit’in bile sonradan öğrendiği Özel Harekâtçılar bugünlerde tekrar gündeme geldi. İlk önce Devlet Bahçeli’nin ziyareti sırasında elini öpen Özel Harekât komiseri, sonra da Iğdır Belediyesi kayyum döneminde bankamatik işçilerinin çıkartılması ile ilgili. Bahçeli’nin elini öpen rütbeli siyaseten de hangi partiden olduğunu belirtmiş oldu. Tabii ki ülkede nasıl cumhurbaşkanı 85 milyonun cumhurbaşkanı olmazsa, komiser de belli bir partinin temsilcisi olur. Özel Harekâtçıların özellikle de kirli savaş döneminde Kürdistan’da nasıl suçlar işlediklerine ve neler yaptıklarına Kürt halkı yakından tanık olmuştur. MHP bıyıklı, uzun pardösülü ve elinde otomatik silahla sivil insanlara korku salan, köy yakmalarında yer alan, insan kaybetmekte ün salan bir yapılanmanın amacı “bize görev verin hazırız” el öpmesiydi. Bu iktidarın bulunduğu yerde kalması için her şeyi yapacaklar anlamına da gelir.
Iğdır olayı ise, Emniyet müdürünün Iğdır Belediyesi’nin önünde toplanan, kayyum döneminde işe alınan bankamatik işçilerine yaptığı ziyaret. DEM Parti’nin kazandığı belediyenin bu işçileri çıkartması hükümetin kamu tasarrufu politikasına da uygun bir işlem değil mi? Iğdır emniyet müdürünün “size karşı dışarıdan gelecek her türlü baskı emniyet kuvvetleri tarafından bertaraf edilecektir” diyerek bankamatikçilere destek vermesi ayrı bir konu. Haksız yere işten atılan KHK’lı insanların hakkını savunmayanlar işçi haklarının koruyucusu oldu. Önce haksız yere işten atılanların korunması gerekmez mi? Oysa demokratik bir ülkede Vali ve Emniyet Müdürü tarafsız davranmak zorundadır. Böyle bir protesto eylemini muhalefet gerçekleştirseydi güvenlik güçlerinin tavrını farklı bir şekilde yaşardık, yaşadık da.
Yaz sıcaklıklarıyla birlikte yangınlar bir taraftan doğanın dengesini bozarken, insanlara maddi ve manevi kayıplar yaşatırken diğer taraftan insan eliyle doğa tahribatı da yaşanıyor. Hemen hemen bütün şehirlerin dağlık ve tarım alanlarında petrol ve maden araştırmaları yapılıyor. Özellikle de dağlık bölgelerde ağaç kıyımı son hızıyla devam ediyor. Doğa talanından dolayı iş imkânlarının kısıtlanması nedeniyle insanlar göç etmek mecburiyetinde kalıyorlar. 90’lı yıllarda köyleri boşaltılan insanlar mecburiyetten her türlü zorluğa rağmen yerlerini bırakarak şehirlere göç ettiler. Hükümetin bugünkü politikaları gereğince ziraat ve hayvancılıkla uğraşan insanlar da zor durumda bırakılarak göç ettiriliyor. Göç etmekle kalsalar iyi, ayrıca gittikleri yerde “ötekileştirme” nedeniyle işsizlik ve şiddete de maruz kalıyorlar. Petrol ve maden ile insanlara zenginleşeceğiz algısı yaratılarak “yandaş zenginlerin” cepleri daha fazla dolarken, halk daha da fakirleşiyor. Bu düzenin bitmesi için iktidarın gitmesi, en azından %65’in dileği. Huzurlu bir toplumun oluşması için sağlanması gereken en önemli nedenlerinden biri toprağa bağlılıktır. Toprak zengini bir ülke olduğumuz halde toprak ürünü fakiri olarak yaşamamız içler acısı ve kabul edilemez.
Bu hafta sonu Dersim’de festival var. 22.’si gerçekleştirilecek festivalin büyük bir halk kitlesi tarafından izlenmesi bekleniyor. Siyasetçiler, sanatçılar ile coşkulu bir festival bizleri bekliyor. Dersim zaten havası ve doğası ile çok önemli bir şehir. Şu gerçeği de unutmamak gerekir, tarihini de iyi bilmek çok önemlidir. Ayrıca son zamanlarda maden ocaklarının, HES’lerin açılması ve siyanürlü altın arayışı Dersim’e çok büyük zarar vermektedir. Doğa harikası olan bu güzel yerleşim yerini ziyarete gelenler de çok hunharca kullanmakta ve çok kirletmektedir. Burada yaşayan halkın en büyük şikâyetlerinden biri kendi yaşam alanlarına yapılan saygısızlıklardır. Her zaman gidilen yerin doğasına, insanına, tarih, kültür ve inancına saygı duymak ve itinayla yaklaşmak gereklidir. Umarız buraya ziyarete gelenler daha itinalı bir davranış içinde olurlar. Bu konuda herkese büyük görevler düşüyor.