“İşte burada oturuyorsun. Ne çok kan döküldü, sen orada oturabilesin diye.”
Bertolt Brecht
HDP-DEM Parti Mayıs 2023 seçimleri sonrasında birçok merkezde eleştirel-öz eleştirel temelde kimi tartışmalar başlatmıştı. Bu tartışmalara “öze dönüş” mottosu damgasını vurmuştu. Mart 2024 seçim sonuçlarına bakıldığında yapılan tartışmaların kazanımlara dönüşerek büyük oranda amacına ulaştığı söylenebilir. Tüm eksikliklerine rağmen öze dönüşe giden ve tıkanan damarlar açılmış, demokratik siyasetin hacmi genişlemiştir. Zamanın ruhu, öze dönüş ilkesiyle buluşarak somut bir zafere dönüşürken her türlü baskıya rağmen Parti, siyaset arenasında bir kez daha kritik bir konum elde etmiştir. Kürt halkı ise zamanın ruhuna istikrarlı bir şekilde ayak uydurarak politik bir esneklikle gelecek siyasetinin kurucu öznesi olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.
Politik gelecek
Öz’deki potansiyel enerjiyi açığa çıkaran Mart 2024 seçimlerinin kazanımları, gelecek siyaseti açısından tarihsel bir sıçramayı besleyebilir. Bu yönüyle kazanımları korumak ve büyütmek, parti için ahlaki ve politik bir sorumluluk halini almıştır. Şu hatırlatmayı yapmakta fayda var: Öze dönüş direnişin kendisi gibi sihirli bir değnek değildi; tam aksine partinin yeni yaşam arayışında somutlaşan insan iradesi, emeği, kararlılığı, aklı ve inadının sorgulayıcı temelde hakikate ulaşma çabasıydı. Parti ve partililer bugün bu çabayı alınan mesafe doğrultusunda geleceğe aktarma sorumluluğuyla karşı karşıyadır.
Bu yazıda olası tartışmalara katkı sunmak amacıyla öze dönüşün düğüm noktaları olabilecek üç aşamalı öneri setine dikkat çekmeyi deneyeceğiz. Bu önerilerin birincisi sorumluluğun inşası, ikincisi itibarın inşası, üçüncüsü ise meşruiyet kırımına son vermektir.
Sorumluluğun inşası
Öz’e dönüşün kazanımlarının korunması ve büyütülmesi, yaşamın her alanında güçlü bir sorumluluk bilinciyle hareket etmeyi gerektiriyor. Zira son zamanlarda yapılan eleştirilerde açığa çıktığı gibi sorumluluk ilkesinin fazlasıyla aşındığı gözlemlenmektedir. Bu aşınmanın en riskli yanı katılımcı-inşacı bir kimliğe sahip olan Kürt halkının esas kimliğinden uzaklaşarak seçmen kimliğine sıkışmasıdır. Bu bakımdan sorumluluk ilkesinin yeniden inşası, Kürt halkını esas rolüne davet eden çağrı ile güncellenebilir. Bunun için politik öncülük şarttır.
Bunun yanı sıra popülizme mesafeli duran, kentin ve toplumun ihtiyaçları doğrultusunda hareket eden bir yerel yönetim anlayışı; iç ve dış gelişmeler doğrultusunda kurucu rolüne denk düşen bir toplumcu genel siyaset pratiği sorumluluk bilincinin en önemli halkası olabilir.
İtibarın inşası
Devlet bu dönemde partinin kimliği üzerinden Kürt halkının politik, ekonomik ve kültürel itibarını ayaklar altına almaya, temsiliyet düzeyinde politik kırıma uğratmaya çalıştı. Bu bakımdan önümüzdeki dönemde hem Kürt halkı hem de parti için yaşamın her alanında pratikleşmesi gereken asıl hedeflerden biri de itibarın inşasıdır.
İtibar, sorumluluk ilkesinde olduğu gibi, öncelikle parti içinde yani evin içinde inşa edilmeli. Bir mahalle temsilcisinden tutalım eş genel başkanlara kadar partinin karşılıklı saygı ve itibar inşasına ihtiyacı var. Hiçbir partili ne partiyi ve partiliyi ne de kendisini sıradanlaştırmamalı. Kendine değer veren değer görür. Kendine saygısı olan saygıyı hak eder. Hiçbir kazanım kimseyi şımartmamalı. Her şeye tenezzül etmeyen genel bir duruşa ihtiyaç var. Mütevaziliğini kaybetmeden meselelere bütüncül bakan, sağduyulu, güven veren parti kişiliği birçok sorunun çözümünü kolaylaştıracaktır. İrade, emek ve sorumluluk ile inşa edilen itibarı hiçbir güç yıkamaz. Tüm bunlar sadece DEM Parti için değil tüm Kürdi siyaset ve Kürt halkı için de geçerlidir.
Meşruiyet kırımı
Türkiye hapishaneleri 2000’li yılların başına kadar PKK’lilerle doluydu; ancak bugün herkesin gözü önünde demokratik siyaset yapan, kamuoyuna mal olmuş DEM geleneğinden gelen parti eş genel başkanları, milletvekilleri, belediye başkanları, parti yöneticileri ile doldurulmuştur. Bu uygulamaların hedefi iki binli yıllardan sonra özellikle TMK’nın çıkarılması ile birlikte Kürt siyasetini meşruiyet kırımına uğratmaktı.
Meşruiyet kırımı demokratik zeminde büyüyen Kürt siyasetini etkisiz kılmak için yasaların manipüle edilerek demokratik siyaset kadrolarının hapishanelere kapatılmasını, parti kapılarının mühürlenmesini içeren konseptin stratejik planlamasıdır. Acımasız ve mantık dışı niteliğiyle Kürt-Türk ilişkilerine de en çok zarar veren bu plan, devletin güvenlikçi yorumundan referansını almaktadır. Yasa yoluyla Kürt meşruluğunun altını oymayı murat eden bu güvenlikçi yorum, günün sonunda yasayı laçkalaştırmasına ve ülkeyi çadır devletine çevirmiş olmasına rağmen bir türlü bu tehlikeli gidişatın farkına varılamamaktadır.
Devlet elitleri bu tehlikeli gidişat ile ne kadar yüzleşir bilemeyiz ama meşruiyet kırımının Kürtler açısından bedeli ağır olsa da kazanımları büyük olacaktır. Meşru ve demokratik zeminde siyaset yapan Kürtlere karşı uygulanan hukukun Kürt halkının bedeninde açtığı yara, tıpkı 2004’te DEP milletvekillerinin özgürleşme dalgasında olduğu gibi büyük kazanımlarla onarılacaktır. Yasanın soğuk bir balyoz gibi Kürt meşruiyetine indirildiği her yerin bahara dönüşmesi ile adil olmayan bu eşiğin aşılması her zamankinden daha yakındır.
Bazı Kürtleri şiddet araçlarıyla yasanın dışına iterek, bazılarını da yasanın şiddetiyle baskı altına alan hukuk son kertede duvara dayanmıştır. Bu hukuk düzeltilmeli ve barış hukuku ile yeniden yapılandırılmalı. Şiddet hukukunun barış hukuku ile ikame edilmesi, iktidarın, devletin ve Kürdün acısını hissetmeyen kesimlerin merhametine bırakılacak bir iş değildir. Bu sorun doğru bir mücadele hattı ile ve bu hatla uyumlu kararlı bir siyaset ile aşılabilir. Bu bağlamda Parti önümüzdeki dönem iktidarın hapishanelerde alıkoyduğu on binlerce Kürt kadın ve erkek siyasetçinin özgürlüğü için mücadele ve müzakere programını cesur ve yaratıcı bir şekilde güncelleyerek sürdürebilir. Devletin zindan siyasetine karşı özgürlükçü ve meşru demokratik alanlar açan siyaseti önüne koyabilir. Zira Türkiye toplumunun zindanlara alışmayan bir siyasete, zindanlarla anılmayan bir ülkeye ihtiyacı var.
Sonuç olarak; Öze dönüşün zaferi, kendine dönmekle, kendine değer vermekle ve kendi olana itibar katan siyasal bilinçle korunabilir ve büyüyebilir. Bu saatten sonra önemli olan artık özü koruyarak kazanımları büyütmek ve yönetmektir. Şimdi kolektif bir tarz ile sorumluluk üstlenerek demokratik toplumu inşa etme zamanıdır.