Akademisyen Sibel Özbudun salgının, on yıllar boyunca kamusal alanı yağmalayan ve sosyal destek sistemlerinin altını oyan neoliberal politikayı açığa çıkaran bir turnusol kâğıdı olduğunu vurguladı
Koronavirüs (Covid-19) salgını ile birlikte birçok ülkede sağlık sistemlerinin çöküşüne neden oldu. Sistem sorgulanmaya başladı. Salgının en çok etkilediği İtalya ve Fransa gibi ülkelerde ise neo faşist-ırkçı çevrelerin yükselmesine yol açtı. Bu ülkelerin aşırı sağcı liderleri pandemi sürecinde yalnız bırakıldıklarını savunarak, Avrupa Birliği’nden çıkma ve kendi içlerinde bir birliğe gitmeyi tartışıyor. Diğer tarafta aralarında Noam Chomsky ve Ertuğrul Kürkçü gibi isimlerin de olduğu sol-sosyalistler ise “İlerici Enternasyonal” adıyla bir araya geldi. Pandemi sonrası dünyanın nasıl şekilleneceği tartışmalarında farklı senaryolar ortaya atılıyor. Salgınla birlikte Avrupa Birliği ülkelerinde yükselen neo-faşizmi ve enternasyonalin imkanlarını akademisyen-yazar Sibel Özbudun Mezopotamya Ajansı’ndan Tolga Güney’e değerlendirdi.
‘AB’de eşitlikçi değil hiyerarşik bir ilişki var’
AB’yi oluşturan ülkelerin eşitlikçi değil, hiyerarşik bir ilişkisi olduğunu belirten Özbudun, “Bir ‘Demir-Çelik Birliği’ girişimi olarak başlayan proje, zamanla neoliberal küreselleşme rüzgârını da arkasına alarak ABD benzeri bir ‘federatif odak’a, bir siyasal birliğe dönüşme çabasına girişmişti. Ancak farklı güçteki ekonomilerin bir araya gelmesi, birleşik bir iktisadi-siyasal kendiliğe yol açamazdı. İlk krizde bileşenlerin dağılacağı belirgindi, nitekim öyle de oldu; Brexit vs. Bugün AB artık içindeki neredeyse herkesin ‘gemisini kurtaran kaptan’ diye haykırdığı, batan bir gemiyi andırıyor” dedi.
‘Korona salgını işin bahanesi oldu’
AB ülkelerindeki neofaşizmin ise salgından çok önceye dayandığını belirten Özbudun, bu yükselişin Yunanistan, İtalya gibi çeper ülkelerde baş gösteren ekonomik kriz ile bağlantılı olduğunu ifade etti. Bu ülkelere aynı zamanda açlık, kıtlık gibi nedenlerden kaynaklı yoğun bir göç olduğuna dikkat çeken Özbudun, bu durumun özellikle emekçi kesimde faşizan siyasetlerin yükselmesine neden olduğunu kaydetti. Korona salgınının işin “bahanesi” olduğunu söyleyen Özbudun, “Pandemi, on yıllar boyunca kamusal alanı yağmalayan, yüz yıllık sınıf mücadelesi kazanımlarını dev şirketlere peşkeş çeken, sosyal destek sistemlerinin altını oyan neoliberal talanın emekçileri, halkları nasıl kemirdiğini açığa çıkaran bir turnusol kâğıdı oldu” diye belirtti. Kapitalizmin kırışık kremi üretmeyi bağıra çağıra gelen küresel salgınlar silsilesine hazırlanmaktan daha karlı bulduğunu belirten Özbudun, salgının önüne geçilmemesini sağlığın metalaştırılması, halk sağlığının inanılmaz ihmali ve yaşlı nüfusun gözden çıkartılmasına bağladı.
‘Gidilecek yolun kitlelerin örgütlü mücadelesi ile belirlenecek’
Salgın sonrası döneme ilişkin yapılan tartışmalar üzerinde durup, bu konuda iki eğilimin ortaya çıktığına dikkat çeken Özbudun, bu eğilimleri “Kovid-19 salgınının kapitalizmin bazı olumsuzluklarının kitleler nezdinde açığa çıkmasında katalizör rolü oynadığı ve kitlelerin bundan böyle daha antikapitalist konumlara kayacağı ya da tam tersine, pandeminin kitleler üzerindeki gözetimin daha yoğunlaştığı, kitlelerin özgürlüğü güvenliğe tercih edeceği daha otoriter, daha tekçi rejimlere yol açacağı” şeklinde özetledi. Her iki olasılığı da gündeme getiren salgının bunda belirleyici olmayacağı görüşündeki Özbudun, gidilecek yolun ancak kitlelerin örgütlü mücadelesi ile belirleneceğini söyledi.
‘Enternasyonal yapılar ‘düşünce kuruluşu’ olmaktan öte gidemiyor’
Enternasyonalin sosyalistler, komünistler için komünist partilerin bir araya gelerek görüş alışverişinde bulundukları, ortak eğilimler saptadıkları bir örgütlenme olduğunu söyleyen Özbudun, bugün adına Enternasyonal diyen yapıların ise ‘düşünce kuruluşu’ olmaktan öte gidemediği eleştirisinde bulundu. Enternasyonalin mümkün ve gerekli olduğunu vurgulayan Özbudun, “Tek ülkede kapitalizmin mümkün olmadığı, kapitalizm yeryüzü ölçeğinde sürekli olarak genleşme, talan edilmedik bir köşe-bucak, sömürülmedik tek bir insan, kaynağa dönüştürülmedik tek bir doğa olayı bırakmama eğilimindeki bir sistem olduğu ölçüde, ona karşı mücadele de uluslararası, ya da küresel olmak zorunda. Ama bunun için ortada hedefte ortaklaşmış, kurumsallaşmış yapıların olması gerek” dedi.
İSTANBUL