İslam inancında takiyye var. Bir Müslüman can ve mal güvenliğini korumak için ona hükmedenin, zulmedenin kuralarına dahil olup, inançlarını kabul ediyormuş gibi görünebilir. Ama tehlike geçtiği ilk anda takiyye terk edilir ve yine İslami esaslara dönülür.
Tabii ki Türkiye bununda özüyle oynadı. Yakından incelenirse Siyasal İslam’ın iddia ettiği üzere takiyyeyi Kemalist rejime karşı değil, aslında Müslümanlara karşı uyguladığı görülecektir. Çünkü takkiye yapıyoruz deyip İslam’ın hükümlerini uygulama sorumluluğundan kaçtılar. Amel esasını terk edip başörtü, sembolik yardımlar, rejim karşıtlığı üzerinden mazlumiyete hak kazandırma gibi sembol ve söylemlerle inançlı insanları etraflarında topladılar. Buradan güç devşirip karşıtlarının ellerindeki iktidar nimetlerine ortak oldular, ele geçirdiler, hüküm sahibi oldular. Zulmünden şikâyet ettiklerinin sistemine sahip oldular ve aynen devam ettirdiler. Üstelik iktidar mekanizmasının tüm nimetlerini kullanarak rant, çıkar, rüşvet, iltimas alanlarının önünü açtılar ve hala takiyye yaptıklarını söylüyorlar. Artık kalpleri ilk kez takiyyeyi uygulayan Ammar b. Yasir gibi, İslam için atmıyor. Lüks, iktidar, para, servet otorite hiyerarşi kalplerini, ruhlarını, inançlarını ele geçirmiş.
AKP bir takiyye iktidarıdır.
90’lı yıllarda ev ev dolaşıp yardım dileyen, para toplayan, evlerde ders verenler laik sistemi işaret edip takiyye yaptıklarını söylüyorlardı. Oysa iç tarafta işler öyle yürümüyordu. Örneğin Yugoslavya’da yaşanan iç savaşta Müslümanlara yardım için toplanan paraların önemli bir bölümünü Erbakan’ın partisi ve kendisi için kullandığı yıllar sonra ifşa oldu.
Hoca böyle ise talebesi ne yapmaz ki, ilk ciddi sınavında hocasının deyimiyle ihanet ederek ayrıldı. Yani AKP’yi kurarak davadan vazgeçti ve sistemle sonuna dek uzlaşmanın yoluna gitti.
Bir yerden bir düğmeye basılmalı ki bütün yollar açıldı. Henüz hiçbir hükmü yokken Amerika Başkanı oğul Bush ile görüştü. Doğan Medya grubu bütün olanaklarıyla destekledi. Tarikatlar etrafında kilitlendi. Yıldızı parlatıldı.
Ekonomik kriz ve Ecevit’in ağır yenilgisinin ardından alternatif olarak ilgi odağı olan Yeni Türkiye Partisi -YTP teşvikçisi Kemal Derviş eliyle bizzat boşa çıkarıldı ve Erdoğan’ın önünde alternatiflerin oluşması da engellenerek yol temizliği yapıldı. Başbakan olması için de Deniz Baykal ayrı bir çaba gösterdi.
Yönetimde iken “hükümetiz ama iktidar değiliz” dedi. İktidar yolları da sonuna kadar açıldı. “Mazlum” dedi siyasal İslamdan, “hak” dedi Kürtlerden, “demokrasi” dedi AB’den Kürtlere, kadınlara, azınlıklara kadar herkesten, “açık ve şeffaf ekonomi” dedi yabancı-yerli sermaye çevreleri, iş ve emek hareketlerinden destek aldı.
Kanunlar çıkardı hazine arazilerini, ormanlık alanlarını, tarım bölgelerini inşaata açtı. İhaleleri tarikatlara bölüştürerek aynı zamanda müteahhit olmalarını sağladı. İslamda ne kadar kabul edilebilir tartışılır ama hiç gündeme getirmeden turizmden gelen dolarlara odaklandı.
İthalatın önündeki engelleri kaldırdı, ülkeye sınırsız mal akışını sağladı, bunun parasını da yine yabancı bankalardan borçlanarak onları sevindirdi. Halkın alım gücünü arttırmak için süresiz ve istikrarlı istihdam, yüksek ücret yerine bankalardan kredi almaları ve borç edinmeleri için engelleri kaldırdı. Yerli ve yabancı bankalarında önünü açarak emekçiyi ömür boyu mengeneye alacak borç sarmalında esir almalarını sağladı.
Kredibilitesi her geçen gün yükseliyor yıldızı parlıyordu. İçerde tarikatlar holdinge dönüşmüştü, yabancı sermaye ticaret ve finansın bütün musluklarını eline geçirmiş, halk aldığı kredileri kendi parası sanıp, oturduğu ev, bindiği araba ile yalancı bir refah kavuşmuştu. Dönemsel sıkıntılar olunca da büyük araziler, lüks siteler, stratejik işletmeler Araplara peşkeş çekilerek sıcak para ile yamandı.
Kore, Japonya, Çin gibi birçok ülke benzeri süreçler yaşadılar. Ama onlar olanakları sanayi, bilim teknoloji için kullandılar. Uzun erimli istihdam, istikrarlı ekonomiyi tercih ettiler.
Şimdi “Devletin malı deniz yemeyen keriz” zihniyetiyle har vurup harman savuran sistemin de bir sınırı olduğu görüldü. İnşaat, turizm, bankacılık, ticaret, tarım bütün noktalarda tıkanma var. Bankalar verdikleri kredileri istiyor.
Araplar para musluklarını kapattı ki ortada değer eden bir şey kalmadı. İnşaat ve turizm sektörü doyuma ulaştı. Artık emekçi çalışacak bir iş bulamıyor. Verimli tarım alanları inşaata açıldığı için üretim ve ürün kapasitesi sınırlı.
Müslümanlar tarikatların çıkar çarkında hayal kırıklığına uğradı. Kürtler beklediklerini bulamadı. AB ekonomik desteğine karşın politik ve ekonomik uyum sürecini göremedi. Toplumsal farklılıklar renklerini kaybettiler, geri çekildiler.
Sistem sürdürülemiyor. Homurdanmalar ve farklı arayışlar güç mücadelelerini arttırdı. Ergenekon, Balyoz, KCK operasyonları, darbe ve karşı darbeler iktidarın yeni yöntemiydi, birine yaslanarak yani türk tipi takiyye yaparak ötekine saldırmak iktidarı sürdürme aracı oldu. Demokratlar, Kürtler, tarikatlar ve şimdi de milliyetçiler ve statükocuların atına binmiş Erdoğan üstelik dizginler de elinde değil ve nereye çekileceği meçhul.