80 askeri darbesi ile Türkiye siyasetinin çehresi tamamen değişti. 24 Ocak Kararları çerçevesinde ekonominin liberalize edilmesinin önündeki engelleri kaldıran bu darbenin siyasi aktörleri de değişti. Parti kurmak, siyasete atılmak isteyen birçok kişi ya veto edildi ya da başka yöntemlerle engellendi. Darbeden rahatsız, sol ve demokrat kesimin etrafında toplanacağı tüm adaylar tasfiye edilirken, bürokrat veya asker kökenli, darbecilerin işbirlikçisi olabilecek, muhalefeti doğrudan darbecilerin denetimine alacak kişiler tercih edildi. Halkçı Parti’nin başına geçen Necdet Calp de böyle bir karakterdi. Neo-liberal siyasetin Türkiye’deki temsilcisi konumunda olan Özal’ın önünü açtı adeta.
“Bürokratların ve parlamenterlerin arpalığı olarak kullanılan, aşırı istihdama yol açan, rüşvet ve iltimasa zemin olan, verimliliği düşük” diye karaladığı kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT) özelleştirip, özel sermaye eliyle daha verimli kılacağını iddia eden Özal yabancılara, parlamenterlere, aşiret ve tarikat liderlerine, sermayedarlara adeta peşkeş çekti. Üstelik kredi ve teşvik verdi. Yine de çoğu işletme zamanla kapanmaktan kurtulamadı. İşçi sınıfının ağır darbeler yediği tarihler Özal zamanıdır. Zonguldak’ta yürüyen işçilerin engellenmesi hâlâ akıllardadır. Orta direği güçlendireceğini söyleyen Özal bu kesimi tamamen eritti. Hayali ihracat teşvik edilerek sermayedarlara para aktarıldı. Benim memurum işini bilir, diyerek rüşvet teşvik edildi. Ekonomi tamamen enflasyona mahkûm edildi. Tarikatlar, cemaatler yaygın olarak bu dönemde ekonomiye ve siyasete entegre edildiler. Eşi, kardeşleri, akrabaları, kızı ve oğullarına özel ihaleler, iltimaslar ile saltanatın ilk temelleri bu dönem atıldı. Kalkınmada turizm, inşaat, tekstile (TİT) dayalı kalkınmayı esas aldı. Ucuz ve kayıt dışı işçilik teşvik edilerek emekçilere darbe vurulurken, sahil kıyıları ve tarım alanlarının talan edilip inşaatlara dönüştürülmesi, tarımın tek tipleştirilmesi ile Türkiye’nin en güçlü olduğu alana darbe vuruldu. “Demirel’i ülkeyi 70 sente muhtaç etti” diyerek suçlayan Özal ülkeyi tamamen İMF’ye teslim etti ve milyar dolarları aşan ilk ciddi dış borçlanmanın önünü açtı. Denk bütçe bittiği gibi oluşturulan örtülü ödenekler ve yeni fonlarla bütçe dışı işlem yapan ayrıcalıklı kurumlar oluşturuldu.
Kürt toplumuna karşı sistematik savaşın temelleri de Özal zamanında atıldı. Güneydoğu Anadolu Projesi -GAP- Kürtleri topraklarından göçertme, müsadere altına alma, coğrafyasını dizginlemeye yönelik bir adımdır. Elektrifikasyon ve ulaşım ağıyla Kürtler kente bağlanırken, her köye okul, cami, televizyon hedef olarak belirlendi. Yoğun ve etkin asimilasyon toplumun tüm gözeneklerine kadar yayıldı. Olağanüstü Hal yasası (OHAL) ve uygulaması, koruculuk, özel tim, mafya ve uyuşturucu organizasyonunun devlet eliyle gerçekleştirilmesi, faili meçhuller ve özel savaş sisteminin inşası Özal döneminin eseridir.
Güney Kürdistan’a ilk saldırılar, KDP ve KYB ile diyalog kurup PKK’ye karşı savaşmalarını sağlayan da Özal’dır. Yine Kürt bölgeleri, Kerkük ve Musul’a kadar olan toprakları ele geçirme hayaliyle Baba Bush’un adeta partneri olan Özal “bir koyup üç alacağız” hesabındaydı.
Daha sonra “Federasyonu da tartışabiliriz” diyerek Kürt sorununda yeni çözüm arayışlarını gündeme getirdi. Kürt hareketi de ilk kez ateşkese giderek sürecin önünü açmak için çaba gösterdi. Ama bu bir oyun muydu? Yoksa savaşta tüm denemelerinin boşa çıkmasından ders çıkarıp samimi bir çözüm arayışı mıydı? Bilinmez. Çünkü halen tartışmalı olan bir ölümle hayata veda etti.
Derin devleti çok iyi tanıyan hatta bir parçası olan Demirel, Özal’ın temelini attığı sistemi daha ileri götürdü. İngiltere merkezli bazı görüşmeler gerçekleştirildi ki, petro-dolar, mafyanın, sermayedarların kayıt dışı ticari birikimleri, devlet yöneticilerinin illegal paralarının toplanıp dünyaya bankalar yoluyla ya da bizzat tefeci usulüyle dağıtıldığı sisteme zemin olan bu ülke finans sermayenin önünün açılması kaydıyla Kürtlere karşı kıyımda, Türkiye’ye destek verilmesini global ölçekte sağladı. Çiller’i ABD’den getirtilerek ekonomi yabancı finans kuruluşlarına teslim edildi. 5 Nisan Ekonomi Kararları ve Gümrük Birliği ile Türkiye’de üretime dayalı sektörler bittiği gibi yabancı finans kuruluşları ekonomiyi tamamen kuşattı. Çiller’e Ağar ve Doğan Güreş eklendi. 4 bin Kürt köyü yakıldı. İnsanlar topraklarını terk etti. Jitem eliyle kanlı cinayetler işlendi. Köylüsünden işverenine, bürokratından sivil toplum üyesine, aydınından öğrencisine kadar on binlerce insan katledildi.
Milliyetçilik ve dincilik desteklendi ve böylece alternatif siyasetlerin oluşmasının önü kesildi. Toplumsal düşünce ve birikim bloke edildi. Her asker ölümü terör karşıtı miting ve yürüyüşe dönüştürüldü. Sorun daha da derinleştirilerek Kürt toplumu üzerinde ağır bir basınç oluşturuldu. Özal’ın federasyon bile tartışılabilir deyişine benzer Çiller de açıklamalar yaptı ama sözü hemen yedirildi. Uygulanan şiddetin mimarlarından Ağar da siyasi lider olarak Kürtler için bir noktadan sonra “ovada siyaset yapsınlar” diyerek farklı bir yolu işaret etti. Ama hiçbiri samimi ve gerçekçi olmadı. Erbakan’ın öğrencisi olmakla birlikte fikriyatıyla Özal’ı model alan, uygulamalarıyla Çiller, Güreş ve Ağar’ı rehber edinen Erdoğan uzun bir iktidar süreci yaşadı. Zikzakları ve nedenleriyle gelecek haftanın analiz ödevi olarak kalsın.