Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehir belediyelerine ani bir kararla kayyum atanması doğal olarak farklı değerlendirmelere yol açtı. Bu konu ile ilgili İçişleri Bakanlığı açıklamasında klasikleşmiş, hatta klişeleşmiş bir ‘terörle ilişkili’ değerlendirmesi yapılırken, başkanlara karşı sürdürülen yargılamalar gerekçe olarak öne çıkarıldı. Yandaş basın da yaşananları bu çerçeveden görerek belediye başkanlıklarının kayyuma devrini ‘büyük operasyon’ olarak duyuruyor okurlarına. “PKK-KCK’ye karşı 29 ilde eşzamanlı operasyon” kapsamında ilk gelen bilgilere göre gözaltına alınanların sayısı 400’ün üzerinde. Şüphesiz ki bu gözaltılar ağırlıklı olarak HDP içinde siyaset yapan isimleri hedef alıyor.
31 Mart seçiminin üzerinden sadece 4,5 ay geçti. AKP’li Cumhurbaşkanı’nın seçim öncesi konuşmalarında “Tekrar seçilirlerse gereğini yapar, görevden alır ve yerlerine yeniden kayyum atarız” tehdidi 19 Ağustos operasyonu ile hayata geçirilmiş oldu.
Öte yandan bu operasyon HDP’nin yeni bir anayasa tartışması için geniş taban arayışlarına girdiği, İmralı mahkumu Abdullah Öcalan’ın siyasi bir çözüm için inisiyatif almaya hazır olduğunu açıkladığı günlere denk gelmesi açısından da değerlendirilmeli. Yerel seçimler sürecinde HDP’nin izlediği strateji iktidarın üç büyük vilayeti kaybetmesinde belirleyici olmuştu. Ana muhalefet partisinin tüm çekingenliğine karşın, HDP’nin koşulsuz desteği, parti yönetiminde olmasa da tabanda ciddi bir takdir buldu. Bu atmosferde anayasa tartışmalarının da daha geniş bir zeminde yapılabileceği ihtimali iktidar çevrelerinde doğal bir kaygıya yol açtı.
Medya kuşatmasının günden güne işlevsizleşmesi, iktidar yandaşı gazetelerin devasa tiraj kaybı, televizyonların reyting göstergeleri, özellikle büyük şehirlerde iktidarın oy kaybına paralel bir seyir izliyor.
Mevcut durumda iktidarı pekiştirmenin en önemli aracı, şiddet ve gerilim politikaları üretmekte aranıyor.
“Ağustos ayında tarihimizin şanlı zaferlerine yeni bir halka ekleyeceğiz” vaadi, borazan kalemler tarafından, “Ağustos zaferler ayıdır” gibi hamasetlerle selamlanırken, uluslararası konjonktür bu işin pek de kolay olmayacağını söyledi. Gerilimi sağlamak yolunda çare olarak Kürdistan illerinde seçilmiş belediye başkanlarını görevden almaya geldi sıra. Ülkede iktidarın bu politikası ile yüreği soğuyacak bölücü milliyetçilerin sayısı hiç de az değil. Onlar ülkenin belli bir bölümünü işgal etmiş olmanın mutluluğu içindeler. O yüzden de Balıkesir, Çanakkale gibi batı illerindeki orman yangınlarına karşı ‘ciğerimiz yanıyor’ diye feryat ederken, örneğin askerlerin Dersim ormanlarında çıkarttığı yangınları göremez, seslerini çıkartamazlar. Dahası, Dersim ormanlarındaki yangınlar karşısında feryat edenler de, bu kez Süryani köyleri ve manastırları çevresinde çıkartılan yangınları görmezden gelirler.
Mevcut faşizan gidişatın bir sonraki adımı ise bellidir. Bu kez başta İstanbul ve Ankara olmak üzere, bir türlü hazmedemediği belediye başkanlıklarına kayyum atamak var sırada. Sonuçta bu belediyelerin muhalefetin eline geçmesi ile yaşanan rant kaybı çok daha büyük.
Bu aşamadan sonra girilecek her seçimin yeni bir hezimet olacağı artık açık bir şekilde görülüyor. O halde yeni strateji, seçim ihtimalini rafa kaldırmak üzere kurgulanmak zorunda. Ama kesin olan şey, bu hamlelerin, AKP’nin çöküşünü önleyemeyeceği.
İktidar, onu temsil eden Cumhurbaşkanı, Türkiye’ye özgü tek adam rejimi, yanı sıra iktidara payanda olan MHP, bu partinin genel başkanı Bahçeli’nin siyasal bekası, hepsi birden kaçınılmaz bir çöküşün eğik düzleminde aşağıya doğru hızla koşmaktalar. Bu koşuda tutunacaklarını sandıkları her dal, kolayca kırılıyor ve düşüşü daha da hızlandırıyor.
Diyarbakır, Van ve Mardin belediyelerinin işgali, çaresizliğin dışavurumundan başka bir şey ifade etmiyor. Kürt siyasi aklı, kurulan tuzaklara düşmemek konusunda ciddi bir deneyime sahip. Bu da kurulan, kurgulanan oyunun akamete uğratılmasını sağlıyor. Hepimiz biliyoruz ki, bu illerde toplumun direnme geleneği ve birikimi, sokakları kolayca dalgalandırabilir. Üstelik sadece belediyeleri gasp edilen kentlerin değil, metropollerin sokakları, mahalleleri de kolayca yangın yerine dönebilir. Şüphesiz ki iktidar bu ihtimali çok istiyor, ama asıl olan oyuna gelmek değil, oyunu bozmak.