Türkiye’de 15 Haziran tarihi Kadir Akın’ın titiz bir araştırma sonucunda “Ermeni devrimci Paramaz” adlı kitabını yayınlamasına kadar 1970 yılındaki büyük işçi kalkışmasıyla anıldı. Akın’ın çalışması tarihe yeni bir not daha düştü.
Türkiye solunun bilmediği, bilmek için bir çaba göstermediği konulardan biri de Türkiye’nin sol tarihi, daha yalın ifade ile Türkiye’de sosyalizmin tarihidir. Başlangıç noktası olarak her zaman bir Türk adının ortaya çıkmasını benimseyen millici devlet aklı ülkenin sosyalist muhalefetini de etkilemiş, Türk soyundan olmayanların öncü rolü bilinçli bir tercihle görmezden gelinmiştir. 15 Haziran 1915’de Beyazıt meydanında kurulan 20 darağacı, İttihat- Terakki Partisinin daha sonra da Mustafa Suphi ve arkadaşlarının Trabzon açıklarında katletmesinin yolunu açacaktı. Türkiye solu 15’lerin trajedisini her fırsatta anarken 20’lerin idamını görmezden, bilmezden gelmeyi tercih etti. Başka bir deyişle Türklük bilinci sosyalizmin en önemli şiarı olan enternasyonalizme üstün gelmişti.
O yüzden de sosyalist ideolojinin turnusol kâğıdı, milliyetçilikten arınma oranıyla yapar ölçümlerini. Bu ölçüme göre ‘sol’un önüne ‘ulusalcı’ sıfatını koyanları ciddiye almak mümkün değildir. Aynen ‘sosyalizm’ in önüne ‘nasyonalizm’i, yani milliyetçiliği koyanları, yani nazileri ciddiye almayacağımız gibi.
Öte yandan 15 Haziran Süryani halkı tarafından 1915 yılında Ermenilerle birlikte katledilişlerinin de simgesel tarihi olarak anılıyor. HDP milletvekili Tuma Çelik bu simgesel günle ilgili yaptığı açıklamada Seyfo’nun, Ermeni soykırımının Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki temel unsurlar olduğunu söyledi. ‘Antiemperyalist kurtuluş savaşı’ tezini reddeden Tuma Çelik, asıl savaşın ve imhanın ülkenin Hristiyan halklarına karşı uygulandığını belirtti. Süryaniler, kendi din adamlarının baskılaması altında bu konuyu çok uzun bir süre sessizlikle karşıladılar. Tarihsel travmalarını sadece ev içlerinde, kendi aralarında sessizce konuşabildiler. 1980 sonrası göç ettikleri Avrupa ülkelerinde din adamlarının baskısından uzakta, siyasi ifade özgürlüğünün bulunduğu demokrasi ortamına kavuştuktan sonra adalet talebini yükselttiler.
1915 soykırımının bir diğer hedefi de Ezidi halkı. Onlar da Türk ve İslam olmamanın bedelini kitlesel can kayıplarının yanı sıra ülkelerini de kaybederek yaşadılar. Sığındıkları Şengal dağında Türkiye’nin vasisi olduğu IŞİD teröristleri tarafından bir kez daha katledilen Ezidiler, bu satırların yazıldığı saatlerde ise TSK savaş uçaklarının bombardımanına uğramaktalar. TRT ifadesiyle ‘teröristlerin inlerini başlarına yıkmak’ üzere düzenlenen operasyonda sadece Şengal’de değil, sivillerin yaşadığı Maxmur kampı ve Kandil dağındaki hedefler de 15 Haziran 2020’nin ilk dakikalarından itibaren yoğun bir hava saldırısının hedefi oldular. Yaşanan can kayıplarına dair sağlıklı bilgi alınamazken, çok sayıda yaralının hastanelere kaldırıldığı haberleri geliyor.
15 Haziran mağdurların hafızasında yeterince yer etmemişken, fail sanki günün simgesel anlamına uygun şekilde hareket etmekte.
Nitekim HDP’nin adalet yürüyüşü öncesinde başta Edirne valiliği olmak üzere, güzergâhtaki şehirlerde giriş- çıkış ve etkinlik yasakları da ardı ardına geliyor. Bazıları bu kısıtlamalar için koronavirüs bahanesine sığınırken, Edirne valisi bu kısıtlamaların HDP yürüyüşüne yönelik karşıt görüşlülerin olası tepkilerini önlemek amacıyla alındığını söyledi. Bu açıklamayı duyunca dedemin köpeğini anımsadım. Eve misafir geleceği zaman dedem köpeği bağlar, kimseye zarar vermesine fırsat bırakmazdı. Bu imkan varken Edirne valisinin şehre giriş- çıkışları engellemesi bir hayli düşündürücü.
Benzer hallerde sıkça tekrarladığımız saptamayla bağlayalım bu haftanın yazısını da. İttihat ve Terakki fırkası 1913 yılında tarihe ‘Babı ali baskını’ olarak geçen bir darbe ile ele geçirdiği iktidarını halen sürdürmekte. Sahnede gördüğümüz figürlerin zaman zaman değişmesi, sahnelenen oyunun da değiştiği anlamına asla gelmiyor.