ÖHD Riha Şube Eşbaşkanı İbrahim Halil Öyke, baroların ve siyasi partilerin tecride karşı girişimde bulunması gerektiğini ifade etti
Uluslararası komployla Türkiye’ye getirilen ve İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 24 yıldır ağır tecrit koşullarında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile aynı cezaevinde bulunan Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’tan 28 aydır haber alınamıyor. Tecride karşı Kürtler başta olmak üzere hukukçular, hak savunucuları ve çeşitli kesimlerden tepkiler yükselmeye devam ediyor.
Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Riha Şubesi Eşbaşkanı İbrahim Halil Öyke, İmralı tecridi ve tecridin Türkiye’nin hukuk sisteminde yarattığı ihlallerini Mezopotamya Ajansı’ndan Mahmut Altıntaş’a değerlendirdi.
‘Mutlak iletişimsizlik söz konusu’
İmralı Cezaevi’nde devam eden tecrit politikasının, Türkiye Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına aykırı olduğunu belirten Öyke, “Hem uluslararası hem de Türkiye’nin kendi iç mevzuatında temel haklar özüne dokunulmadan sınırlandırılabilir denilmekte. Bugün tecrit politikasıyla İmralı Adası’nda mutlak bir iletişimsizlik hali söz konusu. Bu da temel iletişim hakkı, aile ve avukat görüş hakkının özüne dokunulacak şekilde ihlal edildiği anlamına gelmektedir. AİHM’in aile hayatına saygı hakkı çerçevesinde değerlendirdiğimizde, hem aile hem de avukatlarla görüşmeme durumu bu hakkın ihlali anlamına gelmektedir” dedi.
‘Öcalan’ın fikirlerinin duyulmasını istemiyorlar’
Modern hukuk sisteminde İmralı’da devam eden tecridin dünyada benzer bir örneğinin olmadığını kaydeden Öyke, “Zaten tecrit sisteminin kendisi modern hukukun koymuş olduğu kurallara aykırı olduğundan dolayı benzeri söz konusu değil. Sayın Öcalan özelinde uygulanan ve tamamen hukuktan bağımsız genel siyasetin belirlediği bir durum. Çünkü Sayın Öcalan’ın fikirlerinin duyulması istenmiyor. Bu nedenle de tecrit politikası uygulanıyor. Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit, özel savaş stratejisinin bir parçası olarak devam ettirilmekte” ifadelerini kullandı.
‘Hukuk ihlali’
Tecrit uygulamasının başta muhalifler olmak üzere tüm kesimler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanıldığına işaret eden Öyke, tecrit politikasının Türkiye’deki hukuk normlarını da ihlal ettiğinin altını çizdi. Öyke, “İktidar, kendisine aykırı bir sesi bastırarak yok etmeye çalışıyor. En güncel örneği tecridi dile getiren Merdan Yanardağ’ın (TELE1 Genel Yayın Yönetmeni) tutuklanması. Tutuklanmaya tepkiler, ifade özgürlüğünün ihlali boyutunda geldi, ancak tecrit uygulamasının üzerinde de durulması gerekiyor. Bu hukuksuzluğun gündeme getirilerek kaldırılması gerekiyor” diye belirtti.
‘Tecrit İşkenceye evrilmiş durumda’
Tecrit uygulamasının sonlanması için yapılan hukuki girişimlerin sonuç getirmemesine değinen Öyke, “Hukuk rafa kaldırıldığından dolayı hukuken yapılan girişimler sonuç getirmiyor. Tecrit olarak değerlendirdiğimiz durum, bir hukuksuzluk durumudur ve bu durum işkence ve kötü muamele yasağına evrilmiş bir boyutta. Bu durum yıllardır devam ediyor. Buna ses çıkarmak, hukuka inancı olan herkesin gündeme getirmesi ve girişimlerde bulunması gerekiyor. Hukuksuzluğa karşı herkesin ses çıkarması lazım, çünkü hukuk herkese lazım” şeklinde konuştu.
Barolara çağrı
Barolar ve siyasi partilerin tecrit politikasının son bulması için girişimlerde bulunmaları gerektiğini vurgulayan Öyke, tecrit politikasının devam ettiği sürece tüm insan haklarının askıya alınabileceğini belirtti. Öyke, şöyle konuştu: “Hukukun emredici hükümlerine uyulması gerekiliyor. Bu nedenle de hem baroların hem de siyasi partilerin bu hukuksuzluğun son bulması için gündeme getirmeleri ve tepki göstermeleri lazım. Özelikle barolar ve hukuk örgütlerinin tecrit uygulamasını hukuk düzleminde değerlendirip bunun önüne geçmeleri gerekiyor. Tecrit uygulaması devam ettiği sürece kazanılmış insan hakları tehlikeye girer. Yani temel hakların askıya alınabileceği tehlikesini ortaya koymakta, bu nedenle de bu hatadan dönülmesi ve hukukun işlemesi gerekiyor. Aksi takdirde keyfi bir şekilde hakların sınırlandırılmasına neden olacaktır.”
RIHA