Borazan öyle bir ses çıkarmaya başlar ki Kürtlerin kulak kabartacağını zannederek borazana melodi de eklerler. Ama Osmanlı torununun hesaba katmadığı bir gerçek vardır. Kürtler o borazanı çok dinlemiştir
Ziya Güler
Yıllar önce çok değerli bir arkadaşımızın Osmanlı politikalarına ilişkin kısa bir alıntısını okumuştum. Öykü şöyleydi: “Bir Osmanlı paşası Mısır’a götürülmesi gereken atları gemiye yükler ve denize açılır. Gemi hareket ettikten bir süre sonra atlar için yem almadıklarını fark ederler. Gemide ancak birkaç öğünlük yem vardır ve atları bununla Mısır’a kadar götürmek neredeyse imkansız gibidir. Paşa yaverini çağırır ve ona şöyle der. “Kalan yemleri atlara vermeden önce borazanı çal. Her yem verdiğin zaman önce borazanı çal”. Yaver bir şey anlamaz ama emri olduğu gibi yerine getirir. Gemide en fazla beş-altı öğünlük yem var ve her yemden önce borazanı uzun uzun çaldırır… Yem bittikten sonra Paşa’nın yanına gider ve yemin bittiğini söyler.
Paşa, “Tamam, sen her öğün zamanı yine borazanı çal ve gerisine karışma” der. Yaver her öğün borazanı çalar. Atlar yem gelecek umudu ile kulaklarını diker. Ve her borazanda atlar aynı umutla yem beklerler. Paşa borazanla atlara umut vererek Mısır’a kadar atları ulaştırır.” Bu yönteme Osmanlı’da çürütme yöntemi denir.
Şimdi gelelim Osmanlı’nın torunlarının siyaset yöntemlerine.
Yıl 1919 ağustos ayı. Mustafa Kemal Erzurum Kongresi’ne gelir. Kongre kendi delegelerini seçmiş, Mustafa Kemal’e delege sandalyesi kalmamıştır. Birinci meclis mebusu Koçzade Yusuf Ziyâ Bey kendi delegeliğinden istifa ederek yerini Mustafa Kemal’e bırakır. Yusuf Ziyâ ile Mustafa Kemal’in arasındaki bağ elbette Kürt-Türk ilişkisi bağlamında olur. Yusuf Ziyâ daha sonra idam edilecektir.
Aynı yılın eylül ayında Sivas Kongresi olur ve Mustafa Kemal bu kongrede Misak-ı Milli sınırları ve Kürt- Türk kardeşliğinden söz eder. Mustafa Kemal’in bu yaklaşımı Kürtler için milli mücadeleye şüpheye yer bırakmayacak bir katılımla sonuçlanır.
Milli mücadeleye hazırlık tüm hızıyla devam eder ve Mustafa Kemal İznik konuşması ile birliktelik ruhuna tekrar vurgu yaparak, iki halkın bu ülkede asli unsur olarak görülmesi gerektiğini söyler. Bu sese kulak veren Kürtler ‘Ülke’nin dört bir tarafında savaşa katılır. Antep’te, Maraş’ta, Kars’ta, Çanakkale’de tek bir vücut ile savaşılır.
Savaş kazanılır ve arkasından söz verildiği gibi 1921 Anayasası Birinci Meclis’te kabul edilir. Artık borazana ihtiyaç kalmamıştır.
Mustafa Kemal’in savaşı zafer ile taçlandırmasından sonra bir İngiliz projesi olan ulus-devleti oluşturma fikri devreye alınır. (Mustafa Kemal’in bu projeye hayır dediği için Çankaya Köşkü’nde yalnızlığa mahkum edildiği söylenir.) Lozan Antlaşması ile Kürtler ve Misak-ı Milli unutulur. Ülke tek bir ırka dayalı yeni bir sürece sokulur.
Tekleştirme projesi için kapsamlı bir politika hazırlanır. Önce 1924 anayasası hazırlanır ve Kürtlere rağmen anayasa kabul edilir. Tekleştirmenin yasal yolu yapıldıktan sonra Kürtler üzerinde asimilasyon politikaları uygulanmaya başlanır. Bu arada ara sıra borazan sesi de duyulur. Bir yandan ötekileştirme ve asimilasyon politikaları sürerken diğer yandan “Kürt Türk kardeştir “sloganları atılır. Şeyh Said bu duruma itiraz eder ve ayaklanma başlar. Dikkat edilirse Şeyh Said isyanı 1924 Anayasası’ndan hemen sonra olur. Yani Şeyh Said isyanı çokça dile getirildiği gibi bir İngiliz oyunu değil tam aksine İngilizlerin ulus devlet oyununa başkaldırıdır. Devlet Şeyh Said isyanında yer alanların bazıları için borazanı çalar ve içten bir parçalama ile isyanı dağıtır. İsyan resmi tarihe “Kürt ihaneti” olarak geçer.
Şeyh Said isyanından sonra, İngiliz rotalı devlet aklı Türk kimliğini kutsallaştırarak ülkede yaşayan her kesimin ancak Türklere hizmet edebileceğini iddia eder. Yeni kırılan ümmet kimliğinin yerine geçen Türklük yeryüzündeki tüm kutsallıklar ve kahramanlıklar ile boyanır. Artık bir Türk bir dünyaya bedel olduğuna göre içimizdeki Alevi kimliğinin de bir gereği yoktur. Dersim’de birine Kürt ve Alevi olan kadına sarkıntılık görevi verilir ve isyan başlatılır. Böylece İngiliz devlet projesi olan ulus devlet mantığı katliamlar ile yerine getirilmeye çalışılır. Tabii bu projenin tek mağduru Kürtler ve Aleviler değil, Müslümanlar da bu soykırım ve asimilasyon politikasından payını alır.
Ne Kürtler ne Aleviler ne de Müslümanlar bu soykırım ve asimilasyon politikasına karşı boyun eğmez ve mücadele ederler. Kürt tarafında 1978’e kadar bazı isyanlar olduysa da çok ses getirmez. Ama bazı isyanların yeniden oluşmaması için 1961 anayasası yürürlüğe alınır. Borazan yeniden devrededir ancak çok uzun sürmez.
Yıl 1978’e geldiğinde Kürtler zulüm ve işkenceye karşı örgütlenir. Ülkenin her tarafında adeta bir Kürt avı başlamıştır ve Kürtçe konuşmanın cezası para ile ölçülür duruma gelmiştir. Kısacası Kürtler için bıçak kemiğe dayanmıştır. Bundan sonrası ya tam asimilasyon ve soykırım ya da direniş başlayacaktır.
Direnişin ilk yıllarında devlet “kılıç artığı şakiler” olarak adlandırdığı Kürt gençlerini daha sonra terörist olarak yaftalar ve her türlü yanlışın altına bir “terörist” iter. Ülkede öyle bir propaganda yapılır ki Kürt düşmanlığı yapılmasına karşı her türden gayri ahlaki veya yasa dışı olmaya izin verilir. “Terörist” olma, her şey olabilirsin mantığı da tutmaz. Mecburen borazana başvurulur. Önce Kürt kökenli kardeş oluruz. Uzattığımız ele açılım adı altında cevap verilir. Ülke bir anda bayram havasına döner. Ekonomi rahatlar. Dolar bile bir Tl’ye iner. Borazanın hükmü kalmayınca açılım masasına bir tekme vurulur. Aradan çetin bir on yıl geçer. Gençler toprağa düşer, damat silah satar, her şey küçük bir grubun istediği gibidir. Ancak bu da yetmez. Gençler susmaz ve yenilmeyeceklerini (belki yenemeyeceğiz de ama onurlu duracağız derler) tüm NATO’ya ispat eder. İş tekrar başa döner.
Osmanlı torunu bu kez borazanın sesini daha gür çıkarır. Ekim ayının başında bir el sıkışma başlar. Sonrası borazanın ses tonunu giderek artırırlar. Borazan öyle bir ses çıkarmaya başlar ki Kürtlerin kulak kabartacağını zannederek borazana melodi de eklerler. Ama Osmanlı torununun hesaba katmadığı bir gerçek vardır. Kürtler o borazanı çok dinlemiştir. Borazan artık sadece zaman kaybıdır. Olan ülkeye ve geleceğe oluyor…