Bu yazıda Şeyh Said tartışması değil, Edward Said’in “oryantalizm” tezine dayanarak ulu-solculuğu tartışma niyetindeyim. Keza Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkına saygı duyduğum kadar, Kürtlerin kendi tarihlerini kendilerinin yazma hakkına da saygı duyuyorum. Ezen ulusun sosyalistlerinin, ezilen ulusa istikamet göstermek gibi bir görevi olmamasından da öte, kendi tarafındaki egemenlere karşı ezilen ulusun haklarını Eşitlik-Özgürlük-Kardeşlik ekseninde savunma görevi baki.
Batı’nın Doğu’yu görme ve yorumlama şekli olan oryantalizm, tek taraflı ve ön yargılara dayanır. E. Said, “Doğu’nun Batılıların zihninde üretildiğini ve gerçekle alakası olmadığını” söyler. Batı, kendi çıkarlarına uygun bir Doğu bakış açısı oluşturur. “Beyaz Adam” Doğu’yu ilkel ve yönetilmeye muhtaç görür. Beyaz Adam, Doğuluları soykırıma uğratsa bile kesinlikle bu eylem “ilkel Doğuluları” kurtarmak için yapılmıştır. Doğu egzotiktir, eksantriktir, Batı tarafından her gün yeniden keşfedilmek ve sömürgeleştirmek için tanrının Beyaz Adam’a sunduğu “belalı” bir armağandır!
Oryantalist bakış açısı, tam olarak Türkiye koşullarına uymasa da benzer yönleri az değildir. Türkiye’nin Batısından Doğu’ya bakıldığında “feodal, cahil, gerici, bölücü, terörist, dış güçlerin maşası” vb. birçok kötü adlandırma yapılır. “Doğu”, Türk-İslamcı için din ile fethedilecek, Kemalist-seküler için Türkleştirilerek “modernleştirilecek” bir nesnedir. Kürt sorununu ulusal bir mesele olarak ele alınmaz, gericilik, aşiretçilik, “eğitim eksikliği” veya ekonomik geri kalmışlık meselesi olarak görülür. Kürtleri “medenileştirmek, terbiye etmek” adeta Türk egemenleri için bir saplantıdır. “Terbiye etmek için” elbette “gerekli görüldükçe” askeri tedbirler alınmak zarureti ortaya çıkacaktır(!)
Konumuza geri dönelim. SİP-TKP, “Şeyh Said’in Diyarbakır’da bir caddeye adının verilmesinin Cumhuriyetin kazanımlarına karşı gerici bir saldırı olduğu” minvalinde bir açıklama gerçekleştirdi. Diyarbakır Kayyımı’nın, Şeyh Said adını bir caddeye verme nedeninin Kürt tarihine saygı amaçlı olmadığını, asıl amacın din sömürüsü üzerinden Hizbul-Par’a alan açmak olduğunu biliyoruz. Devletlû akıl, Kürt halkının dindar bir halk olduğu tespitiyle, Kürt kimliğinin yerine Müslüman kimliğini öne çıkararak bir yarılma yaratacağını varsayıyor. Şeyh Said’in, Kürt isyanının lideri olduğu için idam edildiğini silikleştirerek “dindar olduğu için” idam edildiği fikrini zerk ediyor. Devletlû zihniyete soldan omuz vermekte beis görmeyen Oryantalist ezen ulus solculuğu “feodalizm-gericilik” lafzı üzerinden bu “plana” dâhil olmaktan geri durmuyor.
Tarihsel materyalist bakış açısı olaylara-olgulara “ilericilik- gericilik” kavramı üzerinden bakmaz. Dinsel, mezhepsel çatışmalar görünümünde meydana gelen olayların ardındaki sınıfsal, ulusal çatışmaları görür. Tarihe “sınıfsal bakma” iddiasında olanlar, TKP Genel Sekreteri Mustafa Suphi ve yoldaşlarının 1921 yılında katledilmeleri ile 1925 ve 1937-38 katliamlarının aynı kadro tarafından ve aynı amaç doğrultusunda gerçekleştirildiğini bilirler. Türk milliyetçiliğinin “SoL kanadı” olma hevesindekiler ise, M. Suphi ve yoldaşlarını kimlerin öldürttüğünü ve öncü kadrosu katledilen TKP yerine sahte TKP’yi kimlerin kurdurduğunu gargaraya getirerek geçiştirirler.
Gericilik-ilericilik tartışması illaki gerekiyorsa eğer Şeyh Said isyanını “Allah’ın lütfu” olarak değerlendiren “ilerici cumhuriyet” elitlerinin, “Takrir-i Sükûn Yasası” ile bütün muhalefeti nasıl susturduklarına, komünist avı başlatmalarına, muhalefeti buldozer gibi ezerek “Tek Adam Rejimi” yarattıklarına da değinmek gerekir. Kürt illerinde toprak reformu yapmak bir yana, yerel işbirlikçileri güçlendirerek bugünkü köy koruculuğuna benzer feodal-militarist gruplar yaratılması bir devlet politikası olagelmiştir. “Kürt bölgesinin bir Valiyle bir sömürge gibi idare edilmesi ve zorunlu iskân yoluyla Türkleştirilmesi”(bugünkü kayyım uygulamasının ilk hali) amacıyla Şark Islahat Planı, İskân Kanunu vb. ırkçı uygulamaların “ilericiliği” tartışmasına girerek zaman kaybetmeye gerek yok sanırım.
Filistin sorununda, HAMAS gibi kökten dinci bir örgütün ulusal kurtuluş mücadelesi verdiğini söyleyen K. Okuyan TKP’si ve TKH’ın, IŞİD ve Selefi çeteler tarafından “laik ve modernist” olduğu için hedef alınan Kürtleri gerici ilan etmesi gayet manidar. Ulu-solcuları Leninist UKKTH ilkesini savunmaya davet etmek anlamsız olabilir ama en azından bebeklerin katledildiği Vartinis katliamının cezasız bırakılmasını gündem etme “ilericiliğini” nafile yere bekliyor insan.