İnsanlık tarihinin buluşma kavşağı olarak anılsa da iki bin yılı aşkın bir süredir önemli ölçüde akışı sekteye uğrayan bir coğrafyadır Ortadoğu. Tarihin başlangıç noktası olarak nitelendirilen Ortadoğu, komşusu olan kara kıtayla aynı kaderi paylaşarak acıların en büyüğünü göğüslüyor ilk günden bugüne değin. İster resmi tarihin envanter yığını arasından, ister gayri resmî tarihin izleklerinden bakalım burada yaşanan tarihi olaylar hiçbir zaman burayla sınırlı kalmamış, etki ve gelişimleri bütün dünyayı şekillendiren olgular olarak yayılmıştır. O nedenle tarihsel birçok gelişme yaşanmış, geleneksel ve modern inanç ve düşünceler için savaşlar çıkmış ve bugüne kadar süregelmiştir. Bütün bunlara rağmen Ortadoğu, birçok kadim kültür ve geleneğin devamcısı olarak birçok badireyi aşmış ve bugüne kadar yaşayabilmiştir. Tarihi, kültürel ve sosyal geçmişinin zenginliğinin farkında olmadan, ekonomik, stratejik ve politik açıdan bu kadar önemli bir bölgeyi bütün hakikatleriyle içselleştirmeden, onu bir araya getiren ana parçalarını bilmeden konuşmanın ne denli lüzumsuz olduğunu yaşanan birçok hazin olaydan biliyoruz. Lakin Ortadoğu’nun, bütün yıkım ve kısmi yaratım biçimlerine rağmen, eskiden olduğu gibi bugün de dünyaya yön veren bir kuvvete sahip olduğunu görüyoruz. Tarihsel, kültürel ve toplumsal birikimi böylesine zengin ve jeo-stratejik ve siyasal açıdan bu kadar önemli bir bölgeden vazgeçmenin kolay olmadığını otokton birkaç unsurdan biri olan Kürtler bilmektedir. Sadece biyojeografik olarak değil, siyasi olarak da genişliği olan, pek çok bilinmezlerin, sofistike bağların, sorun ve çatışmaların, ihanet ve dostlukların, birleşme adına ayrışmaların, homojen zannedilen heterojenliğin, kimileri için kaynayan kazan, kimileri için derin bir bataklık, kimileri için geri kalmışlığın simgesi, kimileri için petrol ve zenginliğin merkezi olan Ortadoğu, Kürt modern hareketi için kadimlikle yarınlar arasında yegâne bir köprüdür. Ve de üzerine çok şey söylenen ama çok az bilinen bu coğrafyanın sahasında kalıcı denklem kurmaya ve toplumsal dinamiklerin tamamını anlamaya çalışan nadir yapılardan biridir. Çağlardan beri bir türlü kaostan kurtulamayan, sefalet üstüne sefalet, savaş üstüne savaş yaşayan Ortadoğu’yu anlamak için etnik, dinsel, dilsel, kültürel ve mezhepsel haritasına nötr bakabilen tek yerel politik aktördür.
Dolayısıyla tarihin bütün dilimlerini evirgen bir biçimde zan altında bırakan ve kesintisiz bir şekilde bugüne kadar devam eden çatışma ve yıkım nöbetlerinin esas nedenlerini açıklayan ve birer rehber gibi duran haritanın tafsilatının tamamını gün yüzüne çıkarmak ve ortak bir mücadele mefhumuyla inşa etmeye çabalamak gerekir. Zira çok başlı, çok denklemli, dostluk ve düşmanlıkların anlık değiştiği, küresel oyuncuların ve yerel güçlerin amansız bir bilek güreşine tutuştuğu Ortadoğu’da hayatta kalmak bile zahmetliyken söz sahibi olmak için çok yönlü bir oyun kurucu olmak gerekir. Çünkü söz konusu oyun salt Ortadoğu’yla sınırlı değildir, onu çevreleyen bütün coğrafyayı kapsayacak kadar geniştir. Dolaysıyla kurgulanmış savaşların sürdüğü, sembolik aksiyonların vuku bulduğu, küresel oyuncuların ve bölgesel güçlerin birbirlerine karşı güven kaybettiği bu kaygan iklim içinden muzaffer çıkabilmenin yegâne yolunun geçmişten gelen bütün cürümlerin anlam derinliğini kavramaktan ve bölgenin kadim değerlerine yüzünü dönmekten geçtiğini bilmek gerekir. Bugün Suriye, Irak, Libya, Yemen ve Sudan başta olmak üzere, bölgede yaşanan boğazlaşmaların ana sebebi tarihte yaşanmış cürümlerin birer misilleme yeminine dönüşmesi, kadim değerlerin ise birer tehdit unsuru olarak algılanmasıyla ilgilidir. Velakin bölgenin merkezinde eşzamanlı yaşanan Filistin ve Kürt halklarının çatışmalı sorunlarının birer iç savaşa evirilmiş olması yine aynı verili olgulara bağlıdır. Bugün Filistin ve Kürdistan haklarının içine düşürüldüğü hazin durumun kısa tercümesi, yerel muktedirlerin küresel odakların rızasıyla coğrafyayı homojenleştirmesi ve kadim değerleri yok saymasından başka bir şey değildir. Suriye’deki cinayetler, Irak’taki çatışmalar, Filistin ve Kürdistan üzerinden yürüyen ebedi çatışmaların sadece kronolojisi bile Ortadoğu’daki çatışmaların mahiyetini ortaya koymaktadır. Zira yüz yıl önce üç harici adamın bölge haritasını değiştirmesiyle mevcut bütün çatışmaların tohumunu ektiğini bir kez daha göstermektedir. Yakın ve Ortadoğu bölgesi, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana bölgesel ve uluslararası sonuçları ağır olan çatışmalara sahne oldu. BM’nin uluslararası ve bölgesel arabuluculuk çabaları ve kararları, İsrail ve Filistin arasındaki beş savaşı, Basra Körfezi’ndeki çatışmaları ve Arap iç savaşları gibi tırmanışları engelleyemedi. Batı Sahra’nın statüsü ve geleceği konusundaki çözümsüzlük neredeyse hiç fark edilmiyor.
Bütün bunlar içinde dört parçaya bölünmüş Kürtlerin “marjinal bir fenomen” olarak görülen asıllık mücadelesi ve etkilerinin ortaya çıkardığı yeni halk ve kültür uyanışlarının fenomenle bir etkileşim gösterdiğini görüyoruz. O nedenle coğrafyanın tamamına “alışagelmiş cehennemi” dayatmak üzere ırk ve mezhep nefretini üretiyor ve yakın tarihimizin en galiz boğazlaşmasına yol açan IŞİD, El Kaide, El Nusra gibi fundamentalist cihatçıları sahaya sürüyor.