Riha’da Atılım gazetesinin 30’uncu yıldönümü dolayısı ile gerçekleştirilen panelde birleşik mücadeleye vurgu yapıldı
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Atılım gazetesinin 30’ncu yılı dolayısıyla Riha’da (Urfa) Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Haliliye ilçe binasında “Ortadoğu’da Bölgesel Savaş Riski Devrimci Olanaklar ve Birleşik Mücadele” paneli düzenledi.
DEM Parti Şirnex Milletvekili Newroz Uysal ve ESP PM üyesi Ebru Yiğit’in konuşmacı olarak katıldığı panele DEM Parti Hukuk Komisyonu Eşsözcüsü Sevda Çelik Özbingöl, ESP Eş Genel Başkan Yardımcısı Beycan Taşkıran, Tevgera Jinên Azad (TJA), Kadim Topraklarda Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma, Dayanışma ve Kültür Derneği (KATDER) Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve DEM Parti Riha ilçe örgütleri ve çok sayıda kişi katıldı.
Saygı duruşunun ardından Atılım gazetesinin tarihçesi için hazırlanan sinevizyon gösterimi yapıldı.
‘Atılım gazetesi birleşik mücadele demektir’
İlk olarak konuşan Beycan Taşkıran, Atılım gazetesinin önemine değinerek , “Atılım gazetesi, Özgür ülke bombalandığında tüm kapılarını özgür basına açmak demektir. Sayın Öcalan esir düştüğünde parti binalarına gitmek demek. Kürt halkının statü mücadelesine destek olmak demek. Türkiye ve Kürdistan’ın birleşik mücadelesi demektir. Bu geleneği hep beraber tanıyalım bu geleneği nasıl büyütebiliriz. Bunun üzerine durmak gerekir” dedi.
‘Ortadoğu yeniden şekillendiriliyor’
Ortadoğu’nun savaş ve krizlerle yeniden şekillendirilmeye çalışıldığını kaydeden Newroz Uysal, “Birinci Dünya Savaşı yine bu topraklarda yaşandı ve yeni bir dünya sistemi oluştu. Yine aynı şekilde İkinci Dünya Savaşı da başka güçler eliyle bambaşka yerlere götürülmesiyle sonuçlandı. Ve o süreçten bu yana konuştuğumuz iki kutuplu bir dünyanın yaratmış olduğu düzen, şuan çok kutuplu ve farklı güçlerin olduğu çoklu krizlerin yaşandığı bir coğrafyadan bahsediyoruz” diye konuştu.
Yeni gerilim ve fay hattı
Ortadoğu’da yaşanan savaşların dini, mezhepsel ve etnik olduğunun altını çizen Uysal, devamında şunları söyledi: “Burası her ne kadar savaş ve çatışmaların merkezi olsa da dini, mezhep ve etnik nedenlerden kaynaklı olmuştur. Bu savaş ve krizler son yıllarda ortaya çıkmadı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere’nin, Fransa’nın Orta Doğu’dan çekilmesinden sonra şuan dünyanın hegemon gücü olarak ABD’nin etkinliğini artırmasıyla oluşan birçok gerilim ve fay hattının oluşturduğu bir sistem durumu söz konusu. Bölgede yaşanan savaş durumunu tanımlamaya, isimlendirmeye çalışıyorlar. Şuan içerisinde bulunduğumuz süreçte, emperyal devletlerin kendini inşa etmeye başladığını görüyoruz. Körfez Savaşı’ndan tutalım günümüze kadar devam eden savaş hali tamda bu durumu anlatıyor.”
Sayın Öcalan’ın tanımlaması
“Bizler fiziksel savaş algısı ile büyüdük ancak şuan gelişen dünyada özellikle de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki süreçle beraber bir dönem soğuk savaş olarak tabir edildi” diyen Uysal, “Bugün yeni dünya emperyal sistemi, kendi varlığını bir savaş üzerinden değil; toplumların, devletlerin tüm toplumsal dinamiklerin sürekli bir savaş halinde olmasıyla kendisini var ediyor. Körfez müdahalesinden, Irak savaşına son süreçte yaşanan Arap Baharı’ndan, İŞİD müdahalesine ve İsrail-Filistin’e baktığımızda süreklileşen bir savaş durumu söz konusudur. Yeni sistem kendisini sürekli var etmek için savaş durumundan besleniyor. Sayın Öcalan 2000’lerin başında uluslararası güçlerden farklı olarak 3’ncü Dünya Savaşı’nı ele aldı. Sovyetlerin dağılmasından sonra, dünyada oluşan güçleri ele alan bir savunması var. Orada Sayın Öcalan’ın bir belirlemesi var; Kürtler ve Filistin’in içerisinde bulunduğu konum itibariyle birbirini tamamlayan bir bakış açısında olması gerektiğini söylüyor” dedi.
Bölgesel savaş durumu
Dünyanın yeniden şekillendiğini belirten Uysal, “Orta Doğu’da emperyal güçler ile bu sistemde yaşamak zorunda kalan güçlerin vereceği mücadele dünyanın geleceğini ortaya çıkaracaktır. Enerji yollarını tekrardan dizayn etmek için bir çaba içerisinde olduklarını görüyoruz. Savaş riski gerçekçi mi evet gerçekçi. Bugün devletlerin ortaya çıkardığı bu savaşta mücadele eden halklara karşı da bir müdahale ihtimalini göz önünde bulunduruyor. Kürtlere yönelik koalisyon ya da farklı bir formülasyonla bir çatışma zemini hazırlanmak isteniyor. Türkiye bu savaşı ciddi bir iştahla, kolluyor. Bu savaşın ciddi bir bölgesel savaş olması demektir” ifadelerini kullandı.
Emperyal devletlerin yeni cephe oluşturma çabası
Ortadoğu denildiğinde emperyalistlerin tanımları ile hafızalara belli başlı tanımlamaların yerleştiğini söyleyen Ebru Yiğit de, “Orta Doğu mezhep savaşlarının yaşandığı bir coğrafyadır. Orta Doğu’daki bu gerçeklik üzerine hep tartışırız. Son on yılda iki büyük gelişme yaşandı. Bu gelişmeler, bölge halklarının kendi durumlarını ortaya çıkardığı gelişmelerdir. Rojava Devrimi bu gelişmelerin birincisidir. Diğer bir gelişme son bir buçuk yıldır tüm dünyanın gözü Orta Doğu’da Filistin’de 12 ulusal hareketin İsrail siyonizmine karşı direniş hareketi başlatmasıdır. Son bir yılda yaşananların lokal gelişmeler olmadığını görüyoruz. Dünyanın tüm dengesini altüst ettiğini görüyoruz. Yaşanan durumları iyi analiz etmek gerekiyor. Emperyal devletler son bir yıldır kendi aralarında kutuplaşmaya giderek, yeni bir cepheleşme durumu yaratıyor. Emperyal devletler kendi çıkarlarını da zedelemeyecek adımların atılmasını istiyor” dedi.
ABD; Rusya-Çin ve Türkiye-Mısır cephesi
Orta Doğu’da yaşanan savaş durumundan kaynaklı farklı cepheleşmelerin oluştuğunun altını çizen Ebru, “3 cepheleşme olduğunu görüyoruz: ABD cephesi; Rusya-Çin cephesi ve Türkiye-Mısır cephesi. Elbette ezberleri bozan bir ezilenler cephesi var. Bu ezilenlerin cephesi tüm planları bozan bir hareket olduğunu görüyoruz. Ezilenler cephesinde de 3 kutuplu bir cephenin yaratılmaya çalışıldığını görüyoruz. Direnişi Hamas direnişi olarak cepheleştirmeye götüren durum var. Ancak bu durumla beraber diğer direniş örgütlerini yok sayan bir durumda duruyor. Savaş İsrail-Hamas savaşına döndürülmeye çalışılıyor. Bu durum da ezilenlerin beraber hareket etme durumunu sekteye uğratıyor. Filistin direnişi, Rojava Devrimi ile birleşebilirdi. Filistin ve Kürtlerin verdiği kurtuluş mücadelesi birbirine benzerdir. Orta Doğu’nun özgürlük bahçesine dönüşmesi de bu direnişin devrimle birleşmesidir. Birleşik mücadele ile sadece barış değil, önce toplumsal yüzleşmenin olduğu eylem pratikleri içerisine girmeliyiz” şeklinde konuştu.
Panel, soru ve cevap şeklinde son buldu.
Kaynak: JINNEWS