Kürtlerin tutumunun Ortadoğu’daki gelişmelerde belirleyici olacağını söyleyen KNK üyesi Zagros Ensderyarî, yaşanan gelişmelerin büyük avantajlar içerebileceğine işaret etti
Suriye’de yıllardır devam çatışmalar, Yemen’de Husilerin isyanı, Libya ve Lübnan’ın iç çatışmaları Ortadoğu’da güvensizlik yaratmaya devam ederken İran ve İsrail çatışmaları bölgesel denkleme yeni bir yön verdi.
Bölgede vekalet savaşları, güç gösteri devam ederken 4 devlet arasında kalan Kurdistan’da neler yaşanacağı ise belirsizliğini koruyor. Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Kurdistan Ulusal Kongresi (KNK) üyesi Zagros Ensderyarî, Kürt halkının tavrının Irak, İran, Suriye ve Türkiye’nin geleceği için belirleyici olacağını söyledi.
İran’ın İsrail’e doğrudan saldırmasının bölgede yeni bir çatışmaya zemin hazırladığını söyleyen Ensderyarî, “İran, geleneksel olarak Lübnan’daki Hizbullah, Hamas ve Gazze’deki İslami Cihad gibi vekil güçler aracılığıyla İsrail’e baskı yapıyor ve daha geniş çaplı bir çatışmadan kaçınıyor. Bu saldırılar, İran’ın çatışmayı yeni bir boyuta taşımaya ve İsrail’le doğrudan yüzleşmeye hazır olabileceğini gösteriyor. İran’ın nükleer tesislerine veya askeri üslerine yönelik saldırılar da dahil olmak üzere, İsrail’in tehditlerine veya saldırılarına karşı Tahran’ın cesaretini gösteriyor. Belki Tahran, doğrudan saldırıların hedeflerine daha etkili bir şekilde baskı yapabileceğine inanıyor” dedi.
‘Saldırı dünya güçlerine doğrudan bir mesaj’
ABD’nin ve Avrupa’nın İran’a yönelik yıllardır ambargo uyguladığını hatırlatan Ensderyarî, “İran’ın doğrudan saldırısı, başta ABD ve müttefikleri olmak üzere dünya güçlerine doğrudan bir mesaj. İran, nükleer programı üzerindeki baskı veya yaptırımlar devam ederse, Amerika’nın bölgedeki ana müttefiki İsrail’e daha doğrudan ve saldırgan bir askeri tepki vermekten çekinmeyeceğini göstermek istedi. İran’ın İsrail’e doğrudan füze saldırısı, bölgedeki çatışmaların ve gerilimin artmasına neden oldu. Bu durum bölgesel güvenlik ve uluslararası ilişkiler üzerinde geniş kapsamlı sonuçlar doğuracaktır. İran ve İsrail arasındaki gerilim bölgesel ve küresel güç dinamiklerine dayanıyor. Bazı analistler bu saldırıların tam ölçekli bir çatışmaya yol açmayacak şekilde gerilimi nasıl belli bir seviyede tutacaklarını bildikleri bir tür ‘gizli anlaşma’ olduğunu savunuyor. Düşmanlıklara rağmen her iki ülkenin de tam ölçekli bir savaştan kaçınacağına, çünkü sonuçların her iki taraf için de çok yıkıcı olacağını belirtiyor” diye belirtti.
‘Küresel vekâlet savaşına dönüşebilir’
Ensderyarî, “Yemen, Suriye ve Irak’taki savaş gibi bölgesel çatışmalar, Amerika, Rusya ve Çin gibi dünya güçleri arasındaki büyük rekabetin parçasıdır. Dolayısıyla bu iki ülke arasındaki çatışmanın herhangi bir şekilde tırmanması, büyük güçler arasında bir ‘küresel vekâlet savaşına’ dönüşebilir. Her iki ülke de Suriye, Lübnan ve Gazze gibi farklı bölgelerde vekalet savaşları yürütüyor. İran, Hizbullah ve Hamas gibi vekil gruplar aracılığıyla bölgedeki konumunu etkilemeye ve güçlendirmeye çalışırken, İsrail ise İran’ın askeri ve nükleer tesislerine önleyici saldırılarla bu tehditleri kontrol altına almaya çalışıyor. Çeşitli senaryolar kara savaşına veya daha yoğun çatışmalara yol açabilir. Üçüncü ülkeler arasında kara savaşı senaryosu ortaya çıkabilir. Örneğin Lübnan ve Suriye’de çatışmaların yayılması durumunda İran’ın askeri güçleri veya Kudüs Gücü bu ülkelerin topraklarında İsrail ile karşı karşıya gelebilir. Artık İran’ın Suriye’deki askeri varlığı, İsrail ile kara çatışmalarının bir nedeni haline geliyor” ifadelerini kullandı.
‘İsrail’in hedefi bölgedeki siyasi denklemi değiştirmek’
İsrail’in 2006 yılından bu yana Hizbullahı zayıflatmak için uğraştığını hatırlatan Ensderyarî, İsrail amaçlarını şu şekilde özetledi:
“İsrail’in Doğu Akdeniz’deki stratejik hedeflerinden biri de enerji kaynaklarına, özellikle de gaz sahalarına ve enerji iletim yollarına ulaşmaktır. Doğu Akdeniz, gaz arama ve çıkarma açısından önemli bir alan haline geldi ve İsrail, bu kaynakları işletmek için Kıbrıs ve Yunanistan gibi diğer ülkelerle birlikte çalışıyor. İsrail, Hizbullah’ı zayıflatıp Lübnan’da daha fazla istikrar inşa ederek enerji nakil yollarını açık ve güvenli hale getirmeyi hedefliyor. İsrail’in Lübnan ve Hizbullah’a yönelik saldırısı, farklı güvenlik, siyasi ve ekonomik hedefler izleyen çok yönlü bir stratejinin parçası olabilir. İsrail orta vadede, Doğu Akdeniz’in enerji kaynaklarını kontrol altına almaya ve bölgeyi istikrara kavuşturmaya çalışıyor. Uzun vadede İsrail’in hedefi İran’ın etkisini azaltmak ve bölgedeki siyasi denklemi değiştirmektir. Ancak böyle bir müdahale İran ve müttefiklerinden sert tepkiyle karşılaşabilir ve bölgede çatışmalara neden olabilir.”
‘Kurdistan, enerji hatlarının taşınmasında çok önemli rol oynuyor’
Kurdistan’ın Ortadoğu’da önemli bir jeopolitik konuma sahip olduğunu vurgulayan Ensderyarî, “Kurdistan, enerji hatları ve doğal kaynakların taşınmasında çok önemli bir rol oynuyor. Bir kısmı İran, Irak, Suriye ve Türkiye ülkelerinin de içinde bulunduğu bu bölge, coğrafi konumu ve petrol, doğalgaz gibi zengin doğal kaynakları nedeniyle büyük stratejik öneme sahiptir. Kurdistan enerjinin Avrupa’ya ulaşması noktasında önemlidir. Bu yeni rota, Avrupa’nın Rus enerjisine olan bağımlılığını azaltmaya dönüktür” dedi.
‘Kurdistan halkları üzerinde ciddi sonuçlar doğurabilir’
Bölgedeki çatışmaların Kurdistan üzerinde dolaylı bir etkisinin olduğunu söyleyen Ensderyarî, “Eğer bu savaş Lübnan, Suriye, Irak gibi diğer bölgelere de yayılırsa, bu çatışan bölgelere yakınlığı nedeniyle Kurdistan’ı da etkileyecektir. Özellikle Şii milislerin İran tarafından desteklendiği Irak’ta savaş nedeniyle yaşanacak herhangi bir istikrarsızlık, Irak Kurdistanı’nın ve enerji nakil hatlarının güvenliğini tehlikeye atabilir. Ayrıca İran ve Türkiye gibi bölgesel güçler arasındaki jeopolitik çatışmaların artması, bu ülkelerin Kurdistan’ın iç işlerine daha fazla karışmasına yol açabilir. Irak’ın Kurdistan Bölgesi ile ortak sınırı olması ve ortak sınırlar içerisinde Kürt muhalif grupların bulunması nedeniyle İran, bu alandaki gelişmelere karşı hassas yaklaşacaktır. İran rejimi, iç kontrol ve istikrarı sağlamak amacıyla yıllardır başta Kurdistan olmak üzere doğu bölgelerine siyasi, ekonomik ve askeri baskı uyguluyor. Bu baskılar arasında siyasi ve kültürel faaliyetlerin bastırılması, muhalif güçlerle müzakere edilmesi ve hatta PJAK gibi silahlı Kürt gruplarına karşı askeri operasyonlar yürütülmesi de yer alıyor. İran’ın Irak-İran sınırındaki Kürt muhalif grupları silahsızlandırmaya yönelik son dönemde Irak’la yaptığı işbirliği, Tahran’ın sınır bölgelerindeki güvenlik tehditlerini azaltma ve Kurdistan üzerindeki kontrolünü güçlendirme çabalarının bir parçası. Ancak İsrail’e yönelik saldırı ve İran’ın askeri ilerleyişi Kurdistan halkları üzerinde ciddi sonuçlar doğurabilir” ifadelerini kullandı.
‘İran PJAK’a baskıyı arttırabilir’
Olası bir savaşta İran’ın Rojhilat üzerindeki baskısını arttıracağını söyleyen Ensderyarî, “Rejim, Rojhilat’ı uzun süredir güvensiz ve isyan potansiyeli taşıyan bölge olarak görüyor. Bu nedenle İsrail ve İran’ın vekil güçleriyle askeri gerilimin artması, bu bölgelerdeki askeri ve güvenlik baskılarının artmasına neden olabilir. İran hükümeti, Kürtlerin yabancı düşmanlarla işbirliğini engelleme bahanesiyle siyasi ve sosyal faaliyetlerini sınırlayabilir, hatta PJAK gibi Kürt silahlı gruplarına karşı daha fazla askeri operasyon gerçekleştirebilir. Özellikle Irak Kurdistanı’ndaki Kürt grupların çoğu, İran ve Irak hükümetleriyle yapılan anlaşma uyarınca silahlarını bırakırken, PJAK hâlâ İran rejimine karşı silahlı bir güç olarak varlığını sürdürüyor. İran ile İsrail veya diğer bölgesel rakipler arasında askeri gerginlikler artarsa İran rejimi, dış savaş sırasında iç tehditlerden kaçınmak için PJAK’ı ve İran içindeki diğer silahlı Kürt gruplarını tamamen bastırmaya çalışabilir. PJAK’a veya diğer Kürt gruplara yönelik askeri operasyonların yoğunlaşması, sınır bölgelerinde gerilimin artmasına ve hatta daha fazla çatışmaya yol açabilir. Savaşın ve askeri çatışmaların yoğunlaşmasından en çok İran Kurdistanı zarar görecektir” diye konuştu.
‘Suriyeli Kürtler nüfuzlarını genişletebilir’
İran ve İsrail arasındaki bir savaşın İran’ın bölgedeki gücünü zayıflatacağını belirten Ensderyarî, Kurdistan için yeni bir manevra alanının açılacağını vurguladı. Ensderyarî, konuya ilişkin şunları söyledi:
“Etkinin azalmasının Kürt halkı ve Kurdistan’ın siyasi durumu üzerinde birçok önemli sonucu olabilir. İran’ın Kurdistan’daki yoğunlaşmasının ve etkisinin azaltılması, Kürt gruplara İran’la çatışan uluslararası ve bölgesel aktörlerle işbirliği yapma fırsatı verebilir. İran’ın etkisini zayıflatmak isteyen batılı ülkeler, İsrail ve hatta bazı Arap ülkeleri, bölgedeki politikalarının bir parçası olarak Kürt gruplarıyla işbirliğini kullanmaya çalışabilir. Bu durumda PJAK gibi Kürt siyasi ve silahlı grupları faaliyetlerini genişletebilir ve rejimin zayıflığından yararlanarak Kürt bölgelerindeki konumlarını güçlendirebilir. Kürt hareketleri uluslararası destek alabilirse rejime taviz vermesi yönünde daha fazla baskı uygulayabilir. İran, kaynaklarını İsrail ile savaşa veya diğer bölgesel çatışmalara yönlendirmek zorunda kalırsa, müttefiklerine bu ülkeler kadar destek olamayabilir. Suriyeli Kürtler, özellikle ülkenin kuzeyi ve doğusundaki stratejik açıdan önemli bölgeleri kontrol ediyor. İran’ın bu bölgelerdeki etkisi azalırsa Suriyeli Kürtler nüfuzlarını genişletebilir.”
‘Bağımsızlık için yeni zemin oluşturulacak’
Bölge devletlerin çıkarları için Kürt güçlerini destekleme ihtimali olduğunu söyleyen Ensderyarî, “Bölgesel destekler, Kürtlerin İran’a karşı konumunun güçlenmesine, hatta yeni özerklik ve daha fazla hak taleplerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. İran’ın zayıflaması Kürtlerin uluslararası aktörlerle işbirliğinin artmasına, Kürtlerin güçlenmesine yol açabilir. Aynı zamanda diğer ülkelerin Kürtlere desteğinin artması, Kurdistan’da jeopolitik değişimlere zemin hazırlayabilir” ifadelerini kullandı.
‘KDP’nin, Türkiye ile uzun ve karmaşık bir ilişkisi var’
Türkiye, Bağdat ve KDP arasında imzalanan anlaşmaları hatırlatan Ensderyarî, “Bu anlaşmalar her üç tarafın (Türkiye, Irak merkezi hükümeti ve KDP) çıkarlarına uygundur ve temel amacı PKK’nin nüfuzuna karşı koymaktır. Mesut Barzani liderliğindeki KDP’nin, Türkiye ile uzun ve karmaşık bir ilişkisi var. KDP’nin PKK’ye ihaneti Türkiye ile olan bu işbirliğinden kaynaklanmaktadır. Kurdistan Bölgesi’nin dünyaya petrol ihracat rotalarının büyük bir kısmı Türkiye üzerinden geçiyor. Bu nedenle KDP, Türkiye’ye bilgi ve lojistik destek sağlayarak, Türkiye’nin PKK üslerine yönelik hava ve kara saldırıları gerçekleştirmesine yardımcı oluyor” diye konuştu.
Haber: Berivan Kutlu\MA