İnsan kainatın aynasıdır, Hakkın varlık deryasıdır. İnsan, evrenin özetidir, mikro kozmozdur. İnsan, Çar anasırla ikrarlı ilişki geliştirdiği günden bu güne toplumsal hakikat arayışına da girmiştir. Bu arayış aynı zamanda kendi hakikatini açıklama arayışıdır. Kendi hakikatini açıklaması özgürlük arayışı olarak tanımlanır. Bu arayış insana ve topluma bir potansiyel de kazandırmıştır.
İnsan, mekan ve potansiyeli denklemine baktığımızda insanın potansiyelinin en fazla açığa çıktığı mekan Ortadoğu’dur. Homo Habilis olarak tanımlanan marifetli insan türünün dışındaki tüm türlerin evrimsel sürecine ev sahipliği yaptığı söylenir. Marifet ehli olmak, ahlak ve politika sahibi olmaktır. Bu süreç bir “yol bulma” arayışıdır. Zaman ve mekân kısıtlamaları olsa da toplumsal varoluş durumu, bulacağı yol özgürlükten yana olmuştur. Bu mana ile Alevi inancında esas alınan “Yol cümleden uludur” söylemi; hakikat arayışında özgürlüğün esas alınmasına işarettir.
İnsanlık, özgürlükte ısrar ederek varolmuştur. Toplumun özgür varlığının sürekliliği, inşa ettiği hakikat düzeyi ile doğru orantılıdır. Toplum hakikate ulaşmanın en kemaletli, faziletli yolunu bulmak için büyük bedeller ödemiş, katliamlara uğramış, acılar çekmiştir. Sonuçta insanlıkta ısrar ederek, verilen mücadeleler sonucu hakikate ulaşmak için “çoklu yöntemi” esas alarak, hakikatini açıklamak durumuna gelmiştir. “Hakikatini açıklayamamak en ağır kölelik, asimilasyon ve soykırım durumunu ifade eder ki, bir nevi varoluştan kopma, gerçeklik olmaktan çıkma durumuna düşmek demektir.”
Yaşama anlam vermek, anlamlı yaşamak edep – erkanı esas alan yaşamdır. Edep, toplumun ahlaki ilkelerini belirlerken, erkan ise yöntemin politik oluşunun isimlendirmesidir. Yönteminiz ne ise hakikat rejiminiz de ona göre şekillenir. Eğer yönteminiz yalan, hile, arsızlık, hırsızlık, sömürücü, egemenlikçi, iktidarcı, cinsiyetci, dinci, tekçi yöntem ise iktidarcı – devletçi hakikat rejimine meydan açar. Bu rejim nahak anlayıştır. Ahlak ve politikayı esas alan, rıza toplumu değerlerini kapsayan yöntem hakikat rejimine meydan açar. Ortadoğu coğrafyasında iki temel uygarlık ya da iki temel yöntem kadimden bu güne kadar varlık alanı bulmuş, dönem dönem çoklu yöntemler paradigmasal hale gelse de genelde kabul görmemiştir ya da yaşam alanı bulamamıştır. Bugün yaşanan bu sancıların temelini bu düalizmden kaynaklı oluşunun da etkisi vardır.
Özellikle Ortadoğu ve Mezopotamya’da hiyerarşik, iktidarcı, devletçi sistemin temsilcisi, devamı olan kapitalist modernite (nahak anlayış) ile doğal toplumun tüm demokratik değerlerini taşıyan demokratik modernite (rıza toplumu sistemi) sitemi sürekli çatışma halindedir. Ortadoğu tarım ve köy devriminin mekânıdır. Ana kadının bilgelik sırlarının, Ana Tanrıça’nın coğrafyasıdır. Simgesel dilin, neolitik kültürün, peygamberliksel çıkışın, bilgeliğin, ahlaki – politik toplum değerlerinin köklerini barındırır. Bu coğrafya aynı zamanda toplumsal formların; klan, kabile, aşiret, sonraki formlara geçiş ve devletin inşa merkezidir. İktidar ve devlete beşiklik yapmış, tanrıları icat etmiş, merkezi uygarlık sisteminin de merkezidir. Daha sonra meydana gelecek hegemonik devletleşmelere beşiklik yapmış Sümer şehir devletlerini örnek almışlardır. Bu merkezi hegemonik güçlerin günümüzdeki versiyonu başta AB ülkeleri ve ABD’dir. Bu bakımdan an itibariyle Üçüncü Dünya Savaş’ından kaynaklı yaşanan sorunların da kaynağı Ortadoğu’dur. Ortadoğu hem merkezi uygarlık güçlerinin hem de rıza toplumu süreklerinin adeta kaderi olan bir coğrafyadır.
An itibariyle Üçüncü Dünya Savaşı Ortadoğu’da iki sistemin; hak – nahak, kapışmasına sahne olmaktadır. Bütün bloklaşmaların, kapışmaların, saflaşmaların, çatışmaların, çelişkilerin, birleşmelerin özünde bu iki hat bulunmaktadır. Alevilik kavramı ile tanımlarsak Çepera ronî (aydınlık çizgi-hat ) ile çepera tarî (karalık çizgi – hat) sürekli çatışma halindedir.
Kürtçe’nin Kurmanci lehçesinde “çeper” kelimesi Ortadoğu’daki rıza toplumu süreklerinin mücadele gerekçesini net olarak anlatmaktadır. Çeper kelimesi, “belli bir yerleşkenin etrafını çitlemek, çevirmek, dış müdahaleye karşı korumak, dîwar, bent” anlamına gelir. Ama daha çok “ahlak” kelimesi ile ilişkilidir. Edep erkandan uzaklaşan, toplum karşıtı pratikler geliştiren, toplumun kabul edemeyeceği söylemlerde, hareketlerde bulunan, özü sözü bir olmayan, yalancı, güvenilmeyen kişilere “bê çeper” derler. Buradaki manası; toplumun öz değerlerine, varlığına, birliğine, komünal yaşama müdahale eden, parçalayan, bu minvalde pratik geliştiren anlayış “ahlaksızlık” olarak tanımlanır. Çeper kelimesi, başka bir ifade ile ahlaki politik ilkelerle toplumu dış müdahalelere karşı korumaktır. Ulus – devlet sisteminin en gerici örneklerinin Ortadoğu’da yaşayan halkların başına bela olduğu, bu sistemin “bê çeper” bir sistem olduğu biliniyor.
Kürtlerin demokratik toplum perspektifi Ortadoğu’da kapitalist modernite sistemine alternatif durumundadır. Ayrıca bu coğrafyada çok güçlü bir Aryenik damar devriye halindedir. Devlet dışı olarak tanımlanan Ahlaki – politik topluluklar, dış yönetimler ile uyuşmayan, kabullenemeyen bir yapıya sahipler.
Kürt sorununun demokratik bir şekilde çözülmemesinin en büyük nedeni kapitalist güçlerin devletçi, dinci, tekçi, milliyetçi karakterleridir. Bu küresel akıl sürekli kendini yenilemektedir. Avrupa hegemonyası Ortadoğu’daki sermaye rezervlerine konarak varlığını devam ettiriyor. Kürt sorununun çözümsüz bırakılmasının nedeni bu hegemonik güçlerdir.
Ortadoğu’da denenmesi gereken model; demokratik anayasal çözümdür. Rıza toplumu perspektifidir. Ulusların demokratik, ikrarlı birliğidir. Ortadoğu’da rıza toplumu süreklerinin, demokratik ulusların ikrarlı birliği rıza şehrini oluşturacaktır. Şu tarihsel hakikati hiç unutmamak gerekir: “Bir yerde ne kadar çok zenginlik varsa orada kültür olarak demokrasi daha fazladır. Bu kültür demokratik bir siyasal rejime dönüşmemişse, o zaman kurulma zemini her yerden çok daha güçlüdür.”
Ortadoğu özelinde, Kuzey ve Doğu Suriye halklarının rıza şehri oluşturma anlayışı, Arap – Kürt, Asuri- Süryani, Ermeni, Çerkes, Gürcü, Türkmen, Rum ve onlarca inancın, özgür yaşamak isteyen cümle canların Nuh’un Gemisi olma yolunda ilerlemektedir.
Sümerlerden bu güne despotik devlet geleneğine karşı “tanrıçaların direngen damarları” Ortadoğu’da sürekli kendini yenilemektedir. Bu bilge kadınların ruhları, kemaleti, direnişi, aurası özgür yaşama meydan açacaktır. Şartlar ne kadar zor olursa olsun Xızır inancı toplumun umutsuzluğunu mahkum eder.
Ortadoğu’da, tarihi yeniden direngen kadınların gözünden yazmak gerçekliği kendini dayatmaktadır. Ortadoğu’da yarın her şey olabilir!