Uzun yıllardır bölgede gazetecilik yapan Esra Mikyaz ile Ortadoğu’da kadınların durumunu konuştuk: ‘Lübnan, İran ve Irak’taki baskı rejimlere karşı yapılan eylemlerde, bir kadının bile yer alması binlerce erkeğin katılımından daha önemli’
Elif Aydoğmuş
Erkek egemen sistemin bin yıllardır hakim olduğu siyasal, sosyal, ekonomik düzen kadınların başkaldırısıyla sarsılıyor. Dünyanın hemen her yerinde kadınlar haklarını elde etmek için sokaklarda. Ortadoğu ise kadının yeni örgütlenmelerine tanıklık ediyor. Geçen süre içerisinde IŞİD saldırılarına karşı yaşam alanlarını koruyarak Rojava Devrimi’ne öncülük eden Kürt kadınları uluslararası kamuoyunda büyük etki yarattı. İran’dan Lübnan’a, Şili’den Avrupa’ya kadar birçok yerde kadınlar, yerleşik erkek egemen sistemi etkili eylemleriyle deşifre etti. Uzun süredir bölgede gazetecilik yapan Esra Mikyaz, Ortadoğu’daki kadınların mücadelesini gazetemize değerlendirdi.
- Dünyanın birçok yerinde kadın mücadelesi ivme kazanmış durumda. Ortadoğu da sürekli bir değişim içinde. Bu minvalde Ortadoğu’da kadının durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her bir ülkede yaşayan iktidarlar çeşitli siyasi rejimler göstermiş olsa da erkekliğin rejimi birbirine benzeyen, ayrışan yönleri de var. Kadınların sorunları genel olarak ortak. Ortadoğulu Kürt, Arap, Fars, Türk, Asurî, Süryani, Ermeni, Azeri, Rus ve daha birçok halktan kadının yaşadığı sorunlar erkeğin iktidar hırsından kaynaklı sorunlar oluyor.
Her bir etnisite de kültür de din ve mezhepler de yine ulus devlet de farklılık gösterse de kadının başta tek başına evden çıkması dahi tartışma konusu. Örneğin Güney Kürdistan’ın Kifri nahiyesine haber için gittiğimde ziyaret ettiğim evin sahibesi, avlu duvarlarının dışına hiç çıkmamış ve mahalle dükkanına hiç gitmemişti. Rojava’da 3 Ağustos saldırısından birkaç gün önce Til Koçer sınır kapısı yakınlarında bir YPJ kampında üç siyah Arap kadınla kısa bir söyleşi yapmıştık. O kadınlarda da Kifri’de yaşayan kadına benzer mahalle bakkalından dahi alışveriş yapmadığını ama IŞİD’den kendini korumak için savaşçı olduklarını anlatmışlardı. Tabi oraya gelene kadar hem kendi babalarıyla hem de aşiretlerinin büyükleriyle büyük bir mücadele yürütmüşlerdi.
Kadınlar, tüm bunların yanında kendilerini en çok ekonomik sorunların vurduğunu anlatıyordu. İşi, parası olmadığı için erkeğin günlük baskısıyla yaşamaya devam etmek zorunda olduklarını söylüyorlar. Gerçekten çalışabileceği, kendi yaşamını sürdürebileceğine inandığı anda Ortadoğulu kadınlar bir yolunu bulup erkek baskısından kurtuluyor.
Kısaca Ortadoğu’da yaşayan kadınların sorunlarını sanırım şöyle sıralamak yanlış olmaz; merkezi iktidarların yarattığı krizleri, ülke yönetimlerinin iktidarlarını devam ettirmek için yarattıkları sorunlar, yerel iktidarın (aşiret, aile, kabile v.b.) yarattıkları baskı sorunları, bir de sistemin diğer bir sürdürücüsü olan kadınların kendi kendileri üzerindeki iç baskıları…
- Ortadoğu savaşların merkezi haline getirildi, son on yılda özellikle Suriye ve Irak’ta IŞİD’in ağır saldırıları oldu. Söz konusu saldırılara kadın öncülüğünde bir mücadele gerçekleşti. IŞİD öncesi ve sonrasında bölgede kadının durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
IŞİD öncesi ve sonrasında genel siyasal durumun nasıl değiştiğine dair çok şey yazılıp çizildi. Fakat kadınların yaşamına dair bazı şeylerin çok fazla değerlendirildiğini düşünmüyorum. Çok az şey tartışıldı. Bir de görmezden gelinmeye çalışıldı. IŞİD gibi terörist bir yapının oluşması ve saldırıları belki kimi yönetimleri rahatsız etmiş olabilir. Ama ona karşı savaşan kadınların özgüvenli, kendi ekonomik ihtiyaçlarını kendilerinin belirlemeleri, kendi kararlarını kendileri alabilmesi, kendi savunmalarını kendilerinin yapabilmesinden tüm erkek iktidarlar rahatsız oldu. Bu nedenle kadınların erkek iktidarının en kötücül gücüne karşı bu kadar büyük bir direniş sergilemesini, savaşçı kadınların giydikleri elbiseleri moda dergilerinde paylaşmakla ve hiç gerçekçi olmayan kimi filmlere konu etmeye çalışmakla çarpıtmaya çalıştılar.
Bu mücadele süreci kadınların yaşamlarında büyük bir değişikliğe yol açtı. Kadınların bu mücadelesi bir savaşı silahla kazanma sorununu aşan bir şeye neden oldu. Günlük yaşamda değişikliğe gidebilmek, bu değişikliği kültürel bir dokuya dönüştürebilmek, kadınlar açısından oldukça önemli. Anti-demokratik, özgürlükten, adil yaklaşımdan uzak erkekliğin yavaş da olsa, yıkılışına giden yolda kararlı adımlarla yürüyen kadınların olduğunu göstermiş oldu.
IŞİD’in yenilgiye uğratılmış olmasında dünya Kürtlere çok şey borçlu denildi. Bence dünya Kürt kadınlarına daha çok şey borçlu. Çünkü kadınlar sadece IŞİD’in ele geçirdiği toprakları onların ellerinden almadılar, aynı zamanda binlerce yıl önce kadınların ellerinden alınan karar verme gücünü de aldılar. Örneğin Kuzey Suriye’de kadınların tüm yönetim organizasyonlarında eşit temsil edilmesi.
Kadınlar yaşamın her yerinde daha fazla görülmeye başladı. Çarşaflarını henüz tamamen çıkarmış değiller ama kadınların çarşı-pazarda, sokaklarda görünmesi Ortadoğu’da çok önemli. Kadınların araç kullanması, belki birçok kadın ya da erkek için pek önemli değil. Ama Reqa için, Qamişlo için çok şey ifade ediyor. Düşünsenize hiçlik sınırında dahi yer almayan kadınların birdenbire askeri muhatap olarak erkeğin karşısına çıkması nasıl bir çarpılmaya neden oluyor…
Irak ve Güney Kürdistan’daki kadınlar açısından belki Kuzey Suriye’deki gibi bir sonuç ortaya çıkmadı. Güney Kürdistan’da erkekler genelde kadınların yükselen mücadelesini Kuzeyli ya da Rojavalı kadınlara atfeden, Güneyli kadınların öyle olamayacağını ifade ediyor. Kadınlar bu tecrübeyi her fırsatta tartışıp örnek almaya çalışırken, erkekler kadınların örgütlü yürüttükleri bu mücadeleyi kendi yaşadıkları yerden uzaklaştırmaya çalışıyor. Hükümetlerin, yerel iktidarların yıkılması başka bir şey, erkeğin iktidarının yıkılması çok derinlerde herkesi ilgilendiren bir konu olduğu için geçilmez duvarlar örülmeye çalışılıyor.
- Peki İran’da kadınların durumu? Geçtiğimiz günlerde 13 yaşında bir çocuk babası tarafından uykudayken öldürüldü. İran’da yasalar kadınlar için ne ifade ediyor?
İran’da kadınları savunmasız bırakan anayasadaki 220. Madde’dir. Bu maddenin yorumu şöyle; Birinci dereceden baba tarafı olan yakınlar kadını namus gerekçesiyle öldürme yetisine sahip. Ölüm sonucunda idam cezası almıyor, duruma göre para cezası belirleniyor.
Kadınlar bu yasalara rağmen kendilerini savunuyor. Hafızamızda yer eden Rihane Cebbarî örneği var. Dekaratör olan Rihane, doktor Murteza Serbendi tarafından tacize uğramıştı. Ardından Serbendi Rihane’ye tecavüz ediyor. Rihane kendini kurtarmak için Serbendi’yi öldürmüştü. Çok kısa süren mahkeme sonucunda Rihane ölüm cezasına çarptırıldı. Ardından birçok kadın örgütü bu konuda eylemler yaptı. İran ve Rojhilatlı kadınlar tüm kadın karşıtı yasalara rağmen çok kararlı, baş eğmiyorlar. Sessiz, içten kaynayan bir kazan gibi sistemi kolay kabul etmiyorlar.
- İran rejiminin kadın üzerindeki politikalarını kabul etmeyen kadınlar Beyaz Çarşamba hareketini kurdu. Bu hareketler söz konusu ülkede ve bölgede nasıl görülüyor?
Evet, İran rejimi kadınlar için çekilmez bir ülke olabilir. Tüm baskılara rağmen, İran’da ve Rojhilat’daki kadınlar inatla yaşama sarılıyor. Yüzme, futbol, karate, tekvando, bale, müzik, kano, fotoğraf, resim daha aklımıza gelebilecek birçok sahada kadınlar çok başarılı. Bu öyle birilerinin onlara bahşettiği bir şey de değil. Dişleriyle tırnaklarıyla kazanmışlar. Kazandıklarını da birbirlerine dağıtmışlar. Sisteme olan tepki kadınların daha fazla sanata yönelmesini de sağlıyor. Tabi şunu da unutmamak lazım; biliyorsunuz Med-Fars kültürü oldukça zengin bir kültürel geleneğine sahip. Daha çok da kadınların öncülüğünde bu kültür oluşmuş. O damar halen çok güçlü. Ne şah rejimi ne İslam devrimi bu damarı kurutmayı başarabilmiş değil. Rejime karşı direniyorlar.
Rejim karşıtı eylemler konusunda evet sizin de söylediğiniz gibi Beyaz Çarşamba eylemleri var halen. Vidam Wehid, Tahran’da İnkilab Caddesi’nde bu eylemi yaptı. Ardından kadınlar arasında bu eylemler yaygınlaştı. Voice Of Amerika Farsça servisinde çalışan gazeteci Mesih Alinejad bu eylemin daha da büyümesi için ciddi bir çaba harcadı. Tabi rejim taraftarları da boş durmadılar. İslami Kız Kardeşler grubunun başlattığı eylemde bu eylemi yapan kadınlara saldırıp, toplumu örgütlemeye, kadınları siyah çarşaflar giymeye davet ettiler.
Son dönemde KJAR (Kürt Özgür Kadın Hareketi) Nisan ayı başında 3. Kongresi’ni yaptı. Hem onların kurumsal açıklamaları hem de farklı kurumlarla ortak yaptıkları çalışmalara baktığımızda İran’dan Afganistan’a kadar Farsça konuşan sahalarda da etkili oldukları anlaşılıyor.
- Suudi Arabistan’da da kadınların mücadelesi sonucunda kimi reformlar yapıldı. Kadın mücadelesinin kimi ülkelerde geri adım attıracak düzeye gelmesi dengeleri nasıl etkiliyor?
Suudi Arabistan kadın hakları konusunda en katı ülkelerden biri. Belki birçok kişiye bu da mücadele mi dedirtecek hakları bu son yıllarda elde ettiler. Ama her kültürün, inancın ve iktidarların oluşturduğu baskılar farklı, dolayısıyla böyle yaklaşmak yanlış olur. Hiçliğin içinde Suudi kadınlar mücadele ediyor. 2018 yılında başkent Riyaz’daki Kral Fahd Stadyumu’nda Al Ahli takımı ve Al Batin takımı arasında oynanan maçı ilk kez stadyumdan izleyebildiler. Bu maç ardından artık kadınlar stadyumda maç izleme hakkını kazanmış oldu.
Suudi kadınların araba kullanmak için mücadeleleri ise uzun bir geçmişe sahip. 1990’da yani Körfez savaşının başından beri yürütülen bu mücadele Suudi kadınlar için büyük bir mücadele. 2011’de “Kendi aracımı kendim kullanacağım” adıyla bir kampanya başlattılar. Yine 2013 ve 2014 yılları arasında araba kullanmak istiyorum adıyla bir kampanya yürüttüler. Kadınlar sokaklarda yasak olmasına rağmen araç kullandılar. En son 26 Eylül 2017’de ehliyet alıp, araçlarını kullanabilmeye başladılar. Suudi gibi Araplar ve İslamiyet açısından kriter olan bir ülkede böylesi reformlar etkileyici olduğu kadar belirleyici oluyor.
Küçük ayrıntılar belirleyici
- Korona gündeminden önce Lübnan, İran ve Irak gibi ülkelerde ekonomik krize ve rejimlerin baskıcı politikalarına karşı gelişen toplumsal ayaklanmalarda kadınların rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her bir ülkedeki eylemler ayrı ayrı gelişmiş olsa da halkın başta ekonomik sorunlar olmak üzere yönetim krizinden rahatsızlıklarını dile getirdiği eylemler bunlar. İnsanlar hükümetin ekonomik politikalarından rahatsız. Lübnan’daki eylemlerde kadınlar öncüleştiler. Kültürel olarak da biraz daha özgürlük imkanlarına sahipler. Güvenlik güçleri eylemcilere saldırırken erkekler kaçarken, kadınlar topluluklarını savundular. Lübnanlı kadınların bu duruşu umut vaat ediyor.
Irak’taki eylemlerde kadınlar Lübnan’daki kadınlar kadar çok ön saflarda değillerdi. Biraz kültürel farklılıkla ilgili bir durum. Ancak tek bir kadının dahi böylesi eylemlerde yer almış olması binlerce erkeğin katılımından daha etkileyici oluyor.
Kadınların sokaklarda olmaları özellikle korona günlerinde çok daha etkili oldu. Neden diye sorulacak olursa ben şöyle bir yanıtı vermeyi tercih ediyorum; dikkat edersek dünyanın genelinde olduğu gibi Ortadoğu’da da yönetimler giderek otoriterleşiyorlar. Yaşam giderek küçük ayrıntılar üzerinde kurulmaya, yaşamın çıplak savunma, açlık, ölüm korkusu üzerine kurulduğu, evlere sıkıştırıldığı gibi bir süreçte insanlar kolektif taleplerini dile getirdiler. Stay home gibi söylemlerle iktidarlar kadınları-erkekleri-çocukları-yaşlıları ya ölüme terk etti ya da eve kapattı. Bu mahkumiyetlere rağmen kolektif taleplerle sokaklarda olmak otoriter rejimlerin değişebileceğine inanmak, umut dağıtmak oldukça önemli. Ortadoğu ülkeleri dünyanın birçok ülkesine göre daha otoriterken kadınların bu otoriteye çok yönlü karşı koyuşu kadınların her şeyi demokrasi ve özgürlük yönünde değiştirebileceğine işaret ediyor. Ordaoğu’da kadınlar her kazanımlarını büyük bedeller ardından elde ediyor…