Fehmi Çok’un hikayesini bilmeyen var mıdır? Erol Toy’un ‘İmparator’ romanında hilekâr bir bakkaldan ülkenin en büyük sanayicisine dönüşümü anlatılan bu ‘hayali’ karakterin, birkaç kuşağın hafızasında silinmez bir yeri vardır. Fehmi Çok’un büyümesi, Ankara hükümetinin teşvikleri, hibeleri ve hep Çok ailesine giden devlet ihaleleri ile mümkün oluyor. Yükseliş öyküsü, yeni toplanacak meclis binasının damına kiremit bulma ihalesi ile başlıyor. İlerleyen tarihlerde Çok firmasının ülke sathına yayılmış beyaz eşya acente ve bayi ağı, Süleyman Demirel’in parti başkanı seçilmesinde rol oynuyor ve karşılığında devlet teşvikleri, hibeleri ve ihaleleri de katlanarak artıyor. Çok grubu, hem basın hem de savunma sanayinde özel sektör olarak kurucu roller oynuyor. ‘Eski Türkiye’ işte böyle bir şeydi.
Artık Çok ailesinin miadı doldu; devir değişti; ‘yeni Türkiye’ kuruluyor. Hilekâr bakkalların peynirden kurt ayıklayıp sattığı zamanlar geride kaldı. Kiremit ihalesi yerine köprü, otoban, havalimanı, saray binası gibi dev ihaleler ile yol alınıyor. Şirketleşme ve reklam harcamaları ile basını kontrol gibi usuller tarihe karıştı artık. Bunlar yerine devlet beğenmediği medya grubuna, hoşuna gitmeyen inşaat şirketine, sevmediği sanayicinin fabrikalarına vb. el koyuyor. Sonra, buraları takdir ettiği yeni burjuvalara aktarıyor cüzi bir komisyon karşılığında. Ardından bütün devlet ihaleleri, savunma sanayi işbirliği fonları, teşvikler, hibeler bunlara aktarılıyor. ‘Yeni Türkiye’ böyle kuruluyor.
Fehmi Çok çağrışımı Ethem Sancak’ın yükseliş hikayesini araştırırken oluştu. Ethem bey, Erdoğan’a olan spiritüel aşkını ilan ediyor; devlet tarafından el konulmuş olan BMC şirketi 2014 yılında 200 milyon dolara kendisine devrediliyor. Sarayın yardımıyla Katar ile ortaklık kuruyor. Sonra, tam 23,7 milyon metre karelik devlet arazisi BMC’ye hibe ediliyor. 2018’de tank yapımı için 11 milyar dolarlık bir ihale alıyor. Bu ihale ile bağlantılı olarak devletten 237 milyon dolar teşvik de alıyor. Yetmiyor, bir de İstanbul Arifiye’deki mevcut askeri tank fabrikası kendisine devrediliyor. Spiritüel aşk bu; başka aşklara benzemiyor.
Sancak’ın şirketinin bugünkü değeri 4.4 milyar dolar; yani, satın aldığının tam 22 misli katlanarak değer kazanmış. Sonuçta tank bir türlü imal edilemiyor çünkü motoru yok. (Fehmi Çok’un meclise sattığı kırık kiremitler misali.) Olsun kirpi zırhlı aracını imal ediyor ve birçok tip ve ebatta farklı zırhlı araçlar… Bu araçlardan son zamanlarda İdlib’e ve Libya’ya binlerce sevk ediliyor. Sevkiyat sürüyor. Üretim de öyle.
Damatlık/dünürlük gibi medeni bağlar da spiritüel aşk kadar etkili olsa gerek ki Baykar şirketi de ordunun önemli tedarikçileri arasında yer alıyor. İHA’lar ve SİHA’lar filolar halinde üretilerek devlete satılıyor. Libya’ya ve İdlib’e yine filolar halinde sevk ediliyor. Suriye’deki hava sahası ambargosunu deliyor; Libya’da Hafter güçlerine göz açtırmıyor. Medeni bağlar da geniş ve derin: Öteki damat bağlantılı Albayrak grubuna bağlı Yeni Şafak gibi çok satan medya organları ise her gün İHA’ları SİHA’ları göklere çıkaran manşetler atıyor, Libya ve Suriye’deki ‘haklı davamızı’ dillerinden düşürmüyorlar.
Yerli ve milli militarist endüstri böyle serpiliyor. Diğer sektörlere de motor oluyor. Son yıl itibarıyla, sektörde elde edilen toplam gelir rekor kırarak 10 milyar doların üzerine çıkarken sektörün bir yılda yüzde 19,5 büyüme kaydettiği görülüyor. Alımların çoğu, TSK’ya aktarılmak üzere devlet tarafından yapılmakla birlikte son yıl, ihracatta da bir rekor kırılarak bir yılda yüzde 40 artış gerçekleşmiş.
Hızla özelleşen silah sanayi, kaydettiği büyüme hızını da korumak zorunda. En önemli alıcısı da TSK olduğuna göre ‘şehitler tepesi’nin boş kalmamasında yarar var. ABD’nin askeri endüstriyel kompleksi gibi artık en büyük kaygı savaş koşullarının devamlılığını sağlamak. Çatışma yoksa endüstri de yok. İç çatışma yoksa sınır ötesi operasyon şart; o da yetmezse deniz aşırı. Enver paşa ile Mustafa Kemal de Tobruk’a gitmemiş miydi? Oralar Osmanlı toprağı. Halifenin nüfuz alanı. Ya buralar diyecek olursanız, eyy cahiller Misak-ı Milli’den de mi bihabersiniz? Zaten Lozan’ın yüzüncü yılı geliyor bütün sınırlar değişecek; üç kıtada birden Osmanlı yeniden kurulacak. O kadar odalı saray boşuna yaptırılmadı. Her odasına bir genel vali yerleşecek Fizan çöllerinden Altaylara, oradan Viyana kapılarına kadar!
Masrafı neyse verip şu tanka bir motor uyduralım da o zaman görürsünüz siz gülmek nasıl oluyormuş…