Ortadoğu Uzmanı Hamide Rencüzoğulları, Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik politikalrını değerlendirdi: Kobanê’nin sembolik bir önemi var. Çünkü Rojava’da oluşturulan özyönetim fikriyatının varlığını sürdürmesi Kobanê’nin mevcut statüsüne bağlıdır
İstanbul Taksim’deki İstiklal Caddesi’nde 13 Kasım’da yaşanan patlamanın ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, saldırının PKK tarafından yapıldığını iddia etti. Talimatın ise Kobanê’den geldiğini belirten Soylu, saldırganın 4 ay önce Efrîn sınırından Türkiye’ye geçiş yaptığını öne sürdü. Halk Savunma Merkezi (HSB) Karargâh Komutanlığı ve Demokratik Birlik Partisi (PYD) ise açıklamalarında, Soylu’yu yalanlayarak, patlamayla ilgililerinin olmadığını duyurdu. Buna rağmen Türkiye 20 Kasım’da Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik hava saldırılarına başladı. Okul, hastane ve kentlerin alt yapılarının hedef alındığı saldırılarda çok sayıda kişi yaşamını yitirirken, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik kara hareketi başlatacaklarını ifade etti. Hareket için ABD ve Rusya arasında mekik dokuyan Türkiye’nin bu konuda henüz net bir cevap alamadığı ifade ediliyor.
Ortadoğu Uzmanı Hamide Rencüzoğulları, Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik politikaları ve saldırılarına ilişkin sorularımızı yanıtladı.
- Öncelikle Taksim’deki patlamanın bir senaryo olduğu ifade edildi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
** Evet. Bu senaryoyu kamuoyu çok önceden gördü, izledi ve okudu. Hatırladığınız gibi MİT Müsteşarı Hakan Fidan, “Dört, beş adam göndeririz, üç, beş füze atarız savaş gerekçesi olur” sözlerini kullanmıştı ve bu haberlere yansımıştı. Aynı benzer senaryoyu izliyoruz ve bu konuda hiç kimsenin kafasında bir soru işareti olduğunu sanmıyorum. Kendi tabanları bile iktidarın iddialarının arkasında durmadı. Yani “YPG görevlendirdi, Suriye’den geldi burayı patlattı” şeklindeki açıklamayı zihni sarih olan hiç kimse kabul etmedi.
- Yani Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırmak için bu gerekçe mi yapıldı?
** Elbette Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırmak için bir gerekçeye ihtiyaç vardı ve bu oluşturuldu. İki seçim arasındaki o kanlı süreci de bize hatırlattı. Sanki yeniden düğmeye basıldı üstelik, patlamanın olmasıyla birlikte failin kimliğini hemen servis edilmesi başka başka kuşkuları yerine getirdi. Birbirinden farklı resimler servis edildi. Resimlerden de anlaşıldığı gibi defalarca provası yapılmış gibiydi ve bu provalar İçişleri Bakanı varken yapılmış. Nitekim Suriye’deki Türkiye yanlısı muhalifler “PKK, PYD” diye ağız birliği ettiler ama yerel kaynaklardan birçok kanıtlı bilgiye bakıldığında saldırıyı gerçekleştiren kişinin ilk andan itibaren ÖSO bağlantılı olduğu ortaya çıkmıştır. Sonra ifadelerden de anlaşılıyor ki, failin aile bireylerinden biri ÖSO’da hala komutan, iki ağabeyi ise IŞİD saflarında savaşırken ölmüşler. Bütün kanıtlara rağmen YPG yaptı, biz orayı vuracağız gibi bir söylemle hareket edildi. Herkes her şeyi biliyor.
- Türkiye neden Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırıyor? Buradaki temel hedefi nedir?
** Türkiye 2019 yılından beri “terörden arındırılmış bölge” istediğini söylüyor. Çünkü SDG, PKK, PYD’yi “terör grubu” olarak nitelendiriyor. Bunu da “güvenlik” kaygısı yapıyor. Türkiye, Minbiç ve Fırat’ın batısını Tramp döneminde tasfiye edilmesi gereken bir yer olarak görüyordu ama öyle bir şey olmadı. Orada Rusya ve Suriye genişledi. Öte yandan ABD, orasıyla ilgili Türkiye bir taahhüt veremez hale geldi. Yani “Minbiç’i, Tel Rıfat’ı arındıracağız” diyemez artık. Çünkü Rusya ve Suriye faktörü var. Ama Rojava’nın hala ABD’yle pazarlık yapması söz konusu.
Aslında Türkiye’nin, garantörlüğünü kendi üstlendiği, oradaki cihatçı grupları ve ailelerini Rojava’ya yerleştirme hedefi var. Bunun için de Kuzey ve Doğu Suriye boyunca bir hat kurarak oraya bu cihadistleri yerleştirmek istiyor. Bunu da SDG’yi kendisi için tehlike görüp, “güvenlik kaygısı var” diyerek yapmak istiyor. Aslında Türkiye’nin bir güvenlik sorunu varsa o da bölgeye yerleştirdikleri El Kaide, IŞİD artıkları cihadist gruplardır.
- Peki, Türkiye’nin özellikle Kobanê’yi hedef almasının ayrıca bir önemi var mı?
** Kobanê’nin sembolik bir önemi var. Çünkü Rojava’da oluşturulan özyönetim fikriyatının varlığını sürdürmesi Kobanê’nin mevcut statüsüne bağlıdır. Yani mevcut statüsü devam ettikçe Kürtler için varlığını sürdürmesi demektir. Burada cihadist bir kuşak oluşturmak istiyor ve eğer istediğini gerçekleştirirse, Kobanê fikriyatını da zihinlerden silinmiş olacak. Türkiye’nin asıl hedefi ve amacı bu. Rojava’da oluşturulan öz yönetimin varlığını sürdürmesi, Kobanê’nin statüsünü sürdürmesine bağlı. Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye’de oluşturulan özerk yönetimin siyasi ve askeri yapısıyla yeni bir model hayata geçirmesi fikrine karşı olduğu için bu orayı hedef alıyor.
- Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırılar başladığı andan itibaren daha çok halkın yaşam alanları olan buğday siloları okul ve hastane gibi halkın temel yaşamlarının hedef alındığının görüyoruz. Bu yerlerin bombalanması nasıl değerlendiriyorsunuz?
** Türkiye saldırılarında doğrudan alt yapıyı hedef alıyor. Yani elektrik, enerji kaynakları, fabrika, okul, hastane gibi halkın temel ihtiyaçlarını gideren yapıların hedef alındığını gördük. Alt yapının tahrip edildiği İdlib’te ya da Türkiye’nin kontrol ettiği bütün alanlarda yeniden inşanın Türkiye tarafından yapıldığını görüyoruz. Yeniden inşa işini almak demek hem askeri hem siyasi olarak biraz daha yerleşmek demektir. Bu alt yapıları hedef almasının temel nedeninin ise bu olduğunu düşünüyorum.
- Olası bir kara hareketinin Türkiye ve bölgeye etkisi ne olur?
** Her şeyden önce kara operasyonu bütün taraflar için bir felaket olur. Çünkü burada sadece TSK ile SDG arasında bir çatışma yaşanmayacak. İşin içinde HTŞ’nin de olduğu bütün cihadist yapılarda Kürtlere karşı topyekûn bir savaşı söz konusu olacak. Burada Suriye ordusuyla, Rus askeri mevcudiyeti önem arz ediyor. Böyle bir durumda ABD, bölgeden çekiliyoruz da diyebilir. Çünkü çok yünlü bir savaşın içine girmez. Öte yandan Rusya ve Suriye ordusu, özellikle Tel Fırat ve Minbiç hattına şimdiye kadarki en büyük askeri sevkiyatı yaptılar. Bu sevkiyat elbette TSK’ya karşı bir cephe savaşı değil ama TSK’nın önüne süreceği cihadist yapıların alan genişletmesine karşı bir mevzilenme söz konusu. Dolayısıyla çok yönlü ve çok uluslu bir çatışma söz konusu. Türkiye bundan sadece milliyetçi oyları konsolide etmeye yarayacak bir hamlede bulunmak istiyor. Tamamen seçim amaçlı söylemler. Aksi durumda hiç kimse orada hedefine ulaşamaz. Bunun yanı sıra çok kanlı bir süreç olur.
- Türkiye, ABD ve Rusya’dan kara operasyonu için izin alabildi mi?
** ABD ve Rusya’yla yapılan görüşmelerde kara operasyonuna izin verilmedi. Edindiğimiz izlenim şu ki, hava operasyonun başlatıldığında bilgi verildi. O bilginin verildiğini ötesinde bir şey var. Mesela ABD’ye sadece bu bilgi verilmedi sınırlı izin de alındığı kanaatindeyim. Rusya’dan keza öyle. Ama daha ileriye gitmemesi için görüşmeler başladı. Ve bu izin çıkmadı. Çıkmadığı için zaten başta dediğimiz gibi savaşla ilgili gerilimi Türkiye’den Yunanistan’a yönlendirdi.
- Peki olası bir kara operasyonunda ABD ve Rusya’nın tutumları ne olur?
** ABD sadece istemediğini söyleyecek ve uyarılarını dile getirecek. Rusya ise daha somut adımlar atıyor. Eğer şimdi SDG ile bir anlaşma sağlanmamışsa bunu zorlamaya dönük daha somut adımlar atacaktır. Çünkü Rusya, Türkiye tarafından gelen tehditleri fırsata çevirip Kürt yetkililerin belli bir anlaşma metnine imza atmalarını istiyor. Dolayısıyla Rusya Türkiye’yi durdurmaya yönelik adımlar atacak ama Kürtleri ikna etmek için TSK sopasını da elinde tutacak. Bu yüzden çok kanlı bir kara operasyonuna izin verileceğini sanmıyorum. Sınırlı bir operasyon daha önce “Barış Pınarı Harekâtı”nda olduğu gibi hem Rusya hem ABD izin verebilir. Çünkü her ikisini de Türkiye gibi bir müttefiklerini kaybetmek istemez. Dolayısıyla Kürtlerle bir mutabakat sağlanamazsa sınırlı bir operasyona izin verebilirler.
- Rusya ile Türkiye arasından yapılan görüşmelerde hangi konular üzerinde duruldu ve bir sonuca varıldı mı?
** En son yerel kaynaklardan öğrendiğimiz şey, Rusya’nın SDG’yle yaptığı görüşmeler bir sonuca ulaşmış. Türkiye’ye gelen Moskova heyeti, şöyle bir şey iletmişler Ankara’ya “SDG 30 kilometre sınırdan geriye gidecek, burası sınır muhafızları, Suriye ordusuna devredilecek.” Minbiç ve Kobanê için bu noktada karara varılmış. Ama özerk yönetime bağlı asayiş burada Suriye ordusuyla beraber görev alacak. Tabii ki, bu Türkiye tarafından teyit edilmedi. 2019’da Türkiye’nin Rusya’yla mutabakata vardığı Soçi hükümleri gereğince SDG’nin 30 kilometre sınırdan geriye çekilmesi söz konu. Türkiye, Trump döneminde ABD’yle bu konuda anlaşmıştı. Ama ABD gereğini yapmadı. Sadece ortak devriyelerle gezildi. Ve şu anda Türkiye, Rusya’ya bu hatırlatmayı yapıyor. 2019 yılındaki mutabakatın yerine getirilmesini istiyor. Ancak Rusya’yla yapılan mutabakatta Türkiye’nin cihatçılarla ilişkilerini yeniden düzenlemesi bekleniyordu, oradaki gerilimin azaltılması bekleniyordu. Ancak şu ana kadar Türkiye’nin İdlib’te şu zamana kadar gerilimi azaltma noktasında somut bir adım atılmadığı gibi uluslararası listelerde terörist olarak ilan edilen HTŞ, Efrin’i ele geçirdi. Yani Türkiye vaatlerini hiçbirini yerine getirmediği gibi çok gerisinde kaldı. Dolayısıyla Rusya ana formül olarak Türkiye’yi durdurma niyetiyle hareket ettiğini düşünüyorum.
- Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırı hamlesinin yaklaşan seçimlerle ilgisi var mı?
** Seçime yönelik mi bunu bilemiyoruz. Ama bu noktada adım atıldığı işaretlerini görüyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha önce Suriye’ye yönelik “Bir gece ansızın gelebiliriz” söylemleri devam ederken, birdenbire öfke ve gerilimin Yunanistan’a çevrilmiş olması Suriye politikasının tutmadığını görüyoruz. ABD’nin Türkiye’yle NATO müttefikliği nedeniyle sınırlı hareket ettiğini söyleyebiliriz. Çünkü Türkiye’nin “güvenlik” kaygısı, bir NATO şartı olarak harekete geçirmeyi gerektirir. Ama ABD, aynı zamanda SDG’yi de Türkiye için bir güvenlik sorunu olarak görmediğinden sınırlı hareket etmesine olanak tanıyor. SDG’nin oradan çekilmesini ne ABD ne Suriye ordusu istemiyor. Çünkü aksi durumda Rusya orada alan genişletmiş olacak. ABD devreye girer mi onu bilemiyoruz. Ama Türkiye’nin taleplerini de reddetmiyor, çünkü NATO müttefiki ve NATO şartını öne koşuyor.
Kaynak: Esra Solin Dal/ MA