İsrail devleti ve bir kısım uluslararası kamuoyu Hamas’ın İsrailli sivillere dönük olarak 7 Ekim’de yaptığı katliama dönüşen saldırıları “İsrail’in 11 Eylül’ü” olarak tanımladı.
Ancak bu saldırıları böyle değerlendirmek, sadece İsrail devletinin bunu bir propaganda silahı olarak kullanıp, Gazze’deki Filistinli sivil halka karşı büyük savaş suçları işlemesine hizmet eder.
Nitekim saldırının ardından İsrail devleti Gazze’ye yönelik gaddarca ve soykırımcı bir toplu cezalandırma kampanyası başlattı. Öyle ki İsrail Savunma Bakanı: “Hayvanlarla savaşıyoruz ve buna göre hareket edeceğiz, tam kuşatma planlıyoruz” derken, İçişleri Bakanı: “Gazze’yi yakıp yıkarak orta çağa döndürmek” ten söz etti.
Filistin halkının cezalandırılması haklı bulunamaz
Hamas’ın gerçekleştirdiği katliam ne kadar korkunç olursa olsun, bu İsrail devletinin Gazzelileri toptan cezalandırma eylemlerini haklı çıkarmaz. Çünkü Gazze halkı saldırıları düzenleyen Hamas’ı kontrol edebilecek durumda ve konumda değil.
Bu gerçeğe rağmen İsrail Enerji Bakanı I. Katz: “İsrail’den Gazze’ye giden tüm su kaynaklarını kestik” diyebildi. Oysa bir halkı su, yiyecek ve elektrikten mahrum bırakmak o halkı toplu olarak cezalandırmaktır. Bu da İsrail devletinin, işgal ettiği Gazze’de suyu ve gıdayı bir savaş silahı olarak kullandığını gösteriyor.
Öte yandan, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri V. Türk, İsrail devletini, İsrail’in Gazze’deki ablukasının uluslararası hukuka aykırı olduğundan hareketle, uyardı.
Çünkü bu abluka sivil halkı hayatta kalma gerekliliklerinden mahrum bırakıyor. Türk’e göre, İsrail’in yıllardır süren işgali yüzünden ortaya çıkan Gazze’deki hali hazırdaki kötü durum yeni kuşatma ile daha da kötüleşecek.
Gazze: “Dünyanın en büyük açık cezaevi”
Gazze’deki yıllardır süren İsrail devletinin kuşatmasını ve bölgenin “dünyanın nasıl en büyük açık hava cezaevi” ne dönüştürüldüğü gerçeğini anlamadan bugünkü çatışmaları sağlıklı bir biçimde değerlendirebilmek mümkün değil. Yani Gazze’nin tarihini bilmek gerekiyor.
Öyle ki yıllardır var olan İsrail kuşatması gıda, yakıt ve inşaat malzemesi ithalatını kısıtlıyor, Gazze’deki balıkçıların denizde ne kadar uzağa gidebileceklerini sınırlıyor, neredeyse tüm ihracatı yasaklıyor ve insanların Gazze’ye giriş ve çıkış hareketlerine katı kısıtlamalar getiriyor (örneğin, Birleşmiş Milletler rakamlarına göre, İsrail 2023’te ayda yalnızca 50.000 kişinin Gazze’den çıkışına izin verdi).
“Gazze’de ölmekten daha kötü şey Gazze’de yaşamaktır!”
Kısaca kuşatma altında geçen yıllar Gazze’deki Filistinlilerin hayatlarını mahvetti. Orada yaşayanların içme ve temizlik için yeterli suyu yok. Halk her gün 12 ila 18 saat süren elektrik kesintileriyle karşı karşıya kalıyor.
Yeterli su ve elektrik olmayınca Gazze’nin kırılgan sağlık sistemi de çöküşün eşiğine gelmiş durumda. Dahası, İsrail devleti hasta Filistinlilerin Gazze dışında tıbbi bakım almaları için ihtiyaç duydukları izinleri rutin olarak reddediyor. Kısaca, yıllardır Filistinlilere kendi ülkelerinde bir tür apartheid uygulanıyor.
Abluka ve baskılar tepkiyi ve direnişi büyüttü
Temmuz 2020 tarihli bir Birleşmiş Milletler raporunda şunlar vurgulanıyor: “İsrail’in Gazze’yi kuşatma/kapatma kararının gerekçesi Hamas’ı kontrol altına almak ve İsrail’in güvenliğini sağlamak olsa da, bunun asıl etkisi Gazze ekonomisinin yıkımı oldu. Bu karar iki milyon Filistinli sakinin ölçülemez boyutlarda acılar çekmesine yol açtı. Üstelik bugüne kadar bu baskılar İsrail’in istediği sonuçları da vermedi. Aksine tepkinin ve direnişin büyümesine neden oldu”.
Hamas 7 Ekimde siviller de dâhil olmak üzere İsraillilere ağır bir saldırı düzenleyerek statükoyu altüst etmeye karar vermiş olsa da, İsrail’in misilleme hava saldırıları ve olası bir kara harekâtı “tam bir abluka” ile sonuçlanıp Gazze halkının acılarının daha da artmasıyla sonuçlanacak gibi görünüyor.
Bu savaşın bedelini ise her zaman olduğu gibi ağırlıklı olarak siviller, kadınlar, çocuklar, gençler, yoksullar, hayvanlar, doğa ödüyor, daha da ödeyecek. Yani hem Filistin hem de İsrail halkı haksız yere cezalandırılıyor.
İşgallere ve savaşlara karşı çıkılmalı
Bu nedenle de, dünyanın neresinde ve nasıl olursa olsun, kim yaparsa yapsın, gerekçesi ne olursa olsun, bir devletin başka ülkenin topraklarını işgal etmesi ve insanların savaşlarda öldürülmesi kabul edilemez. Bu yüzden de amasız, fakatsız her türlü işgal ve savaş reddedilmelidir.
Filistin örneğinde olduğu gibi, Filistin topraklarının İsrail tarafından işgali ve Gazze’deki abluka sona erdirilmedikçe bölgede barış olmayacaktır. Filistinliler adalete, özgürlüğe ve eşit statü haklarına kavuşmadıkça ve İsrail uluslararası hukuka bağlı davranmadıkça bölgeye barış, huzur ve refah gelmeyecektir.
Bu nedenle de, derhal ateşkes yapılmalı, İsrail’in Filistin topraklarındaki yürüttüğü savaşa, Gazze’nin işgaline, İsrail ordusunun Gazze’deki saldırılarına son verilmeli ve abluka/kuşatma derhal sonlandırılmalıdır. Orta Doğu’da savaşın daha da büyüyüp yayılmasına ise asla izin verilmemelidir.
Çünkü eğer savaş bölgedeki diğer ülkeleri de içine alarak yayılırsa, neden olacağı büyük insani kayıpların yanı sıra, devasa ekonomik, jeopolitik ve ekolojik etkileriyle birlikte (tıpkı daha önce yaşanmış olan dünya savaşlarında olduğu gibi), yeni bir paylaşım savaşının önü açılmış olacaktır.
Çoklu krizlerin yaşandığı ve nükleer savaş tehdidinin var olduğu bir dönemde, böyle bir yayılmış savaşın insanlığı ve onu var eden doğayı ağır bir tahribata uğratabileceğini ileri sürmek abartılı olmayacaktır.